Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler. Mikâil Bayram

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler - Mikâil Bayram страница 20

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Selçuklu Anadolusu’nda Devlet-Toplum-Ekonomi / Makaleler - Mikâil Bayram

Скачать книгу

yakınları arasında Mağripli ve Mısırlı kimseler bulunmaktaydı. Konevî’nin kızı Sekine’nin kocası olduğunu tahmin ettiğim Afifüddin et-Telemsânî ve onun arkadaşı Muhyiddin Suraka da Mısırlıydı. Bu zatların da Maliki mezhebinden olduğu anlaşılmaktadır

8. Tabipler ve Darüşşifalar

      Ahi Teşkilatı’nın başmimarı olan Ahi Evren Hace Nasîrüddin Mahmud, aynı zamanda bir tabip olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok eserinde tıbbi konulara temas ettiği gibi anatomiye dair İlmu’t-teşrih adlı bir eser de yazmıştır. Ona Ahi Evren denilmesinin de bu tabipliği ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Evren yılan demektir. Tabsire adlı eserinde yılan zehirlemesine karşı, yılandan nasıl panzehir yapıldığını anlatmaktadır. Ayrıca menkıbelerde de onun deri atölyesinin mahzeninde yılan (evren) beslediği anlatılmaktadır. Bir Ahi olarak yılanla meşguliyet içinde bulunduğu için ona “Ahi Evren” dendiğini düşünüyorum. O dönemde daha çok tabiplerin hastaların ayağına gittikleri anlaşılmaktadır. Ahi Evren’in talebesi olan Sadeddin Mesûd adındaki tabip, İmâdüddin adındaki zata yazdığı mektuptan anlaşıldığına göre hastaları tedavi etmek maksadıyla Samsun, Niksar ve Canik havalisinde dolaşmaktadır.111

      Evhadüddin el-Kirmani’nin Menâkıbnâme’sinden de anlaşılmaktadır ki doktorlar dolaşarak hastaları tedavi etmekteler. I. Alâeddin Keykubad Konya’da bir darüşşifa inşa etmişti. Bu darüşşifa günümüze ulaşmamıştır ancak çini olan kitabesi günümüze gelebilmiştir.112

      Sadeddin Mesûd’un kendisine mektup yazdığı İmâdüddin de devrin tanınmış tabiplerindendir. Aslen Malatyalı olup Ahi Evren’in talebelerinden olduğu anlaşılmaktadır. Şems-i Tebrizî Makalat’ında “İmâd, Nasir’den mektup almış, o mektubu okuyup okuyup ağlıyordu.” derken İmâdüddin el-Malatî’yi kastetmekte, Nasir dediği de Ahi Evren Hace Nasîrüddin olmalıdır. Şems-i Tebrizî’nin bu iki zata muhalif olduğu da ifadelerinden anlaşılmaktadır.113

      Eflâkî, Mevlana Celâleddin’in yakın dostlarından biri olarak Tabib Ekmeleddin’den bahsetmektedir. Mevlana’yı da tedavi etmişti. Keza Mevlana’nın ölümü sırasında baş ucundan ayrılmamıştı. Aslen Nahçıvanlı olup Konya’ya yerleşen Tabip Ekmelüddin’den, Mevlana’nın oğlu Sultan Veled de övgü ve saygı ile bahsetmektedir. Konya’da ona Bey Hekim denmektedir. Devrin “Reisü’l-etibbâsı” idi.

      Konya’nın Sedirler Mahallesi, adını iki sadırdan almaktadır. Bu sadırlardan biri Sadr-i Hakîm-i Tirmizî’dir. Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev aleyhinde bir fetva yayımladığı için 1204 yılında idam edilmiştir. Diğeri de Sadr-ı Mutatabbıb diye anılan Tabib Ebû Bekr b. Zeki el-Konevî’dir. Şair ve edip de olan bu tabibin Ravzatü’l-Küttâb ve Hadîkatü’l-Elbâb adlı eseri, Anadolu Selçukluları devri tarihi için önemli bir kaynaktır. Mezarı Sadırlar Mahallesi’ndedir. Yukarıda adı geçen eserinde Tabib Ekmeleddin’e yazdığı mektuptan, onun talebesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu mektupta hocasını “Melikti’l-hükemâ” ve “Reîsü’l-etibbâ” diye anmaktadır.114

      Kutbuddin Muhammed eş-Şirvanî de felsefe, matematik ve tıp alanında güçlü bir ilim ve fikir adamıydı. Konya’da Sadreddin-i Konevî’den ders almıştır.115 Ünlü İranlı şair ve edip Şeyh Sadi-i Şirazî’nin yeğeni olan Kutbuddin-i Şirazî, Mevlana ile de görüşmeleri olmuştur. Musiki alanında da derin bilgiye sahip olan Şirazî’nin aynı zamanda iyi bir musiki icracısı olduğu rivayet edilmektedir. Kayseri ve Kastamonu’da bulunan Kutbuddin Şirazî 1310 (710) yılında Tebriz’de ölmüştür. Çok sayıda eserleri bulunmaktadır.

