Savaş ve Barış II. Cilt. Лев Толстой

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой страница 50

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Savaş ve Barış II. Cilt - Лев Толстой

Скачать книгу

biliyor. Onları görüyor ve anlamlarını kavrıyor, anlayınca da kendisi işin içine karışmıyor, iradesini uygulayıp başka bir sey yapmak istemiyor. Ona inanılmasının başlıca nedeni de Mme Genlis’nin romanını okumasına ve Fransız atasözlerini ağzından düşürmemesine rağmen Rus olmasıdır; “Şu ülkeyi ne hâle soktular!” dediği zaman sesinin titremesi ve “Onlara at eti yedireceğim!” diye haykırdığı zaman ağlamaklı olmasıdır…

      Gerçekten de saray dalaverelerine karşıt olarak millî duygular içinde Kutuzof’un başkomutanlığa getirilmesinin genel olarak doğru bulunmasının temelinde, herkes tarafından şu ya da bu ölçüde bilinçli olarak benimsenmiş olan bu düşünce yatıyordu.

      XVII

      İmparator gittikten sonra Moskova’da hayat her zamanki gibi akıyordu, o kadar az değişmişti ki eski yurtseverlik heyecanlarını ve coşkulu günleri hatırlamak kolay değildi. Rusya’nın gerçekten tehlikede olduğuna ve İngiliz Kulübü üyelerinin aynı zamanda her türlü fedakârlığı yapmaya hazır vatan evlatları olduklarına inanmak zordu. İmparator’un Moskova’da bulunduğu zamanki coşkulu yurtseverliği hatırlatan şeyler, yalnızca hemen yerine getirilmesi gereken ve zorunlu olarak görünen insan ve para yardımıydı. Düşman, Moskova’ya daha da yaklaşınca bu kenttekilerin durumlarını daha ciddiye almalarına değil; tehlikenin yaklaştığını bilen insanlarda her zaman görüldüğü gibi daha da kaygısız davranmalarına yol açmıştı. Tehlike yaklaşırken insanın içinde, aynı güçle dile gelen iki ses duyulur: Bunların birisi, tehlikenin ne olduğunu incelemek ve ondan kaçınılması için gerekli önlemleri almak gerektiğini söyler. Akla ondan da daha yakın olan ikincisi ise her şeyi engellemek ve olayların genel akışından sıyrılmak insanın gücünü aştığı için tehlikeyi düşünmenin çok ağır ve acı verici bir şey olduğunu ve bundan ötürü, bu tatsız olayı, gerçekleşene kadar görmezlikten gelip tatlı şeyleri düşünmek gerektiğini ileri sürer. Yalnızca birinci sese kapılır insan, topluluk içindeyse ikincisine kulak verir. Moskovalılar da şimdi, ikinci sese kulak veriyorlardı. Çoktandır Moskova’da, bu yılki kadar eğlenceli bir hayat sürülmemişti.

      Rostopçin afişlerinin üst bölümünde bir meyhane, bir meyhaneci ve bir Moskovalı zanaatkâr olan Karpuşka Çigirin’in resmi vardı. Milis yazılmış olan Karpuşka, ayaküstü son kadehi de yuvarlıyor; Bonapart’ın Moskova’ya gelmek istediğini duyup bütün Fransızlara söverek meyhaneden çıkıyor; tabelanın altında kalabalığa nutuk çekiyordu. Bu afişler, Vasili Lvoviç Puşkin’in son yazdığı şiirler kadar çok okunuyor ve yorumlanıyordu.

      Afişleri okumak için kulübün köşedeki odasında toplanmışlardı. Karpuşka’nın “Rus lahanasından şişeceklerini, bulgur çorbasından patlayacaklarını, lahana çorbasından gebereceklerini; hepsinin cüce olduğunu, bir köylü kadının yabayla üçünü birden havaya savurabileceğini” söyleyerek Fransızlarla alay etmesi bazı üyelerin hoşuna gidiyor, bazıları da bunun çok kaba ve yersiz olduğunu ileri sürüyorlardı. Rostopçin’in, Fransızları ve bütün yabancıları Moskova’dan çıkardığını; bunlar arasında casusların ve Napolyon’un adamlarının bulunduğunu söylüyorlardı. Ama yabancılar gönderilirken Rostopçin’in yaptığı nükteleri anlatmak için söylüyorlardı bunları. Yabancılar bir tekneyle Nijni’ye gönderilirken Rostopçin şöyle demişti onlara: “Rentrez en vousmêmes, entres dans la barque et n’en faites pas une barque de Charon.”94 Moskova’daki bütün resmî dairelerin taşınmış olduğunu söylüyorlar ve Şinşin’in, yalnızca bu durum için Moskovalıların Napolyon’a teşekkür etmesi gerektiğini ileri sürerek yaptığı nükte söz konusu ediliyordu. Mamonof’un alayının ona, sekiz yüz bin rubleye patlayacağı; Bezuhof’un, kendi milisleri için daha çok para harcadığı ama yurtsever olduğunu gösterebileceği en soylu delilinin, üniformasını giyip alayının başına geçmesi ve kendisini hayranlıkla seyredecek olanlardan para almaması olacağını da ileri sürülüyordu.

