Veysel Çavuş. Мемдух Шевкет Эсендал
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Veysel Çavuş - Мемдух Шевкет Эсендал страница 8
Kocası burada iken galiba benden kaçardı, dikkat etmemiştim. Zaten evlerine de uğramazdım ya… Kocası buradan gidip ben, bizim valdenin sıkı tembihi ile Güzide’ye vekilharç tayin olunduktan sonra, kaçmaya imkân yoktu. Çünkü et, ekmek hesabı verilecek, basma kumaş beğendirilecek… Ne Güzide hesaptan çok anlar ne de ben! Oturup, beraberce para sayıp hesap çıkarmak lazım. Bir-iki defa bunu kapı önünde yapmaya çalıştık, olmadı. Nihayet aradaki kaçgöç kalktı.
Güzide’nin üç yaşında bir kızı var ki şüphesiz beni babasından fazla sever. Çünkü zavallı yavru, şu geçen üç senede babasını ancak on beş gün gördü. Ben de doğrusu, bu minimini yavrunun hatırı için, diğer akraba evlerine haftada üç defa uğrarsam, buraya dört defa, beş defa hatta altı defa uğrar oldum.
Bir zaman sonra şu iki sualin zihnimde dolaştığını hissettim. “Güzide acaba kocasını sever mi? Güzide acaba beni beğeniyor mu?”
Severse sevsin!.. Beni de beğenmezse beğenmesin!.. Ne çıkar! Benim gibi parasız uşak bulduktan sonra, isterse beğensin derim ama gizlice kendi kendime de dargınlık yapardım hatta inanır mısınız, Güzide’ye dargınca durduğum, uğramayı azalttığım bile olurdu. Şüphesiz onun bir şeyden haberi yoktu. Bir defasında beni merak edip “Dün, evvelki gün uğramadı, hasta mıdır?” diye eve kadar gelmişti bile… Divaneliktir ya ancak itiraf ederim ki bu dargınlıklarıma hem güler hem de ne bileyim hoşlanırdım. Vâkıâ, beğenirse fena mı olur? Güzide gibi hoş bir kadın insanı beğense fena mı?
Bir aralık ne sebep oldu bilmem, daha sık uğramaya başladım. Hatta bir gece onlar yemeğe oturacaklarmış, beni de salıvermediler, beraber yemek yedik.
Bir gece sonra da geç gidebilmiş idim, çocuk uyumuş, ana kız yalnızca oturuyorlardı. Bana da bir yorgunluk kahvesi teklif ettiler. Sahiden de yorgundum, oturdum. Bir aralık valdesi namaza kalktı, biz yalnız kaldık. Elimde, o gün daireden aldığım harp gazeteleri vardı. Güzide merak etti, sandalyelerimizi lambaya yaklaştırıp beraberce bakmaya başladık. Güzide hafif bir koku sürmüş, yaklaşınca hissettim. Hafif lakin müessir36 bir koku… Gazetelerin sayfaları gitgide daha yavaş dönmeye başlıyordu.
Birçoğunu anlayamıyoruz, ben de zaten Alamancayı pek az bilirim ya!.. Kelimeler de aksi gibi gözümün önünde karışıyor, dumanlanıyor… Yorgunluktan olacak… Kulaklarımın ateş gibi yandığını, yüzüme kan çıktığını hissediyordum, sersemlikle başlarımızı daha ziyade resimlere sokuyorduk. Bir dakika geldi ki ben, ne oluyorum diye düşünmeye mecbur oldum, vaziyeti terk etmek muhaldi. Önümüzde kara kalem bir levha, galiba Goriç havalisinden bir yer. Güzide’nin dirseği hafifçe dizime dokunuyor ve bir saçı, bir tek tel saçı kaşımın ucuna sürünüyordu.
Dışarıda bir ayak sesi oldu. Toplandık. Annesi geliyordu. Sanki o gelirse ve gazeteleri görürse kabahat olacakmış gibi, ikimiz birden kapı tarafına bakmışız. Az daha bana, “Topla gazeteleri, ayrılalım..” diyecekti zannettim. Sayfaları çabuk çabuk çevirdi.
Valdesi geldiği vakit, yeni memure olmuş bir komşu hanımı çekiştirip dedikodu yaptık. Bir-iki gece sonra tekrar uğradığım zaman da yine böyle bir bahis üzerine mübahase uzadı, haylice geç kalmışım, giderken hizmetçi kadın uyumuştu, kendisi bana sokak kapısına kadar refakat etti. Zahmet etmemesini rica ettiğim hâlde zaten kapıyı sürmeleyeceğini söyleyerek aşağıya kadar indi. Veda ederken güya daha edilecek birçok lakırtılar varmış da ancak söyleyemiyor imişim gibi kapıyı çekip gidemiyordum.
