Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt. Ahmet Cevdet Paşa
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Kısas-ı Enbiya ve Tarih-i Hulefa II. Cilt - Ahmet Cevdet Paşa страница 25
Medine civarında bazı bedevi Arap aşiretleri birleşerek halka tecavüz edip yol kesmeye başladıklarından Vâsık-ı Billah iki yüz otuz senesinde o tarafa yeteri kadar askerle Büyük Boğa’yı gönderdi. O da çöl eşkıyalarını vurmuş, çoğunu kılıçtan geçirmiş ve reislerinden birçoğunu tutup Samerra’ya getirmiştir. Vâsık-ı Billah evlad-ı resule dost olup onlara pek ziyade ikram ve hürmet gösterirdi. Haremeyn (Mekke, Medine) halkına çok ihsanda bulunurdu. Fakat Mutezile mezhebinde mutaassıp olup, halk-ı Kur’an meselesinde insanları imtihana tabi tutardı ve “Ahirette müminler, Cenabıhakk’ı göremezler.” derdi.
Beni Abbas’ın ileri gelenlerinden Malik İbni Heysem Huzâî’nin torunu olan Ahmed İbni Nasır İbni Malik ise daima ehlisünnet ve’l-cemaat mezhebinde bulunan muhaddisin ile görüşerek Mutezile’ye düşman olduğundan Vâsık’ı kötüler ve hakkında ağza alınmaz sözler söylerdi. Bu şekilde Bağdat ahalisinden pek çok kişi de ona tabi olarak, iki yüz otuz bir yılında emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker yolunda harakete geçmeye karar vermişlerken iş duyulunca Vâsık, Ahmed İbni Nasır’ı huzuruna getirdi. “Kur’an hakkında ne dersin?” dediğinde, o da “Kelamullahtır.” diye cevap verdi. Vâsık, “Mahluk mudur, değil midir?” diye sordu. Yine “Kelamullahtır.” dedi. Vâsık, “Rabb’in hakkında reyin nedir, kıyamette onu görecek misin?” dediğinde, İbni Nasır, “Ya emirü’l-müminin Resul-ü Ekrem (s.a.v.) Hazretleri, ‘Kameri nasıl görürseniz kıyamet gününde Rabb’inizi de öyle göreceksiniz.’ diye buyurmuş. Biz, peygamberin verdiği haberlere inanırız.” deyince, mecliste hazır bulunan Mutezile fakihleri onun hakkında, “Cenabıhakk’ı cisimlere benzetiyor.” diyerek katline fetva verdiler. Vâsık da kendi eliyle Ebu Nasır’ı katletti. İmam Şafii’nin arkadaşlarından Ebu Yakub Yusuf Buveytî ki halk-ı Kur’an’a inanmadığından hapsolunmuştu. O da bu sene ahiret yolculuğuna çıktı, vefat etti. Gayet salih bir zattı. Rahmetullahi rahmeten vasi’a.
İki yüz otuz iki senesi zilhiccesinde Vâsık, çok ağır hasta olunca müneccimleri toplayarak talihine baktırdı. Kendisi için elli sene daha ömür takdir ettiler. Hâlbuki on günden ziyade yaşamayıp, zilhiccenin yirmi dördünde otuz iki yaşındayken vefat ederek, müneccimleri yalancı çıkardı. Hilafet müddeti, beş sene, dokuz ay, küsur gündür. Vâsık’ın vefatında kadıaskeri olan Ahmed İbni Ebu Davud, Eytah ve Vasif gibi Türk kumandanlar toplanarak, Vâsık’ın oğlu Muhammed’e biat etmeye karar vererek ona siyah ferace ve külah giydirdiklerinde gördüler ki hilafete yakışmıyor. Çünkü Muhammed kısa boylu, sakalı bıyığı çıkmamış bir genç idi. Vasif ona bakıp, “Allah’tan korkun, hilafet gibi mühim bir işi buna tevdi etmeyin.” dedi. Onun üzerine Vâsık’ın kardeşi Mütevekkil İbni Mutasım getirildiğinde Ahmed İbni Ebu Davud, onu giydirip, “Es-selamu aleyke ya emire’l-müminin ve rahmetuhu ve berekâtuhu.” dedi ve hepsi ona biat ederek, “Mütevekkil Alâllah” diye lakap verdiler. Mütevekkil o zaman yirmi altı yaşındaydı. Mütevekkil önce Eytah’a çok ikram etmişken sonra Bağdat’ta kaymakamı olan İshak İbni İbrahim marifetiyle onu hapsettirdi. İki yüz beş senesi içinde Eytah, Bağdat Hapishanesinde vefat etti.
Azerbaycan’da zorla hüküm sürüp zulmeden Muhammed İbni Ba’îs üzerine bundan önce asker sevk edilerek kendisi tutulup Samerra’da hapsolunmuştu. Geçen sene hapishaneden firar etmiş olduğundan, Şerbetçi Küçük Boğa askerle gidip onu yine yakalayarak, bu sene Samerra’ya getirdi. Mütevekkil onu hapsederek, boynuna yüz batman ağırlığında demir bağlatınca bir ay sonra öldü. Yine iki yüz otuz beş senesinde Mütevekkil, Muhammed Muntasır Billah, Ebu Abdullah El-Mutezz Billah ve İbrahim El-Müeyyed Billah adlı üç oğlunu veliaht yaptı ve ülkeyi üçüne taksim etti. Yine bu yıl Samerra’da Mahmud İbni Ferec Nişaburi ortaya çıkıp, “Ben peygamberim ve ben Zülkarneyn’im.” diye halkı biate davet etti. Yirmi yedi kişi ona tabi oldu. Mütevekkil onu tuttu ve kendi cemaatine dövdürerek öldürttü.
