Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri. Veli Toprak

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri - Veli Toprak страница 18

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri - Veli Toprak

Скачать книгу

asker cenazesi için Kocatepe Camisi’ne gitmiştik. O zamanlar, güneş için bir tente oluşturulur, oraya şehit aileleri otururdu. Yanında da tüm askerî erkân bekler, cami cemaati şehidin cenazesini kılar giderdi. Başkan tam askerî erkânın önüne geldi, “Bu cenaze kimin cenazesi?” diye sordu. “Şehit cenazesi, askerin cenazesi değil mi?” diye kendi cevap verdi. “Siz niye kılmıyorsunuz da burada bekliyorsunuz?” dedi. “Siz Türk askeri değil misiniz?” Bir tek kişi cevap vermedi. Hepsi böyle kafalarını eğdi.

      Akşam saatlerinde Genelkurmaydan 2. başkan düzeyinde bir davet oldu. Davete gitti. Orada kendisine “Başkan’ı ne kadar sevdiklerini, Türkiye için çok önemli olduğunu, milliyetçi camiaya hizmet ettiğini, herkesin onu sevdiğini ama milletin içinde askere o şekilde söylemesinden dolayı rencide olduklarını fakat bir hatırlatma olarak kabul ettiklerini, bundan sonra belli düzeyde cenaze namazlarına katılma kararı aldıklarını.” söylemişler. Bunun da şahidi Muzaffer Özdoğan. O da orada imiş. Başkan’ı tanır diye onu da çağırmışlar.

“İşkenceci Polis Cenazesine Geldi”

      Rahmetlinin cenazesinde bütün askerî erkân Kocatepe’de var idi. Genelkurmay Başkanı’ndan kuvvet komutanlarına kadar. Cenazesinde, kendisine işkence eden polislerden biri de vardı. “Ne işin var burada?” dediğimde, “O delikanlı adamdı, helalleşmeye geldim.” demişti. Allah rahmet etsin, mekânı cennet olsun.

      EROL MARAŞLI KİMDİR?

      Gazeteci ve yazardır. 12 Eylül öncesi MHP ve Ülkücü Kuruluşların çeşitli kademelerinde görev aldı. 1980 öncesinde MHP Manisa il başkanlığı görevinde bulundu. MHP ve Ülkücü Hareket üzerine yazdığı kitaplarıyla biliniyor.

      GAZETECİ-YAZAR EROL MARAŞLI:

“Türkeş, Eleştiri Olunca ‘O Bizim Evladımız, Kötü Söylemeyin’ Derdi”

      BBP’de 3 yıl kaldıktan sonra ayrıldınız, konuştunuz mu Yazıcıoğlu’yla?

      1996 yılında bazı gerekçelerle MYK’dan istifa ettim. Rahmetli Yazıcıoğlu, kardeşime diyor ki “Erol niye mücadele etmedi de istifa etti!” Ergün bana söyleyince mosmor oldum. “İroni yapıyor, göndermede bulunuyor, bir gün bir araya gelince gerekçelerimi kendisine anlatırım.” dedim. Ankara’ya gittiğimde Ergün “Ağabeyim geliyor.” demiş. “Hiç haber vermeden al, Meclise yanıma getir.” demiş. Mecliste büyük bir odası vardı. Hasretle kucaklaştık. 4-5 yıl geçmişti. Yemek yedik, ara sıra içeri giren olunca “Buyur gardaş, beraber yiyelim.” diyordu. Uzun sohbet ettik, gerekçelerimi kendisine anlattım.

      Ülkü Ocakları başkanlarının çoğunun altyapıları güçlüdür. Bunları ben Fetih Nesli’nden üstün tutarım. Yazıcıoğlu’nun jenerasyonu çok talihlidir, neden? Biz talihsizdik. Bizim zamanımızda Osman Turan, Serdengeçti, Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, Nihal Atsız, Necip Fazıl bize hep hamaseti öğrettiler. Sol bizden daha birikimli idi. Kooperatifçiliği, bankayı, ekonomiyi onları dinleyerek antitez ürettik. Bu ferdi bir antitezdi.

“9 Işık’ın Altını Hindistan’da Doldurdu”

      Partide ve Ülkü Ocaklarında görev alanlar nasıl bir eğitimden geçiyordu?

      Türkeş, Ülkücü fikri geliştirdi ve Hindistan’a gittiğinde bunun altını doldurdu. Türkiye’ye döndüğünde bunu 9 Işık olarak ortaya serdi. Türkeş’in Ülkü Ocakları projesi çok büyük bir proje idi. Ülkü Ocakları başkanları hep birikimli insanlardı. Türkeş benden milliyetçi kooperatif sistemini istedi, bunu yazdım. Ramiz Ongun, Muharrem Şemsek, Ali Batman, Muhsin Yazıcıoğlu bir tartışmaya girdiği zaman bir derya idi.

