Mozart. Büke Aydın
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Mozart - Büke Aydın страница 3
1736 yılına gelindiğinde Leopold Mozart lise eğitimini tamamlamak üzereydi. Önündeki en akıllıca yol, bir süre üniversite eğitimi aldıktan sonra din adamı olmaktı. Yılın ilk aylarında babası Johann Georg Mozart’ın ölümünün ardından onun mesleği ciltçiliği sürdürme olanağı da ortaya çıktı. Kardeşlerinin en büyüğü olan Leopold’a, baba mesleğini devam ettirmek fazla ilginç gelmiyordu. Ağustos ayında lise eğitimini başarıyla bitirdi. Bu olayı izleyen bir yıllık sürede delikanlının, geleceğini şekillendirme konusunda bazı açmazlara düştüğü anlaşılıyor. 1737 Kasımı’nda Salzburg Üniversitesi’ne hukuk, felsefe ve teoloji okumak için kaydını yaptıran Leopold Mozart’ın bu kararı nasıl aldığı, müzik tarihçilerinin hâlâ üzerinde fikir birliğine varamadığı bir konudur.
Bir görüşe göre, Augsburg’da delikanlının yakın ilişki içinde olduğu Benediktenlerin St. Ulrich Manastırı ile Salzburg Üniversitesi arasındaki işbirliği, Leopold Mozart’ın bu seçimi yapmasında önemli rol oynamıştır. Salzburg’dan gelip bir süre Augsburg’da felsefe dersleri veren Rupert Sembler’in 1737’de geri dönmüş olması, delikanlının bu kenti seçmesindeki önemli bir etkenin Sembler olabileceği fikrini kuvvetlendiriyor. Büyük olasılıkla yirmi yaşına yaklaşmakta olan Leopold, tıpkı yıllar sonra aynı dönemde oğlunun yapacağı gibi, kendi kanatlarıyla uçmayı denemek istemiş, bunun için doğup büyüdüğü çevreden uzaklaşması gerektiğine karar vermişti. Augsburg’da kalmak belki de bir süre sonra, baba mesleğini seçmesine neden olacak ve tüm ömrü bu kentte geçecekti. Ayrıca annesiyle düşüncelerinin her zaman uyuştuğu söylenemezdi. Sonraki yıllarda yazdığı mektuplarda onun için, “aklı oldukça kıt”10 şeklinde bir ifade kullanması, Leopold Mozart’ın, Augsburg’u terk etme nedenlerinden birinin de annesi olabileceğini akla getiriyor.
Nedeni her ne olursa olsun, 26 Kasım 1737 günü Leopold Mozart, Salzburg Üniversitesi’ne kaydını yaptırdı. Doğduğu kentle benzerlikleri olmasına karşın, Salzach Irmağı kenarına kurulan Salzburg, Augsburg’la oldukça farklı bir konumdaydı. Kentin en önemli özelliği, yönetimdeki prenslerin aynı zamanda başpiskopos sıfatıyla dinî otoriteye sahip olmalarıydı. Roma döneminden beri çeşitli yerleşimlere sahne olan topraklar, Kuzey Avrupa’nın Akdeniz limanlarıyla ticaretinde her zaman önemli bir rol oynamıştı. Kent yakınlarında elde edilen tuz, yüzyıllar boyunca Salzburg ekonomisinin itici gücü olmayı sürdürmüştü. VIII. yüzyılda Başpiskoposluk olarak tanınan kent, XIII. yüzyılda Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu toprakları içinde bir prenslik statüsü de kazanmış, bu tarihten sonra Salzburg’u yöneten başpiskopos-prensler, hem siyasi hem de dinî lider olarak ağırlıklarını hissettirmişlerdi. Genellikle hemen yanı başındaki Bavyera bölgesinin merkezi konumundaki Münih’le, imparatorluğun başkenti Viyana arasında bir çeşit tampon görevi gören Salzburg, kenti yöneten prenslerin sanata olan düşkünlüğü sayesinde, pek çoğu günümüze dek korunmuş görkemli yapılarla bezenmiştir. Özellikle XVII. yüzyıl başlarında hükümdarlık yapan Başpiskopos Wolf Dietrich von Raitenau zamanında, barok mimarinin en kusursuz örnekleri Salzburg’da yükselmiştir. Bir din adamı olmasına rağmen, sevgilisi Salome Alt için yaptırdığı yazlık şato Mirabell, Başpiskopos Raitenau’yu kentin imarı konusunda en çok çaba harcayan isimlerin başına yerleştirmiştir.
