Grimm Masalları. Братья Гримм
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Grimm Masalları - Братья Гримм страница 35
“Bu kadarcık mı?” demiş tilki. “Ben yüzlerce beceriye sahibim ve bir çuval dolusu kurnazlığım var. Sana acıyorum; gel benimle, insanların av köpeklerinden nasıl kurtulduğunu öğreteyim sana.”
Tam o sırada dört köpekli bir avcı gelmiş. Kedi, çevik bir şekilde ağaca fırlamış ve tepesine oturmuş. Dallar ve yapraklar da onu saklamış. “Göster marifetini Bay Tilki, göster marifetini.” diye bağırmış kedi ona. Fakat köpekler çoktan onu yakalayıp hızla yemişler.
“Ah, Bay Tilki!..” diye bağırmış kedi. “Yüzlerce becerinle yakalandın, kaldın! Eğer bendeki şu tek yetenek olsaydı sende, ölüp gitmezdin böyle.”
Dil Balığı
Balıklar uzunca bir süredir tedirginlermiş. Başlarında düzen ve adalet sağlayacak bir kralları olmadığı için mutsuzlarmış. Hiçbiri birbirine uymadan canlarının istediği gibi sağa sola yüzer ya da bir arada kalmak isteyenlerin arasından kendi yollarına giderlermiş. Güçlü olan, zayıf olana kuyruğuyla bir darbe indirip uzaklaştırır ya da çok uzatmadan onu yutarmış. “Ne hoş olurdu…” demişler. “Aramızda hak ve adalet sahibi bir kralımız olsa!”
Böylece, suda en hızlı yüzebilecek ve zayıf olanlara yardımcı olabilecek bir hükümdar seçmek için bir araya gelmişler.
Hepsi deniz kıyısında dizilmiş, turna balığı kuyruğuyla işaret verdiğinde hepsi yüzmeye başlamış. Turna balığı ok gibi öne doğru fırlamış ve hemen yanında da ringa balığı, yem balığı, tat-lısu levreği, sazan ve geri kalanlar varmış. Dil balığı bile onlarla yüzmüş ve kazanacağından eminmiş. Bir anda bir bağrış duyulmuş: “Ringa balığı birinci! Ringa balığı birinci!”
“Birinci kim?” diye kızgın bir şekilde bağırmış kıskanç dil balığı epey gerilerden. “Birinci kim?”
“Ringa balığı! Ringa balığı!” olmuş aldığı cevap.
“Çıplak ringa balığı mı?” diye bağırmış kıskanç yaratık. “Çıplak ringa balığı ha?”
O gün bu gündür dil balığının ağzı, ceza olarak bir tarafa doğru çarpık kalmış.
Çalı Kuşu
Gün içinde duyulan her sesin bir anlamı varmış. Demircinin çekici gümledikçe bağırıyormuş: “Vur! Vur!” diye. Marangozun testeresi gıcırdarken: “İşte gidiyoruz! İşte gidiyoruz!” diyormuş. Değirmen tekeri: “Yardım Allah’ım! Yardım Allah’ım!” diye tıkırdıyormuş. Ve eğer dolandırıcı değirmenci, değirmeni gizlice soyup gidecekse değirmen önce yavaşça: “Kim var orada? Kim var orada?” diye soruyormuş. Sonra hemencecik: “Değirmenci! Değirmenci!” diye cevap veriyormuş. Daha sonra da: “Utanmadan çalıyor! Utanmadan çalıyor! Bir seferde üç çuval!” diyormuş.
O zamanlar, kuşların şimdi bazılarına sözsüz bir müzik ve bazılarına da sadece ötüş, cırlama veya fısıltı gibi gelen dillerini herkes anlarmış. Kuşlar artık başlarında bir hükümdarları olsun istediklerinden aralarından birini seçmeye karar vermişler. Aralarından sadece, çalı kuşu buna karşı çıkmış. Özgürlüğüne çok düşkün olan kuş, mutsuzca bir oraya bir buraya uçarak: “Ben nereye gideceğim? Ben nereye gideceğim?” diye bağırmış. Sonra da kasvetli ve ıssız bir bataklıkta inzivaya çekilmiş, arkadaşlarının yanına hiç gitmemeye başlamış.