      9 Işık üzerine yetiştiler, bununla kalmadılar. Sol bilim adamlarının yazdıkları kitapları okuyarak yetiştiler. Eskiden bizde kişiden kişiye eğitim vardı. Partinin eğitimcisi dediğimiz kişiler. Yazıcıoğlu da bunlardan birisidir. Türk-İslam sentezi üzerine kuruldu.

      Yazıcıoğlu’nun hayatı, normal bir insanın hayatı gibi değildi. Kendisine bir yol çizmişti. Sosyal hayatı, mesela ata binmeyi çok severdi. İnsanları incitmemeye dikkat ederdi. İthamcı değildi, iknacı yönü çok kuvvetli idi. Bunlar olmasa zaten lider seviyesine gelemezdi. Nitekim vefatından sonra o hareket maya tutmadı. Onları üzmek istemem ama Türkiye’nin gerçeği bu. Türkiye gerçekleri ile mecz olmadıktan sonra yarının iktidarına talip olamazsınız.

      Muhsin Bey’i başka siyasilerinden farklı kılan özellikleri ne idi?

      Muhsin Bey’i diğer liderlerden ayrı tutan özellikleri vardı. Anadolu’nun bağrından çıkmış, İslam ahlakı ve Türklük şuuru ile yetişmiş birisiydi. Bu vasıflarından hiçbir zaman ayrılmadı. Türkeş ve Yazıcıoğlu, etrafındaki gençleri kışkırtıp birbirleriyle dövüştürmediler. Yazıcıoğlu’nun, Türkeş’e saygısını yitirdiğini hiç görmedim. Arada çok laflar getirilip götürüldü. Yaranmak için, yalakalık yaparak laf getirenleri Muhsin Başkan terslerdi.

      İslami hassasiyeti yüksekti, namaz vakti gelince tedirgin olurdu. Ama hiçbir zaman dini kullanıp siyaset yapmadı. 1970’li yılların başında bir ilçede cumaya gidecektik, biri bulunduğumuz ilçenin en büyük camisine götürmek istedi. Türkeş, “Tenha cami yok mu?” diye sordu. “Millet görmez.” denilince, “Biz millet görsün diye kılmıyoruz, bugün lafımı dinlemiyorsunuz, yarın hiç dinlemezsiniz!” diye kızdı.

      Türkeş’i de Yazıcıoğlu’nu da tanıdınız, aralarının açılması için uğraş verenler konusunda bilginiz var mı?

      Bu iki insanın arasını bozmasalardı, laf getirip götürmeselerdi… (Bir ara laf taşımaya Fetullah Gülen’in aracılık ettiği iddia edilirdi.) Gündüz gazetesinin çıkmasının onlar tarafından organize edildiği, maddi yardım yapıldığı filan… Ancak ekonomik rahatlık içinde olduğunu hiç görmedim. Öyle yardım olsa ekonomik refah içinde olurlardı. Bunlar insanları lekelemek için. Bir de “Ölülerinizi rahmetle anın.” deniyor. Tenkit edersin ama ortada rivayetleri anlatarak şahsiyetleri yıpratmak çok yanlış.

      Buraya gelmişti, bana haber verdiler. Kahvaltıda sohbet ederken “Gardaş nasılsın, iyi misin?” diye sordu. İzmir büyük bir fuara ev sahipliği yapacaktı. Fuarı kabaca anlattım. “İzmir benim de şehrim, davam.” dedi. “Ankara’ya gel, seninle ortak basın toplantısı yapalım.” dedi. Ankara’ya gittiğimde bir AKP’li vekilin yanına uğramıştım. Onun danışmanıyla haber gönderdim, “Yerinde ise görüşmek istiyorum.” diye. Gitmiş, söylemiş, “Buyursun, gelsin.” demiş. Ben kalktım, gittim. Ankara’ya gittiğimde, onun programı vardı, “2-3 gün beklersen sonra yapalım.” dedi. Vedalaşmadan aşağı indi. Garibime gitti. Bu kadar samimiyiz.

      İzmir’e geldi, toplantı yaptı. Aşağı indi, biz ise haber yetiştirme derdi ile yukarıda kaldık. Döndü geldi, “Gardaş, vedalaşamadık.” diye helallik istedi. Aile terbiyesi, Ocak terbiyesi üzerinden yetişmiş biri idi.

      Rahmetlinin öldüğü gün gözyaşımı tutamadım, keza Türkeş için de. İhtilafım olmasına rağmen Türkeş’in haberini duyunca ağladım. Çünkü 30 yılımız beraber geçmişti: 1966-1996. Evlilik bile bu kadar sürmüyor! Muhsin Bey’le de 1975’ten 2009’a kadar. Acılar büyük

Скачать книгу