Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri. Veli Toprak
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri - Veli Toprak страница 16
Bir kısmı 15 Temmuz öncesinde, bir kısmı 15 Temmuz’dan itibaren yargılanmakta olan, bir kısmı hiç yargılanmamış olan birtakım adamların bu işin arkasında olmalarını çok muhtemel görüyorum. Herkesin telefonlarını, yaşadıklarını hem teknik hem fiziki takiple izleyen, dinleyen, kayıt eden örgütlerin Yazıcıoğlu’nun da son birkaç yılını dakika dakika kayıt ettikleri konusunda en küçük bir kuşku duymuyorum. Dakika dakika kayıt edilmiş hayatın detayları nerede? Bu kayıtlar kimin elinde? Bu soru benim kitaba katkı sunmam için tek gerekçedir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti bir millî devlet ise, tarihte millî bir devlet olarak anılacaksa Muhsin Yazıcıoğlu gibi sembol bir millî şahsiyetin suikastını örtülü bırakamaz, o örtülü kaldıkça, bu devletin millî olma karakteri de kuşkulu kalacaktır. Bu benim asla değişmeyecek yargımdır, başka bir şey söylemek istemiyorum.
EROL DOK KİMDİR?
12 Eylül öncesinde Ülkü Ocakları yöneticisi. 1980 Darbesi sonrasında Yazıcıoğlu ile birlikte Mamak Cezaevinde kaldı. 1993’te BBP’nin kurucuları arasında yer aldı. Genel sekreterlik ve genel başkan yardımcılığı yaptı. Yazıcıoğlu’nun yakın çalışma arkadaşlarındandı.
YAKIN ÇALIŞMA ARKADAŞI EROL DOK:
Yazıcıoğlu ile tanışıklığınız ne zaman başladı?
Aslen Trabzonlu ama 1957 Ankara doğumluyum. Ziraat Fakültesinde okurken rahmetli Başkan’ı tanıdım, 1976’lı yıllar. Onun vesilesi ile de Ülkü Ocaklarına girdim. 77-78’li yıllarda yanında oldum. Sonra Ülkü Ocakları Genel Merkez yönetiminde bulundum.
1980 darbesini yaşadık, aynı evde darbeye yakalandık. Evi 3-5 kişi biliyordu. O benden önce yakalandığı için Allah’a şükrettim çünkü evin adresini ben vermemiştim. Onun yakalandığı eve ben düştüm. C-5’te beraber olduk. Sonra Mamak yılları. Birçok hatıra ve değerlendirmeler. Ben kendisinden 1 yıl önce tahliye oldum. Cezaevinden kendisi çıktıktan sonra da siyasi hayata atıldığı gün, rahmetli Başkan milletvekili adayı olmuştu. 1991 yılında. “Başkan ne yapıyoruz?” diye sorduğumda “Hazırız, Sivas’a gidiyoruz.” dedi. “Dur eve geleyim.” dedim ve Dikmen’deki eve gittim. “Nasıl gidiyorsun?” diye sorduğumda Şahin marka bir arabası vardı. “Benzini dolu, 1000 lira da param var.” dedi.
Başkan’a “1-2 gün erteleyelim.” dedim ve bizim arkadaşlarla değerlendirme yaptık. “O, inançlarımızı Meclise taşıyacak.” sloganını bulduk. Arkasından ilk Sivas’a gittiğinde “O kim?” diye afiş astık. Sivas adayı olduğumuzda, diğer arkadaşlarına da destek olmamızı istedi. Destek olduk, Kavaklıdere’de ona bir büro oluşturduk. O zaman MÇP milletvekili idi. Sonrası MÇP’den bir vesile ile ayrıldık…
MÇP’den ayrılma gerekçeniz size göre nelerdi?
Ayrılmamızın gerekçeleri çok uzun olmakla beraber, aslı şu idi; “Her şey devlet için.” derken, bir anda “Her şey insan için.” oldu. Temel sorun burada idi. İkincisi de “Allah’ın kabul etmediği hiçbir şeyi bundan sonra yapmayacağız.” diye ortak bir söz vardı. Bunlar bizim düşüncelerimizdi, tartışılır. Biz mi MÇP’den ayrıldık, rahmetli Türkeş mi bizi kovdu, onu bilmiyorum. Bunlar derin konular.