      Selçuklular dönemi Konyası’nda Ermeni ve Rum tabiplerin de adları kaynaklarda geçmektedir. Bu gayrimüslimlerle, Müslümanlar arasında gayet hoş ilişkiler bulunduğu görülmektedir. Konya’da delişmen (mecnun) bir derviş olarak tanınan Fakih Ahmed, Müslümanlardan çok Hristiyanlarla ilgilenmekteydi. Karatay Medresesi’nin kubbe çinilerinde Musa, Süleyman, İsa ve Muhammed Peygamberlerin adlarının münavebeli olarak yazılması farklı dinden olan insanları ve tebaayı birbiriyle kaynaştırma, hoş görme ve biribirinin inancına saygılı olma siyasetinin ifadesi olsa gerektir Bugün Merkez İmam Hatip Lisesinin bulunduğu yerde Kadı İzzeddin Muhammed er-Râzî’nin yaptırdığı bir darüşşifa bulunmaktaydı. Vezir olan Kadı İzzeddin, Kadınhanı’nda bulunan Kestel, Koşmar ve Divanlar köylerindeki mülklerinin gelirlerini kendisinin yaptırdığı bimaristana (hastane) vakfetmiştir. Bimaristanın (hastane) vakıfnâmesine imza koyan şahitler arasında Tomas adında bir gayrimüslimin imzası dikkat çekicidir.116 Selçuklular zamanında Konya’daki ilmî çevrelerde okunan ve bugün Yusufağa, F. Nafiz Uzluk ve İzzet Koyunoğlu Kütüphanelerinde bulunan İbn-i Sina’nın eş-Şifâ’sı Ebû Reyhan el-Beyrûnî’nin el-Kânûnu’l-Mes’ûd gibi ciddi eserler o dönemde Konya’da yüksek bir ilmî çevrenin mevcut olduğunu göstermektedir.

      IV. Bölüm

SELÇUKLULAR DEVRİ KÜTÜPHANELERİ

      Bir bilimsel ve kültürel çevre için en önemli şey hiç şüphesiz kitaplardır ve bu kitapların korunduğu ve okuyucuların hizmetine sunulduğu yerler olan kütüphanelerdir. Türkiye Selçukluları zamanında Konya’da birtakım kütüphaneler bulunmaktaydı. Bu kütüphaneler bugüne kadar taratılmamıştır. Burada bu kütüphanelerden en bilinen ve çevrelerindeki insanlara okuma ile ilgili hizmetlerin sunulduğu bazı kütüphaneler tanıtılacaktır.

      Selçuklular döneminde Konya’da bulunan birçok hanikâh ve medresenin kitaplıkları bulunduğu bu kurumlara ait olup günümüze gelen el yazması eserlerden anlaşılmaktadır. Atabekiyye Medresesi, Ahmedek Hanikâhı, Sadırlar Hanikâhı gibi daha birçok kurum ve kuruluşların kitaplıkları vardı. Bu kurum ve kuruluşlara ait kitaplar zamanla çeşitli şekillerde dağılmış veya yok olmuşlardır. Bugün Türkiye’de el yazması eser ihtiva eden kütüphanelerde bu kitaplara rastlamaktayız. Şüphesiz bu kitaplardan çok azı günümüze ulaşabilmiştir. Yukarıda da anıldığı gibi varlıklı insanlar veya devlet büyükleri bu kurum ve kuruluşlara kitaplar vakfediyorlardı. Meşhur Pervane Muinüddin Süleyman, çokça kitap vakfeden bir devlet adamıdır. Keza Vezir Celâleddin Mahmud’un vakfettiği kitaplara rastlanmaktadır. (Bk. Burada Levha, X) Alâeddin Keykubad zamanında Konya’da şehir muhafızı olan Hace-i Cihan diye bilinen Emir Ahmed b. Kayser b. Süleyman Şerhu’t-Taarruf fi Ma’rifeti’t-tasavvuf adlı eseri “Zaviye-i Sadriyye”ye vakfetmiştir. (Bk. Burada Levha IX). Meram’da metfun Şeyh Vefa’nın oğlu Mustafa (İbnü’l-Vefa) babasından kendine intikal eden kitapları vakfettiğini görüyoruz. Yeri geldikçe bunlarla ilgili örnekler bu yazıda verilecektir. Keza Yusufağa Kütüphanesi no. 4749’daki kitap Konya’daki ilim adamlarına vakfedilmiştir.

      Türkiye Selçukluları zamanında bazı şahıslara ait kitaplıkların varlığı da bilinmektedir. Ancak bu kitaplar vakfedilmedikleri için genel olarak vârisler arasında paylaşılmakta veya satılmakta ve böylece dağıldıkları görülmektedir. Mesela ileride de sözü edileceği üzere Sadreddin-i Konevî’nin vârislerine (kızı ve damadına) intikal ettirdiği kitaplar zamanla dağılmış, çok azı gönümüze gelebilmiştir. Oysa vakfettiği kitaplarının çoğu vakıf malı olduğu için korunmuş ve günümüze gelebilmiştir.

      Matbuatın olmadığı dönemlerde kitap, çok pahalı bir meta olduğu

Скачать книгу


<p>111</p>

Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmî Vesikalar, Ankara 1988, s. 156-167.

<p>112</p>

Bu kitabe Konya Karatay Müzesi’ndedir.

<p>113</p>

Şems-i Tebrizî, Makalat, Tahran 1349, s. 60.

<p>114</p>

Ebu Bekr b. Zeki el-Konevî, Ravzatü’l-küttab, Ankara 1972, s. 111-114.

<p>115</p>

S. Konevî’nîn İ’cazü’l-beyan adlı eserinin Bursa Eski Eserler (Haraççıoğlu kısmı) no. 782’deki nüshasının sonundaki kıraat kaydında Kutbuddin Muhammed eş-Şirvanî adlı talebesi kendi el yazısı ile bu eseri Sadreddin-i Konevî’den okuduğunu kaydetmiştir. Bk. Burada Levha, III.

<p>116</p>

Bu vakfiyenin orijinal metni Mevlana Müzesi arşivindedir.