      Jüli Drubetskaya, didik didik olmuş bir tiftik yığınını yüzük dolu ince parmaklarıyla sıkıştırıp topladı.

      “Bezuhof est ridicule95 ama o kadar iyi yürekli, o kadar sevimli ki!” dedi. “Bu kadar caustique96 olmaktan ne tat alıyorsunuz bilmem!”

      Jüli’nin “mon chevalier”97 dediği ve Nijni’ye birlikte geldiği milis üniformalı genç adam, “Ceza!” dedi.

      Rusya’nın birçok salonunda olduğu gibi Jüli’nin salonunda da yalnızca Rusça konuşma kararı verilmişti. Yanılıp da Fransızca konuşanlara, bağış komitesi yararına ceza veriliyordu.

      Orada bulunan bir Rus yazarı “Galisizm98 için de bir başka ceza kesilmeli…” dedi. “Tat almak, Rusça değildir.”

      Yazarın söylediklerine aldırış etmeyen Jüli, milise dönerek “Kimseyi hoş görmüyorsunuz…” dedi. “Caustique demekle hata ettim, kabul ediyor ve cezamı ödüyorum; gerçeği söylemek pahasına daha da öderim ama galisizmlere gelince…” Yazara dönmüştü. “Sorumlu değilim bundan, Prens Galitsin gibi bir hoca tutarak Rusça öğrenmek için param da zamanım da yok. Aaa işte gelmiş… Quand on…99 Yok, yok, bir hatamı daha yakalayamazsınız.” Piyer’e dönerek kibarca gülümsedi. “Şimdi sizden söz ediyorduk.” Yüksek sosyete hanımlarına özgü bir kolaylıkla yalan söylüyordu Jüli. “Güneşten söz edilince ışıkları görülür değil mi? Alayınızın, Mamonof’un alayından iyi olacağından şüphe duyulmadığını söylüyorduk.”

      Piyer, ev sahibesinin elini öperek ve yanına oturarak “Ah! Şu alaydan söz etmeyin bana…” dedi. “Bıktım doğrusu.”

      “Alayın komutasını siz alacaksınız şüphesiz…” dedi Jüli, milise bakıp alaycı bir şekilde gülümseyerek.

      Ama milis, Piyer’in karşısında eskisi kadar caustique değildi ve bu alaycı gülümsemenin ne anlama geldiğini kavramaya çalışıyordu. Piyer’in kişiliği dalgınlığına, iyi yürekliliğine rağmen yanında her türlü alay teşebbüsüne hemen son vermişti.

      Gülerek ve koskoca gövdesini gözden geçirerek “Hayır…” dedi Piyer. “Fransızlar için çok kolay bir hedef olurum ben. Zaten atın sırtına çıkabileceğimi de pek sanmıyorum.”

      Jüli, çeşitli kimselerden söz ettikten sonra Rostoflarda karar kıldı.

      “İşleri çok fena gidiyor…” dedi. “Bu Kont da o kadar saçma bir kimse ki! Razumovskiler konağını ve Moskova yakınındaki malikânesini satın almak istiyorlardı ama iş sürüncemede kaldı. Kont çok yüksek fiyat istiyor.”

      “Bugünlerde satılacakmış…” dedi birisi. “Oysa bugün Moskova’da bir şey satın almak deliliktir.”

      “Neden?” diye sordu Jüli. “Moskova’nın gerçekten tehlike içinde olduğunu mu düşünüyorsunuz?”

      “Değilse niçin ayrılıyorsunuz kentten?”

      “Ben mi? Ne garip soru. Ayrılıyorum çünkü… Çünkü herkes ayrılıyor. Ve ben ne Jeanne d’Arc’ım ne de Amazon.”

Скачать книгу


<p>94</p>

“Kendinizi toparlayın, sandala binin ve bunun bir ölüm sandalı olmamasına dikkat edin.”

<p>95</p>

“Komiktir.”

<p>96</p>

“İğneleyici.”

<p>97</p>

“Şövalyem.”

<p>98</p>

Kurallara aykırı olduğu hâlde kullanıla kullanıla yerleşmiş söz ya da deyiş.

<p>99</p>

“Ne zaman…”