İstifa günü geldi. Maltepe’de bir düğün salonu tutmuştuk. Ben o zaman MÇP’nin GYK’sındayım. Beni çağırdı, “Hayırdır Başkan’ım?” dedim. “Çabuk bir an önce başlat, şu işi bitirelim.” dedi. “Niye Başkan’ım?” diye sordum. ”Şimdi Türkeş kapıdan içeri girse, ‘Ne yapıyorsunuz lan burada, hadi bakayım!’ dese ne yapacağız?” dedi. Bu Başkan’ın, aynı zamanda Türkeş’e olan saygısının bir ifadesi idi.
Millî Mutabakat Çağrısı’nın hazırlanmasında katkınız var, nasıl oldu?
Büyük Birlik çalışmaları içinde iken, tüzük çalışmaları benim başkanlığımda, program çalışmaları benim organizem ile yürütüldü. Şimdiye kadar bakanlık, rektörlük, milletvekilliği ve danışmanlık yapan 100’e yakın isim o çalışmaların içinde idi. Bir Millî Mutabakat Çağrısı yayımladık. Bu çağrıyı Mümtaz’er Türköne’nin evinde Muhsin Başkan’la beraber, eşi Mualla Türköne de vardı, onun daktilosu ile hazırladık. Çağrıyı aldım elime, akademik komisyon dediğimiz arkadaşlara teker teker gösterip “İfadelerden girsin/çıksın dediğiniz var mı?” diye sordum. Katkıları olanları topladım. Ana metin Bahçelievler’deki Türköne’nin evinde yazıldı. Metin içerisindeki açılım bana göre hâlâ geçerlidir. Türkiye’nin temel taşıdır.
Millî Mutabakat Çağrısı bize büyük bir açılım alanı sağladı. Bir profesör arkadaşa anket yaptırdık. Sonuç şu idi; “Siz bu şekilde Türkiye nüfusunun ancak %20’sine hitap edersiniz. O da eğitim seviyesi belli düzeyde olanlara, aşağıdakilerden bir sonuç almanız mümkün değil.” diye. Siyasal Bilgilerden solcu bir profesör geldi. Bu çalışmaların üzerine, solda bile olmayan bir anlayış getirdiğimizi söyledi. İlk sözlerimiz “Hadim Devlet” anlayışı. Sivil İtaatsizlik Eylem Planı, Sivil İnisiyatif Grubu. Partiyi kurarken “Millî, İslami, sivil ve katılımcı.” dedik. “İslami” demenin Anayasa’ya aykırı olduğunu biliyorduk, parti kapatılsın diye çok uğraştık ama beceremedik.
Parti çalışmalarına başladık. Söğütözü’nde büyük kurultaya hazırlandık. Divanın en önemli özelliklerinden biri, “Masraflar nereden karşılanıyor?” diye gelip cebime para koyanlar oldu. “Katkımız olsun.” diye yardım edenleri o gün de bugün de unutmadım, unutmayacağım.
Rahmetli bize bir tavsiyede bulunmuştu; “İnanmadığınız hiçbir şeyi yapmayın, yapamayacağınız hiçbir şeyi söylemeyin.”dedi. Sonra istişareye çok önem verdik. Rahmetli ile “kentli Müslüman” tipi oluşturmak için yoğun gayret gösterdik. Kendi çevremize bile anlatmakta zorlandık.
Parti kurulurken, kurucuları 99 diye düşündük. Allah’ın 99 ismini esas alarak yaptık. Kurucular Kurulu değerlendirmeleri oldu. Liste tamamlandı, rahmetli Başkan’a götürdüm. Kâğıtları uzattım, “Lambayı söndür!” dedi. Lambayı söndürdüm, karanlık odası. Elini kâğıtların üzerinde gezdirdi, “Şunu çıkart.” dedi. Parmağımla orayı tuttum, dışarı çıktım orayı karaladım. Kimi karaladığımı bilmiyorum. Yerine Başkan koydu. “Bu arkadaşı geçirebilirsen, morali düzelir.” dedi. Yazdım, kurucular arasında