Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 18
Emin, küçük oğlu Musa’yı veliaht yapıp yüz doksan beş senesi başlarında Memun’un ismini hutbelerden çıkararak onun yerine Musa’ya dua edilmesini emretti. Mekke’ye adam gönderip babası Reşid’in Kâbe’ye asmış olduğu iki kıta hücceti getirtti ve ikisini de Fadl İbni Rebi yırttı.
Ona karşılık Memun da Emin’in ismini hutbelerden çıkarttı. Rey sınırındaki askerinin eksikliklerini tespit ederek komutanların meşhurlarından Tahir İbni Hüseyin’i başkomutan olarak Rey şehrine gönderdi. Geriden ona destek için bir ordu teçhizine başladı.
Emin ise Memun’u tutup getirmek üzere elli bin askerden oluşan ve pek donanımlı bir ordu hazırlayıp techizatlandırarak, daha evvel Horasan valisi olan Ali İbni İsa İbni Mâhan’ı başkumandan olarak atadı ve maiyetine pek çok emir verdi.
Başkumandanlığa İbni Mâhan’ın seçilmesine sebep şu imiş ki Harun Reşid zamanında Horasan valisi iken yöre halkına zulüm, adaletsizlik yapmış ve halkın ileri gelenlerini küçümsemiş, hatta Tahir’in babası Hüseyin’in de yüzüne karşı sövüp sayarak ona hakaret etmiştir. Bu yüzden bütün Horasan halkının nefretini kazanmıştı. Sonunda mahallî şikâyetler ile görevden alınmış olduğundan bu defa Horasan üzerine gidecek ordu başkumandanlığına tayin olunursa bütün Horasan halkı ona karşı silaha sarılarak Memun’a samimiyetle ve fedakârca hizmet edecekleri düşüncesi vardı. Fadl İbni Sehl, halifenin yakınlarından getirtmiş olduğu adama, İbni Mâhan’ı başkumandan olduğunu gizlice yazıp fikrini çelmesi ve onu aldatması üzerine halifenin de onu Horasan ordusu başkumandanı olarak atadığı rivayet edilir.
İbni Mâhan ise bu gizli hileden gafil olarak kendisinin Horasan’da nüfuz ve haysiyetinden bahisle Bağdat’ta atar tutardı ve kendi gibi gafil olan büyük ve küçük şahsiyetlere yüksekten bakardı. Bağdat’tan hareket ettiği zaman veda için hilafet ve saltanat padişahının annesi olan Seyyide Zübeyde’nin kapısına vardı. Seyyide Zübeyde, ona Memun’u tavsiye ederek, “Ya Ali! Emirü’l-müminin benim oğlum olup şefkatli bakışımın nazargâhıdır. Fakat Memun da evladım gibidir. Şefkatim ona da yönelmiştir! Ona eza ve cefa edilmesine razı olmam. Mülk için iki kardeş arasına nefsaniyet girdi. Fakat onların kardeş olduklarını unutma. Sen Memun’un akranı değilsin. Onun yüzüne karşı acı söz söyleme, ona kölesi ve hizmetkârı gibi muamele et. Ondan evvel ata binme. O binerken üzengisini tut. Sana söverse de tahammül et. Fakat gerçekten mecburiyet görürsen onu bununla bağla!” dedi, İbni Mâhan’a bir gümüş zincir verdi. İbni Mâhan da “Emriniz üzere hareket edeceğim.” diyerek veda etti. Yüz doksan beş senesi şevvalinde pek gösterişli bir alay ile Bağdat’tan çıkıp Horasan tarafına gitti. Giderken Emin, onu vekil ve emirleriyle birlikte uğurladı.
Tahir Bin Hüseyin, Rey’de harbe hazırlanmış olarak giderlerken, İbni Mâhan’a şunu ifade etmiş: “Onun bu orduya karşı durmak haddi mi? O asker idare edecek adam mı? Biz Hamedan geçidini geçtiğimiz gibi o firar eder.” diyerek düşmanı hakir görmek gibi bir büyük hatada bulunarak, zafere engel olan kibir ve gurur ile ileri gitti. Ordu Rey Eyaleti hududundan içeri girdiğinde, İbni Mâhan’a emirleri tarafından tedbir olsun diye ileriye öncüler çıkarılması ve ordunun etrafında hendek çevrilmesi lüzumu ihtar edildiğinde İbni Mâhan, “Böyle Tahir gibi adamlar için öyle külfetlere gerek yoktur.” diye mağrur bir edayla cevap verdi. Vakıa Bağdat ordusu, Rey’deki askerin kat kat fazlası olduğu hâlde emirü’l-müminin adına hareket etmek de İbni Mâhan’a manevi anlamda büyük bir kuvvetti. Fakat Tahir de pek yiğit ve savaşta mahirdir. Maiyetindeki Horasan askerinin başbuğu olan Ahmed İbni Hişam da uzak görüşlü ve tedbirli biri olup gayet fedakârca karşılık vermeye karar vermişti. İbni Mâhan, Rey şehrine on saat kadar yaklaştığında Tahir dört bin kadar seçkin süvari ile Rey’den çıkıp, beş saat beride bir mevki seçerek ordu kurdu. Ahmed İbni Hişam’ın uyarısı üzerine minbere çıkıp Emin’i hal ile tahttan indirerek, Memun’un adına hutbe okudu ve askerine gayret ve cesaret verdi.
