Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой страница 23
Piyer cebindeki kâğıtları karıştırdı, bulamadı. Bu arada içeri giren Kontes’in elini öptü. Şarkı söylemediği anlaşılan ama misafir odasına da gelmeyeceği belli olan Nataşa’yı bekleyerek kaygıyla karıştırıyordu ceplerini.
“Ma parolc, je ne sais plus oû j’ai fourre…”50 dedi.
“Ah, her şeyi kaybeder…” dedi Kontes.
Nataşa heyecanlı, duygulu bir yüzle geldi ve Piyer’e sessizce bakarak oturdu. O içeri girer girmez Piyer’in üzüntülü yüzü aydınlanmıştı. Kâğıtları ararken birkaç kere Nataşa’ya baktı.
“Ama yemeğe gecikirsiniz sonra.”
“Evet, arabacı da gitti.”
Aynı kâğıtları aramak için sofaya giden Sonya, Piyer’in şapkasının içinde buldu onları. Piyer büyük bir titizlikle astarın içine koymuştu onları. Bildiriyi hemen okumak istedi. Ama Kont işin tadını daha da fazla çıkarmak istiyor olmalı ki yemekten sonra okunmasını istedi.
“Olmaz, yemekten sonra…” dedi.
Yemek sonunda, yeni Georgiy Şövalyesi şerefine şampanya içilirken Şinşin; ihtiyar Gürcü Prenses’in hastalığına, Metivier’in Moskova’da ortadan kaybolmasına, Rastopçin’e bir Alman getirildiğine ve bunun bir şampiyon51 olduğunun bildirildiğine (Kont Rastopçin kendisi böyle diyordu.) ve Kont Rastopçin’in de halka, bunun bir şampiyon değil; düpedüz bir mantar Alman olduğunu söyleyerek Alman’ın serbest bırakılmasını emrettiğine ilişkin haberler aktardı.
“Boyuna da yakalıyorlar…” dedi Kont. “Fransızca az konuşmasını Kontes’e her zaman söyler dururum. Zamanı mı şimdi?”
“Duydunuz mu?” dedi Şinşin. “Prens Golitsin Rus öğretmen tuttu, Rusça öğreniyor. İl commence à devenir dangereux de parler français dans les rues.”52
“E, ne dersiniz Kont Piyotr Kiriliç; milis kuvveti toplanınca sizin de ata binmeniz gerekecek galiba, değil mi?” dedi İhtiyar Kont.
Yemek boyunca sessiz ve düşünceli duran Piyer bu sözler üzerine bir şey anlamamış gibi Kont’a baktı.
“Ha evet, savaş için…” dedi. “Askerlik nerede ben nerede! Ama her şey öylesine garip ki hiçbir şey anlamıyorum doğrusu. Askerlik denilen şeye hiç eğilimim yoktur. Ama bugünlerde hiç kimse hiçbir şeyi açıklayamaz doğrusu.”
Yemekten sonra Kont, rahat bir koltuğa oturdu. Okumadaki maharetiyle tanınan Sonya’dan, bildiriyi okumasını ciddi bir yüzle rica etti.
Birinci başkentimiz Moskova’ya,
Düşman, kuvvetleriyle Rusya’nın sınırlarını aştı. Sevgili yurdumuzu yıkıp yakmaya geliyor.
İncecik sesiyle ve büyük bir dikkatle okuyordu Sonya. Gözlerini kapayan Kont, bazı yerleri iç çekerek dinliyordu.
Dimdik oturan Nataşa; dikkatle ve bir şey öğrenmek ister gibi bir babasına, bir Piyer’e bakıyordu.
Nataşa’nın bakışlarını üzerinde hisseden Piyer, ona bakmamak için çaba harcıyordu. Kontes, bildirinin tumturaklı her cümlesini duyduğunda beğenmediğini ve sinirlendiğini belirten bir şekilde sallıyordu başını. Bütün bu sözler, oğlunun içinde bulunduğu tehlikenin henüz ortadan kalkmayacağını açıklıyordu ona. Dudaklarında alaycı bir gülümseme beliren Şinşin de komik bulacağı ilk şeye; Sonya’nın okuyuşuna, Kont’un bir sözüne, hatta böyle bir bahane bulamazsa bildirinin kendisine gülmeye hazırlanıyordu.