Artık bu konuyu tartışmak isteyen kuşlar güzel bir mayıs sabahı, tüm ormanlardan ve tarlalardan gelip toplanmışlar: kartallar, ispinozlar, baykuşlar, kargalar, tarla kuşları ve serçeler… Hepsini saymakla bitmez! Ağaçkakan, ibibik, hatta daha adı dahi olmayan minicik bir kuş bile bu ekibe katılmış. Her nasılsa olup bitenleri daha önce duymamış olan tavuk, bu büyük kalabalığı görünce şaşırıp kalmış.
“Ne, ne, ne yapılacak?” diye gıdaklamış fakat sevgilisi horoz, tavuğu sakinleştirmiş. En yüksekten uçabilenin kral olması gerektiğine karar verilmiş. Çalılıkların arasında oturan bir ağaç kurbağası, bu seçimden ötürü çok gözyaşı dökülebileceğini düşündüğünden bunu duyunca basmış yaygarayı: “Hayır, hayır, hayır, hayır!”
Ama karganın: “Gak! Gak!” demesiyle beraber hepsi suspus olmuş.
Bu güzel sabahta kimse, “Çok yükseklere uçtum, akşam bastırınca daha fazla gidemedim.” diyemesin diye bir an evvel yarışa başlamaları gerektiğine karar verilmiş. İşaretin verilmesiyle tüm topluluk havalanmış. Kanat çırpma ve pır pır seslerinin arasında birbirine karışan toz toprak, yükselen kara bir bulutu andırıyormuş. Ne var ki küçük kuşlar geride kalmış, daha fazla ilerleyemeyerek yere düşmüşler. Daha büyük kuşlar, daha fazla kalmışlar havada fakat kimse güneşin gözleri kamaştıracağı kadar yükseklere çıkan kartalla eş değilmiş. Diğerlerinin ona yetişemediğini görünce kartal: “Niye daha fazla yükseleyim ki?” diye düşünmüş.
“Kral benim.” diye bağırarak tekrar kendisini aşağılara bırakmış. Aşağıdaki kuşlar birden şöyle bağırmışlar: “Kralımız sen olmalısın, kimse bu kadar yükseğe uçmadı!”
“Ben hariç!” diye bağırmış kartalın göğsündeki tüylere tutunmuş hâlde uçmakta olan isimsiz, küçük kuş. Bu küçük kuş henüz hiç yorulmadığından o kadar yükseğe çıkmış ki neredeyse cennete varmış. Bu kadar yükselince kanatlarını kapatıp olanca gücüyle: “Kral benim! Kral benim!” diye bağırmış.
“Sen kralımız olamazsın!” diye bağırmış kuşlar kızgın bir şekilde. “Hile ve kurnazlıkla başardın bunu!”
Bu yüzden başka bir koşul getirmişler. Kim en aşağıya inebilirse kral o olmalıymış. Kaz, bir kez daha kocaman gövdesine rağmen kanat çırpmış. Tavuk kendi etrafında daireler çizmiş. Ördek en sonuncu gelmiş çünkü ayağını burkmuş. İsimsiz, küçük kuş bir fare deliği bulup içine saklanarak ince sesiyle oradan: “Kral benim! Kral benim!” diye bağırmış.
“Kralımız sen misin!” diye daha da sinirli bağırmış kuşlar. “Kurnazlığının hüküm süreceğini mi sanıyorsun?” diyerek onu deliğe hapsedip aç bırakmaya karar vermişler. Önüne gözcü olarak baykuşu dikmişler ve artık oradan kaçmasına imkân kalmamış. Akşam olunca tüm kuşlar kanatlarını çırpmaktan yorulmuş bir hâlde karıları ve çocuklarıyla yatmaya gitmişler. Baykuş tek başına, koca gözleriyle, sebatla bakarak fare deliğinin yanında dikilmiş. Bu sırada o da çok yorulmuş ve: “Kesinlikle bir gözümü kapatabilirim, diğeriyle de izlerim. Hem küçük düzenbaz bu delikten zaten çıkamaz.” diye düşünmüş. Böylelikle bir gözünü kapatmış ve diğeriyle doğrudan fare deliğine bakmış. Küçük arkadaşımız, kafasını dışarı çıkartıp etrafa bakmış ve tam sıvışayım derken baykuş hemen ileri atılmış. Küçük kuş da kafasını geri çekmiş.
Sonra baykuş diğer gözünü açmış ve az önce açık olanı kapatmış. Tüm gece boyunca bir o gözünü bir diğerini açıp kapatmış. Fakat bir seferinde bir gözünü kapatıp da diğerini açmayı unutunca her iki gözü de kapanır kapanmaz uykuya