Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 16
Harun Reşid, önce beş yaşında olan oğlu Emin’i veliaht yapıp ona Irak ve Şam’ı, bütün Mağrip ülkesini vermişti. Yüz seksen iki senesinde Cafer İbni Yahya’nın teşvik ve ihtarıyla on iki yaşında olan oğlu Memun’u da ikinci veliaht yapıp ona da Horasan ve ona bağlı yerleri, kısacası doğu sınırlarından Hamedan’a kadar olan memleketleri verdi. Onu Cafer İbni Yahya İbni Halid’e teslim etti. Sonra üçüncü oğlu Kasım’ı da üçüncü veliaht yapıp ona da El-Cezire ile Avasım’ı verdi. Fakat onun veliaht kalması yahut kalmaması hususunu Memun’un uygun görüp görmemesine bıraktı. Yüz seksen altı senesinde Harun Reşid hac etti. Medine’ye vardığında, biri kendi tarafından ve diğerleri iki oğlu Emin ve Memun tarafından olmak üzere üç hediye verdirdi. Ondan sonra Mekke’ye gitti, Mekkelilere bir buçuk milyon altın ihsan etti. Fıkıh âlimlerini, kadıları ve emirleri getirip şahit tutarak, biri Emin için ve diğeri Memun için olmak üzere iki sözleşme yazdı. Onları Kâbe’ye asarak veliahtlıklarını yenileyip zannınca kuvvetlendirdi. Harun gibi anlayışlı bir zatın böyle boş hülyalara düşmesine insanlar hep hayret nazarı ile bakıyordu. Zira Seffah, İsa İbni Musa’yı veliaht tayin etmişti. Neticesinin ne olduğu ve Hâdî’nin ömrü vefa etseydi kendisini veliahtlıktan ihraç edeceği Harun Reşid’in malumu idi. Bir hükümdarın sağ iken verdiği emirlerin, vefatından sonra ne olacağı Allah’tan başka kimsenin malumu olamayacağı Harun’un şüphesiz bildiği bir şey idi. Hâl böyle iken büluğa ermeyen çocukları veliaht yapması kendisinin zekâsına yakıştırılmıyordu. Ne çare ki insana evladı fitnedir. Aşırı sevgi, insanı görmez ve işitmez eder, gaflet en uzağı gören adamları böyle gülünç yapar.
Harun Reşid, pek bahtiyar ve mesut bir padişah idi. O zamanın dünya hükümdarlarının en büyüğü olup kuvvet ve iktidar sahibi idi. Pek lezzetli ömür sürdü. Her istediğine ulaştı. Hanımı Seyyide Zübeyde soy sop ve güzel ahlakça misli bulunmaz bir hatun idi. Kadısı da İmam-ı Azam Hazretleri’nin talebelerinin en büyüğü olan İmam Ebu Yusuf idi. Hanefi mezhebini yazıya geçiren İmam Muhammed gibi en bilgili âlimleri de adalet işlerinde kullanmıştı. Eşi bulunmaz sohbet arkadaşlarına ve şairlere, musiki sanatının en son mertebelerine varmış şarkıcı ve çalgıcılara sahipti. Bu kadar güzellikleri toplamak, doğrusu büyük bahtiyarlık idi. Bununla beraber İslam âdetlerine saygı ve hürmet, din âlimlerine, ediplere pek ziyade ikram, fukaraya çok sadaka ve şairlere bol bol bahşişler ihsan ederdi. Hatta bir beyit için bir şaire beş bin altın ve bir kaside için diğer bir şaire beş bin altın ile bir at, ağır kaftan ve on köle vermişti. Onun zamanında musiki sanatı, en yüksek mertebeye varmıştı. Devlet memurları içine pek çok Acem, Türk ve Berberi karışmış olduğu hâlde hatasız konuşanlara ve belagat sahiplerine böyle fevkalade hürmet olunduğundan Arap dilinin şivesi de korunmuş oluyordu. Bağdat şehri fevkalade şen, mamur ve gerçekten cennet gibi olmuş, her taraftan âlim ve fazilet sahiplerinin yetişip bir araya gelmesi ile ilim ve maarif yönünden cihanın gıptasını çeker olmuştu.
İmam Süyûtî, Zehebî’den naklen der ki: “Reşid’in yaptıkları açıklanacak olsa uzar. İyilikleri çoktur. Dince yasaklanmış lezzet ve eğlencelere dair de çok hikâyeleri vardır.” Allah müsamaha buyursun.