Rusya’yı tehdit eden tehlikelere, İmparator’un Moskova’ya ve özellikle soylulara bağladığı umutlara ilişkin yerleri okuduktan sonra Sonya; sesinin dikkati çekmiş olmasından duyduğu heyecanın etkisiyle titreyerek son sözleri de okudu:
Başkentimizin ve ülkemizin başka yerlerinde bugün düşmanı önleyen ve görüldüğü her yerde bozguna uğratılması için yeni kurulan milislerimizle görüşmek ve onları yönetmek için halkımızın arasına katılmakta gecikmeyeceğiz! Bizi içine sokmayı umduğu felaket, düşmanın başına çöksün! Boyunduruktan kurtulan Avrupa, Rusya’nın onurunu yükseltsin!
Kont, yaşlarla dolu gözlerini açtı; burnunun dibine ağır kokulu bir şey tutulmuş gibi birkaç kere hızla soluyarak “İşte bu çok güzel!” dedi. “Sen yalnız iste Hükümdarım! Her şeyi veririz biz, hiçbir şeyi esirgemeyiz!”
Şinşin, Kont’un yurtseverliği konusunda hazırladığı şaka yollu sözü söylemeye vakit bulamadan Nataşa babasına koştu ve onu öptü.
“Ne tatlı babadır bu!” dedi.
Ardından neşesiyle birlikte kazandığı o bilinçsiz cilvesiyle Piyer’e baktı.
Şinşin, “Bakın hele, şu yurtsever kıza!” dedi.
“Hiç de yurtseverlik değil, yalnızca…” dedi Nataşa alınganlıkla. “Her şey şaka gelir size. Oysa şaka yanı yok bunun…”
Kont, “Ne şakası canım!” dedi. “Bir sözü yeter, hepimiz gideriz. Biz Alman değiliz öyle…”
“Dikkat ettiniz mi ‘görüşmek için’ deniyor…” dedi Piyer.
“Ne için olursa olsun canım…”
Bu sırada hiç kimsenin fark etmediği Petya, babasına yaklaşmıştı. Bir kalın bir ince çıkan sesiyle “Şimdiden söyleyeyim babacığım…” dedi. “İsterseniz anneme de söylerim. Askere yazılmama izin vereceksiniz, kesin olarak söylüyorum bunu. Çünkü duramam artık… İşte bu kadar!”
Kontes gözlerini dehşetle açtı, ellerini çırpıp öfkeyle döndü kocasına.
“Alın bakalım!” dedi.
Kont heyecanını bastırıp kendisini toparlamıştı.
“Hadi, hadi! Askere bak hele! Budalalığı bırak, okuman gerek senin.”
“Babacığım, budalalık değil bu! Benden küçük olan Obolenski Fedya da yazılacak. Asıl sorun, gitsem de gitmesem de okuyamayacak oluşum. Yurdumuzu…” Burada biraz durakladı Petya, kulaklarına kadar kızarmış bir hâlde. “Yurdumuz tehlikedeyken ben okuyamam!”
“Yeter, yeter bu budalalık!”
“Ama her şeyi veririz, esirgemeyiz demediniz mi?”
Yüzü sapsarı kesilmiş, donuk gözlerle küçük oğluna bakan karısına bakarak bağırdı Kont:
“Petya! Sana söylüyorum, kes sesini!”
“Ben de diyorum ki… Şey, Piyotr Kiriliç söylesin…”
“Saçmalama diyorum sana. Ağzı süt kokuyor, bir de askere gidecekmiş!
50
“Nereye soktuğumu bilmiyorum doğrusu…”
51
Fransızca “espion” kelimesinden gelen Rusça “spiyen” kelimesi, casus anlamına gelir. Halk bunu “şampiyon” şeklinde söyler ve bu da Fransızca “mantar” anlamına gelir.
52
“Sokakta Fransızca konuşmak tehlikeli hâle geliyor.”