O esnada Güzide, pek seyrek ziyaret ettiğimden, daha sık gelmekliğim lazım olduğundan bahsetti; ben de kapının karşısındaki mahalle kahvesinde gece gündüz birtakım boş gezen heriflerden sıkıldığımı, girip çıkarken görürlerse elin ağzı acayip, hele böyle zamanda her türlü lakırtı edebileceklerini, bunlardan çekindiğimi söyledim. Arka kapı açık olsa, geç erken bahçe tarafından gelmenin daha muvafık olacağını da ilave ettim. Arka kapı münasip ise de bunun valdeye karşı nasıl olacağını dermeyan eder gibi oldu. Sanırım, ziyaretlerimi valdeden de gizlemek mümkün ise de hizmetçi var… Hizmetçi kolaymış… Çocukla beraber bulunuyormuş… Çocuk yatınca o da yatıyor… Vâkıâ valde de yatsıyı kılar kılmaz uyukluyor… Bakalım, bir-iki akşam sonra münasip bir zaman olursa… Kapı açık olursa ben bahçe üstündeki odada otururum.
Bilmem cevap verdim mi? Herhâlde bu lakırtılar böyle iptidası, intihası olmadan karışık, duman içinde geçti.
Sokağa çıktığım vakit bir garip divane gibiydim. Ayaklarım titriyordu, sallanıyor gibiydim. Mamafih, bundan sonraki ziyaretlerimi arka kapıdan tekrara cesaret edemedim.
Bir gündüz uğradım, evde yoklardı. Yalnız hizmetçiyi gördüm, akşamüstü dışarı çıkmışlar, benden öteberi istemişlerdi, onları bıraktım. Ertesi gün, onlar bize gelmişlerdi. Giderken merdivende konuşuluyordu, bize buyurunuz filan lakırtıları oldu, o zaman güya yalnız Güzide’ye söylermiş gibi, “Bakalım yarın akşam bir vakit bulursam gece uğrarım.” dedim. O gün dairede, ne olursa olsun arka kapıdan girmeye karar verdim. Lakin hem karar verdim hem de pek ziyade merak ediyordum ki acaba akşam olursa arka kapıdan girebilecek miyim?
Gece, dar sokağa saptığım vakit yüreğim şiddetle çarpıyordu. Sokak boş ve karanlıktı. İmaretin yüksekte, ufak pencerelerinden yalnız birinde sönük bir ışık vardı. Ben kapının yerini biraz daha yakın sanıyordum. Daha derince imiş…
Ufak kapı kapalıydı. Tuttum, açılmadı. Dönecektim, kurtuldum diyecektim ve sevinecektim. Ancak birdenbire oradan ayrılamadım, kapıyı bir kere daha, daha kuvvetlice ittim. Hafifçe kımıldadı ve gıcırdadı. Bu gıcırtı bana o kadar büyük bir gürültü gibi geldi ki bırakıp kaçacaktım. Evdekiler uyandılar, bütün mahalle ayaklandı, şimdi her taraftan koşuşacaklar gibi geliyordu.
Kapı yavaş yavaş kendi kendine açıldı ve tak diye arkasına vurdu. Ufak bahçe, büyük dut ağacının gölgesiyle daha ziyade karanlıktı. Korkarak bu karanlığa bir müddet baktım, kaldım.
Görünüyor ki Güzide yoktu. Ev, simsiyah duruyordu, aşağı odaya gidip oturacağımı vadettiğim hâlde, bunun hiç de kabil olmadığını gördüm.
Duyduğum şedit heyecan daha ziyade kalmama engel oldu; kapıyı dahi kapamayarak geri dönüp derhâl kaçtım.
Caddeye çıktığım zaman içimde üç türlü ses duyuyordum. Birincisi, “Zaten bir çocukluk idi, senin budalaca hayallerin… Bunlar olur şey mi zannedersin!” diyordu. Öteki, “Her vakit işlemeyen bir kapı neden açık kalsın, şaşkın! Güzide seni odada beklerken uyumuş kalmıştı, anlayamadın mı?” diyordu. Bir başka ses de ses gibi değil, âdeta bir pençe gibi yakamdan yapışmış, beni eve sürüklüyordu.
Düşünebilecek bir yer lazımdı ve o dakikada yalnız yatağımda düşünebileceğimi hissediyordum.
Odamda acele soyunup, lambayı söndürdüm ve karanlıkta, yorganların arasına sokularak biraz sükûn bulabildim. Hiç olmazsa kapılarını kapamalıydım diyordum. Yarın kapıyı açık görürse benim geldiğimi anlayacak; bu âlâ! Acaba cesaret edemediğimi hisseder ve bana güler mi
36
Müessir: Dokunaklı, etkili.