Açıklandığı üzere Abbasi Devleti’ni on yedi sene kadar Bermekiler idare etti. Harun Reşid’in vekilleri, vezirleri ve en yakınları, hep Bermekiler idi. Hele Veziriazam Yahya İbni Halid İbni Bermek’in oğlu Cafer İbni Yahya, Harun Reşid’in en hususi meclisine katılıyordu. Bu suretle Bermekiler pek çok servet ve zenginliğe sahip olmuşlardı. Cömert oldukları için âlim ve şairlere, halifeden ziyade kendileri armağan ve bahşişler verirlerdi. İnsanlar onların geleceğine haset ederlerdi. Fakat kimse onların aleyhinde söz söyleyemezdi. Buna karşın emirlerden Fadl İbni Rebi’nin çekiştirmesinden ve diğer bazı sebeplerden dolayı Harun Reşid, Bermekilere ve bilhassa Cafer İbni Yahya’ya gücendi. Düşmanları da fırsat buldu. Onların kötülüklerinden bahsedenler çoğaldı. Bu suretle Harun Reşid’in gazabı şiddetlendi. Hacdan dönüp, yüz seksen yedi yılı içinde Enbar’a geldiğinde, bir akşam Cafer’i tutup getirmek üzere bir miktar askerle bir haberci gönderdi. Cafer, her akşam mutadı olduğu üzere yenilip içilen mecliste en mahir musikişinasların hoş nağmelerini dinleyip eğlenirken haberci gelip onu aldı, emirlik makamına götürdü. Harun’u göremedi. Soru ve cevaba fırsat verilmeksizin idam edilerek kesik başı Harun’un huzuruna getirildi.
Yahya İbni Halid ile diğer oğulları Fadl, Muhammed ve Musa da o zaman tutularak hapsedilmişlerdi. Harun Reşid, hepsinin mallarına el koydu. Bunca zenginlik ve mal, bunca yıllık şan ve şöhret bir günde mahvolup gitti. Ama Muhammed İbni Halid İbni Bermek ile oğullarına dokunulmadı. Çünkü onlar Beni Yahya kadar ikbal sarhoşu olmamışlardı. Şarabın baş ağrısı ise neşesinin miktarıyla mütenasip olur.
Horasan halkı, valileri olan Ali İbni İsa İbni Mahan’ın zulüm ve kötü muamelelerinden şikâyet ettikleri sırada, onun isyan etme fikrinde olduğu da Harun Reşid’e bildirilince, yüz seksen dokuz senesi içinde Harun Reşid, oğulları Memun ve Kasım ile beraber Rey şehrine gitti. Kadı ve emirleri toplayarak, ordusundaki mal, hazine ve silahlar ile hayvanatın hep Memun’un olup, kendisinin onlarla alakası olmadığını şahit göstermişti. Ali bin İsa İbni Mâhan, oraya gelip Harun’a ağır hediyeler getirdi. Oğullarına vekil ve emirlerine de çok hediyeler verdi ve hepsini kandırdı. Harun da onu Horasan’a iade etti. Taberistan emirlerine, emin olmalarını bildiren fermanlar göndererek gerekli teminatı verdikten sonra geri döndü.
Yüz doksan senesinde Müveraünnehir emirlerinden Leys İbni Nasır İbni Seyyar’ın oğlu Râfi isyan ederek Semerkant’ı zapt etmeye kalkınca Harun Reşid, onun dersini vermek için kendisini Horasan valisine havale etti. Oğlu Memun’u Rakka’da onun yerine kaymakam bırakıp devlet işlerini ona devretti. Durumu bütün valilere ve diğer memurlara yazılı emirler ile bildirdi. Uğur sayarak ona dedesi Mansur’un mührünü verdi. Kendisi Anadolu’ya gazaya gitti ve sağ salim ganimetle geri döndü.
Yüz doksan bir senesinde Irak ve Şam’da Harici ve asiler ortaya çıktı. Anadolu’da gaza eden bir askerî birliği Tarsus’a iki konak mesafede Rumlar sıkıştırdı. Arkalarındaki boğazı tutarak İslam askerinden birazını başbuğlarıyla beraber şehit ettiler, geri kalanı kurtuldu. Harun Reşid de sınır üzerindeki Hristiyan halkın giyinişçe ve binekleri bakımından Müslümanların kılık ve kıyafetine muhalif kılıkta gezmelerini emretti. Tarsus’a Mesis’ten ve Antalya’dan biner asker sevk ettikten başka, üç bin de Horasan askeri gönderdi. Yine bu yıl Irak ve Şam’da Harici ve asiler ortaya çıktığından, Harun Reşid onların üzerlerine de başka başka grupları göndermeye mecbur kaldı.
Yüz doksan iki senesinde de Basra’da ve Azerbaycan’da Hariciler ortaya çıktığından, Harun Reşid onların üzerine kâfî asker sevk etti. Horasan valisi ise Râfi’nin tehlikesini defedemediğinden Harun Reşid, oğlu Emin’i Bağdat’ta ve diğer oğlu Kasım’ı Rakka’da kaymakam bırakıp, kendisi diğer oğulları Memun ve Salih ile birlikte Râfi ile savaşmak üzere Horasan’a gitti.
Bazı İleri Gelenlerin Vefatı
Yüz yetmiş bir senesinde Endülüs Emiri