Leopold Mozart, Salzburg’a geldiği tarihlerde, kentin nüfusu yaklaşık on beş bin civarındaydı. Üniversitedeki derslerine ilk yıl oldukça düzenli devam eden delikanlı, sonra aynı başarıyı gösteremedi. Bunun nedeni kesin olarak saptanamamakla birlikte, kentteki müzik çevresiyle daha yakın bir ilişki içine girmesi, bu ilgi dağılmasının önemli sebeplerinden biri olarak gösterilebilir. 1739’da üniversitenin, okulla ilişkilerinin kesildiğini bildirdiği öğrenciler arasında Leopold Mozart da vardı. Bu, genç adamın uzun zamandır beklediği bir gelişmeydi. Augsburg’daki ailesine, okulu kendi isteğiyle terk etmeyip ilişiğinin kesildiğini bildirmek daha kolay olacaktı; artık geçimini sağlayabilecek bir iş araştırmaya başlayabilirdi. Yirmi yaşına ulaşmıştı, dönemin şartları göz önüne alındığında yaşıtlarının çoğu mesleklerini seçmiş, kendi yollarını çizmişlerdi. Pek çok bestecinin yaşam öyküsü incelendiğinde, aynı yaşlarda ilk görevlerine başladıkları görülmektedir. Leopold Mozart’ın önceki kuşağından Bach ve Handel için geçerli olan bu kural, ondan bir sonraki kuşağa ait Joseph Haydn için de değişmeyecekti.
Leopold Mozart, 1739’da kentin yönetiminde önemli bir konumda olan Kont Johann Baptist Thurn-Valsassina/Taxis’in yanında çalışmaya başladı. Görevi, kayıtlara Kammerdiener (oda hizmetçisi) olarak geçmekle birlikte, genç adamın gerçek işi bir çeşit özel sekreterlikti. Bu görev onun müzikle ilgilenmesine zaman bırakıyordu. Dönemin şartları göz önüne alındığında iyi eğitim almış olan Leopold Mozart, pek çok konuyla yakından ilgileniyordu. Latince ve Antik Yunancanın yanı sıra Fransızca ile İtalyancayı da konuşabiliyordu; İngilizce bilgisi o devir için genel ortalamanın çok üzerindeydi. Sosyal bilimler ve fen alanında temel eğitimi vardı, astronomi ilgisini çekiyordu. Dönemin eğitim almış kesimi içinde giderek yaygınlık kazanmaya başlayan Aydınlanma düşüncesi, Leopold Mozart’ı da etkiliyordu. Aklın önderliğine başvurmak, karşılaştığı sorunları onun yardımıyla çözmek, gençlik yıllarından başlayarak tüm yaşamı boyunca başvurduğu bir yöntemdi. Bir süre sonra çocuklarının eğitimi söz konusu olduğunda, kalıplaşmış ve eski yöntemler yerine, ilerici, bir anlamda günümüz pedagoji öğretileri doğrultusunda hareket edecekti. Wolfgang’ın en büyük şansı, böyle bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmek, onun gözetiminde yetişmekti. Leopold Mozart, bazı müzik tarihçileri tarafından oğlunu, Avrupa’nın dört bir yanında bıkıp usanmadan dolaştırdığı için eleştirilere hedef olsa da, bunun artıları, eksilerinden daha fazlaydı.
1743’e gelindiğinde Leopold Mozart, Salzburg Başpiskoposluk Sarayı Orkestrası’na kemancı olarak kabul edildi. Bu, aradan geçen zaman içinde onun müzik bilgisini ilerlettiğinin de bir kanıtıydı. Yüzyıllar boyunca hareketli bir müzik yaşamına sahne olan Salzburg Sarayı, Alman sanatçıların yanı sıra, Avrupa’daki diğer müzik merkezleri gibi, İtalyan müzisyenlerin de uğrak yeriydi. Siyasi konumundan ötürü, Viyana veya Paris kadar önemli bir merkez olmamakla birlikte kentteki müzisyenler, Salzburg Sarayı’nın yapısı gereği, hem dinî hem de din dışı müzikten sorumluydu. Sık sık ufak boyutlu operalar veya müzikli oyunlar sahneleniyordu. Kentteki önemli müzisyenler arasında, özellikle keman tekniğine getirdiği yeniliklerden ötürü müzik tarihinde adından sıkça söz edilen Heinrich Ignaz Franz von Biber’in ayrı bir önemi vardı. 1670’te Salzburg Sarayı’nda çalışmaya başlayan sanatçı, ölüm yılı olan 1704’e dek kentte kalmış, çalgı yapıtlarının yanı sıra missa’larıyla11 da adını duyurmuştu. Leopold Mozart kentte bulunduğu sırada müzik yaşamına yön veren isimlerin başında, Johann Ernst Eberlin geliyordu. Bazı kaynaklarda, saray orkestrasında ve kilisede önemli görevlerde bulunan Eberlin’in, Leopold Mozart’a bir süre ders verdiği, delikanlının bu ilişkinin sonucunda saraydaki göreve kabul edildiği belirtilir.