İki ordu karşı karşıya gelip de iki taraf yekdiğeri üzerine hücuma başladığında yine İbni Hişam’ın uyarısı üzerine Tahir, birkaç yıl önce, İbni Mâhan’ın Horasan valiliğinde Harun Reşid’in Horasan ehlinden Memun için almış olduğu ahdin bir nüshasını mızrağının ucuna geçirip iki saf arasında durdu ve İbni Mâhan’dan aman istedi, o da aman verdi.
Tahir, hemen İbni Mâhan’a hitaben, “Allah’tan korkmaz mısın? Bu senin bizden aldığın biat nüshası değil mi, Allah’tan kork! Bir ayağın çukurda!” deyince İbni Mâhan, “Şu herifi tutup bana getiriniz.” dedi. Ordusundan biri seçilip meydana çıktı, Tahir onun üzerine hamle yaparak elinden kılıcını alıp kendi kılıcıyla onu vurdu, yere düşürdü ve bu olay manen ve maddeten Bağdat askerlerine dehşet verdi. Bunun üzerine savaşa başlandı. Sağda ve solda bazı hücumlar yapıldı. Tahir, var kuvvetiyle dalgalı deniz gibi dalgalanan Bağdat ordusunun içine daldı, öndeki bölükler bozulup arkadaki bölüklerin üzerine düştü. Ordudaki askerler birbirine karıştı. Sanki bu ordunun ortasında girdaplar oluştu. Hezimet, İbni Mâhan’ın yanına kadar geldi. Tahir’in adamlarından biri bir ok ile İbni Mâhan’ı vurdu, yere düşürdü ve başını kesip Tahir’e getirdi.
Bağdat ordusu tamamen bozuldu. Gecenin karanlığı örtünceye kadar Tahir’in süvarisi iki saatlik mesafeye dek onları izledi, kimini idam kimini esir ettiler ve pek çok ganimet aldılar. İşte o sırada Tahir, “Her kim silahı terk ederse emindir.” diye ilan edince bozgun asker silahlarını attı, atlarından indi ve bu suretle kurtulmuş oldu.
Tahir dönüp Rey şehrine gitti ve İbni Mâhan’ın kesik başıyla beraber Memun’a müjdeyi takdim etti. Memun, Tahir’e yardım için bir ordu donatırken bu muzafferiyet haberiyle gönlü sevinçli oldu ve insanlar gelip onun hilafetini tebrik ettiler.
Ama Emin’e başkomutanının öldürüldüğü ve ordusunun bozguna uğradığı haber verildiğinde, özel hizmetçisi Kevser ile avlanmakta olduğundan, “Bırak beni, Allah belanı versin! Şimdi bunun sırası mı? Kevser iki balık tuttu, ben hâlâ bir şey tutamadım!” diyerek haber veren adamı azarlamıştır. Ondan sonra Emin, Abdurrahman Enbarî’yi yirmi bin askerle Hamedan’a gönderdi. O da Hamedan’a vardı, kalesini sağlamlaştırdı ve Tahir geldiğinde çıkıp savaştı. Fakat bozguna uğrayıp kaleye kapandı. Tahir pek sıkı kuşatıp zorlayınca ahali sıkıntı içinde kaldı ve çaresiz Abdurrahman, vire ile kaleyi teslime mecbur oldu. O sırada Tahir, bir miktar askeri sevk ederek, Kazvin ve ona bağlı yerleri zapt etmişti.
Süfyani diye bilinen Ali İbni Abdullah İbni Halid İbni Yezid İbni Muaviye ki anası Nefise binti Ubeydullah İbni Abbas İbni Ali İbni Ebu Talib’dir. “Ben Sıffin’in iki şeyhinden, yani Ali ve Muaviye’denim.” derdi, o da bu senenin zilhiccesinde hilafet davası ile çıkarak ve Şam valisine üstün gelerek onu Dımışk şehrinden çıkardı. Fakat Emin tarafından sevk olunan askerle, muharebe esnasında Süfyani öldürülmüş ve muavinleri perişan olmuştur.
Fadl İbnu’r-Rebi, Emin’in yolsuz tavır ve gidişatına bakıp şaşkın olduğu hâlde zorla yüz doksan altı senesi içinde bir ordu daha hazırlayarak Tahir’in üzerine gönderdiyse de ordu komutanları arasına anlaşmazlık ve düşmanlık düşünce birbirleriyle kavga ederek Hankîn’den salkım saçak geri dönüp geldiler. Tahir de gelip Hulvan’ı zapt etti. Peşinden Tahir’e yardım için Memun tarafından Herseme İbni A’yen adlı emirin başbuğluğuyla Hulvan’a bir ordu geldi. Her-seme, Hulvan’da kaldı, Tahir askeriyle Ehvaz’a gitti ve orasını zapt etti. Memun ise kendisinin