Bağdat’ta halife kaymakamı olan İshak İbni İbrahim El-Mus’abî ki merhum Tahir İbni Hüseyin İbni Mus’ab’ın kardeşinin oğludur. Bundan önce kapı kethüdalığı vazifesini yerine getirmek için oğlu Muhammed İbni İshak’ı halifenin kapısına göndermişti. Bu sene İshak, Bağdat’ta ölünce Mütevekkil, çok üzülerek, iki yüz otuz altı senesi muharreminde Fars vilayetini onun oğlu Muhammed İbni İshak’a verdi. Birinci veliaht olan Muntasır İbni Mütevekkil de ona Yemame ve Bahreyn’i kattı. O da Mütevekkil’e ve oğullarına babasının terekesinden pek çok cevher ve güzel eşyayı takdim etti. Amcası Muhammed İbni İbrahim ise Fars beyliğinde bulunduğu hâlde kardeşinin oğlunun bu geleceğini çekemeyip hem ona hem de halifeye gücendi. Muhammed İbni İshak da onu Mütevekkil’e şikâyet etti. Mütevekkil, ona amcası hakkında dilediğini yapmak üzere tam salahiyet verdi. O da amcasını Fars emîrliğinden azlederek yerine amcasının oğlu Hüseyin İbni İsmail İbni İbrahim İbni Mus’ab’ı memur ederek amcasının katlini ona havale etti. Hüseyin, Fars’a varıp Muhammed İbni İbrahim’e pek çok nevruz hediyesi takdim etti. İçlerinde hayli tatlılar, şekerlemeler vardı. Muhammed İbni İbrahim onlardan çok yedi. Hüseyin derhâl onu bir odada hapsetti. Muhammed su istedi. Verilmediğinden biçare iki gün sonra susuzluktan öldü.
O zaman Beni Ağleb, Afrika valiliğinde müstakil olup onlar tarafından tayin edilen Sicilya valisi bu sırada pek çok zafere mazhar olduğu gibi Endülüs emiri de büyük muzafferiyetlere mazhar olmaktaydı.
Kazasker olan Ahmed İbni Ebu Davud birkaç sene önce felç olmuştu. Bu esnada Mütevekkil ona kızarak mallarına el koydu ve Yahya İbni Eksem’i Bağdat’tan Samerra’ya getirerek onun yerine kazasker ve ondan sonra adliye bakanı tayin etti. Ehlisünnet mezhebini muteber kabul ederek insanları Kur’an’ın mahluk olduğuna inanmaktan menetti. İki yüz otuz dört yılında her tarafa bu mealde fermanlar gönderdi. Mutezile imamlarına şiddet gösterdi ve muhaddisini (hadis nakleden âlimler) Samerra’ya getirip toplayarak onlara ikramda bulundu. Cenabıhakk’ın sıfatlarına ve Allah’ı cennette görmeye dair olan hadis-i şerifleri insanlara öğretmelerini emretti. Samerra’da elli altmış bin kadar adam, ehlisünnet mezhebini tederrüs ve taallüme (öğrenmeye) başladılar. Mütevekkil’in duacıları çoğaldı, onu övmekte aşırıya gittiler. Aslında Mütevekkil’in bu gibi hayırlı işleri inkâr olunmaz. Fakat bir günahı ve kötülüğü de vardı ki bütün sevaplarını ve iyiliklerini bastırmıştır.
Şöyle ki Mütevekkil’in Ali İbni Ebu Talib Kerremallahü Veçhe Hazretleri’ne ve ehlibeytine pek ziyade nefreti vardı. Onu ve ehlibeytini sevenlerin malına ve canına suikast eylerdi. Hatta amcası Memun’a, babası Mutasım’a ve kardeşi Vâsık’a, Hazreti Ali’yi ve ehlibeytini sevdikleri için buğzederdi. İki yüz otuz altı yılında insanları Kerbela’da ıtır kokulu topraklara gömülen Hüseyin (r.a.) Hazretleri’nin türbesini ziyaretten menetti. Türbe-i şerifesini ve etrafındaki yerleri yıktırarak, yerlerine tarla yapıp ekin ektirdi. Müslümanlar bundan dolayı çok üzüldü, Bağdat ahalisi duvarlar ve mescitler üzerine Mütevekkil’i kötüleyici söz ve küfür yollu ibareler yazdılar. Şairler dahi onu hicvettiler. Mütevekkil ise daima Hazreti Ali ile ehlibeytine düşmanlığı malum olan sefiller ile sefahat meclislerinde beraber olup, Hazreti Ali’yi kötülemekle eğlenirdi. Özetle Ubbâde adında dazlak başlı bir alçak vardı ki Hazreti Ali büyük karınlı olduğundan o da gömleği altına ve karnının