Veysel Çavuş. Мемдух Шевкет Эсендал
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Veysel Çavuş - Мемдух Шевкет Эсендал страница 6
“Ne yapacak, hiç… Döndü döndü arkasına baktı.”
“Arkasına baktığını ne biliyorsun?”
“Canım dayı bey… Ben de baktımdı. Gördüm diyeceksiniz, değil mi? Hayır. Selime’ye söyledim, o baktı, ben başımı bile çevirmedim.”
“Haaa, şu madde, anladım. Lakin Selime tuhaftır. Bu zat ne iş yapıyor imiş?”
“Bunun iki tane makarna fabrikası varmış dayı bey, babası da kereste tüccarı imiş diyorlar.”
“Âlâ! Kereste tüccarı, makarna fabrikası… Sakın bu bizim Hacı Alizâdelerin küçük oğlu olmasın!.. Dur hele!.. Ben onun babasını tanırım. Âlâ!.. Eee, Seza! Anan, baban ne diyorlar?”
“Onlara kalırsa hemen verecekler. Ben size niçin sık sık mektup yazdım!..”
“Doğru Seza! Ben anlamalıydım. Pekâlâ, sen ne diyorsun bakayım? Artık ciddi konuşuyorum, ben daha bu işi pek o kadar anlayamadım.”
“Kızlar ne der, dayı bey?”
“Ne diyecekler? Türlü şeyler derler elbet!”
“Ben bir şey demedim buna, emin olunuz. Yalnız…”
“Evet, söyle söyle!”
“Alık malık bir şey değil, ağzı burnu da yerinde.”
“Yani çehresi bayağı sana cazip göründü desene…”
“Hiç de değil! Ben, bilirsiniz gözlüklü adamı sevmem, o ise daha genç yaşında gözlük takmış.”
“Canım gözlüklerini sevmezsin, o da gözlüklü olur ama sen de bu gözlüklüyü seversin, yahut hesabına uygun gelir.”
“Artık bilmiyorum.”
Seza’yı daha ziyade söyletmenin kabil olamayacağını gördüm ve tabii ertesi günü biz, saatinde Moda Kulübü’ne damladık. Burası bir İngiliz kulübü, seyirci de gelirse kabul ediyorlar.
Bugün fazla olarak şampiyonluk müsabakası varmış. Ancak yüz kadar sporcu, bir bu kadar da meraklısı geniş meydanın içinde kayboluyordu. Ortada birtakım genç, tüvana27 adamlar soyunmuş, dökünmüş duruyorlardı. Sonra çan çaldı, oyun başladı. Evvela, muhtelif kulüpler hep birden bir geçit yaptılar, arkadan oyunlar başladı. Hammer28 attılar, kısa koşu, uzun koşu, disk filan derken iş atlamaya geldi, bizde de heyecan başladı.
Biraz daha geçti, sırıkla yüksek atlama müsabakası ilan olundu. Ortaya dört genç çocuk ayrıldı. İlkin tereddüt ettim, bunlar âdeta çocuk idiler, sonra tarif ile Seza’nın talibi olanı buldum. Şimdi hatırlamıyorum ancak ilkin galiba hiçbir hüküm veremedim. Atlamalar yaptılar, atlayanlardan ikisi muvaffak olamayarak çekildiler, kaldı iki kişi ki bunlardan biri Istrati isminde bir Rum genci idi. Diğeri de Hasan Bey dedikleri genç! O zaman kalbim çarpmaya ve onun kazanmasına dua etmeye başladım.
Vâkıâ aferin Seza’ya, nişanlısı bir vücuda malik ki filan yeri fazladır veya noksandır denemez. Vâkıâ bir parça ufarak ise de herhâlde son derece mütenasip ve pembe derisinin altında gayet kuvvetli adalâtın gerildiği, işlediği ve bütün vücudunun havada bir yay gibi atıldığı, sonra ayaküstü düştüğü görülüyordu.
İkisi de atlıyor ve hakem heyeti muttasıl irtifa artırıyor. Bir buçuk metreden de atladılar. Uzun sırığı tutup uzaktan koşarken, insan, azim ve metanetin canlandığını görüyor, mütehassis oluyor. Eğer Hasan Bey kaybetseydi bizar olacaktım, belki de bu divanelikten sarfınazar etmesini tembih edecektim. Lakin netice onun lehine oldu. Hasmı iki metre seksen üç santimetrede üç defa tahta düşürdü. Hasan atladı ve birinciliği aldı. Sonra başka oyunlara geçtiler. Ben artık alakadar olmadığım için çıkıp gidecek iken parmaklığın kenarında Seza’nın gözdesini arkadaşlarının arasında gördüm ve birden yanına sokulup ben de tebrik ettim. Çünkü tanıyan, tanımayan herkes tebrik edebiliyordu. Ben fazla olarak dedim ki:
“Siz filanın mahdumusunuz;29 pederinize mahsus selam ederim. Sizin gibi bir evlat yetiştirmiş olduğuna memnun olabilir. Ben filanım..”
Benim adımı işitince dikkat ettim, şöyle bir durdu; galiba beni tanımış olacak, ondan sonra biraz fazla nezaket göstermek istedi. Baktım, henüz pek genç olmakla beraber nazik ve iyi bir çocuk.
Eve gelince Seza’yı bahçede yalnız buldum. Şeytan kız belli ki beni beklemiş ve yalnız görmek için ötekilerini savacak birer vesile bulmuş. Beni görür görmez, güya sabahtan beri onunla meşgul imiş gibi:
“Aman dayı bey, bu taraftaki güllere tamamen bit düşmüş. Bakınız sizin sevdiğiniz sarı gülü ne kadar berbat etmişler.” dedi.
“Evet kızım, artık şair olmaya başladığın belli! Üç senedir bu böceklerden kurtaramadığım güller hakkında şimdiye kadar sizlere verdiğim konferansların tesirinden memnunum.” dedim.
“Eğleniyorsunuz dayı bey.” dedi. “Yine paşanın bahçesinden mi geliyorsunuz?”
“Hayır Seza, seni daha ziyade üzmek istemem. Hasan Bey’ini gördüm, elini sıktım ve seni tebrik ederim, Hasan Bey bu sene birinciliği kazandı.” dedim ve ilave ettim:
“Seza, senden ancak bir-iki yaş büyük bir adama varıyorsun, seninle o nasıl olacak bilmiyorum ancak sen o kadar iyisin ve delikanlı da o kadar iyi bir çocuk ki bu mesele hakkında nikbin olmaktan başka bir şey yapamıyorum.”
Düğünden sonra altı ay geçmiş idi, ben tekrar İstanbul’a geldim. Seza’yı ilk gördüğümde beyini sordum.
“Beyim değil, kedim.” dedi.
Ve benim hayretim üzerine izah etti:
“Geçen akşam karyolanın ayak ucundan girdi.”
“Nasıl?”
“Nasıl olacak! Yerden sıçradı, tahtanın üstünden atladı, yorganların üstüne çıktı.”
“Allah Allah! Ee, karyola çökmedi mi?”
“Ha! İşte asıl kedilik burada ya! Bizim oda eşya ile doludur. Bunların arasında faraza masanın kenarında baş aşağı durduğu hâlde bir şey kırılmaz, karyolanın ayak ucundan atlamak suretiyle yatağa girmeye dün akşam karar verdi; mahareti derkârdır.30 Ben onun yatağa bu suretle vüruduna hayret ederken o, gözlüklerini çıkarıp yanındaki masanın üstüne koydu ve kapıya daha yakın geldiği cihetle badema31 bu suretle karyolaya girmenin pek muvafık olacağını cevaben irat buyurdu.
Geçen gün pek mühim bir havadis söylemek üzere kar-şımdaki sandalyeye oturmasını teklif ettim. Sandalyeye arka taraftan bir oturdu ki görseniz hayret edersiniz. Artık emin oldum ki, odada ne yapsa bir şey olmayacak
27
Tüvana: Kuvvetli, dinç, canlı.
28
(İng.) Hammer: Çekiç.
29
Mahdum: Oğul
30
Derkâr: Bilinen, belli.
31
Badema: Bundan sonra.