Hayaletgören. Schiller Friedrich von

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hayaletgören - Schiller Friedrich von страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hayaletgören - Schiller Friedrich von

Скачать книгу

üzerinde durmadan, bu sihir sanatlarının aslında bir gözbağcılıktan ibaret olduğunu ileri sürüyorlardı; çok şarap içmiş olan abbé bütün ruhlar âlemine meydan okuyor; İngiliz, Tanrı’yla alay ediyor; müzisyen şeytana haç çıkartıyordu. Prens’in de aralarında olduğu çok az kişi ise, insanın bu konularda yargıda bulunmaktan sakınması gerektiği fikrindeydi; o sırada kadınlarla sohbet etmekte olan Rus subay ise, bütün bu konuşmaları umursamıyor gibiydi. Tartışmanın hararetinde Sicilyalı’nın dışarıya çıktığı fark edilmemişti. Yarım saat kadar geçtikten sonra, bir paltoya bürünmüş halde tekrar geriye geldi, Fransız’ın sandalyesinin arkasında durdu. “Biraz önce büyük bir cesaret göstererek bütün ruhlarla boy ölçüşebileceğinizi söylediniz, bunu biri ile denemeye ne dersiniz?”

      “Kabul!” dedi abbé, “Eğer siz onlardan birini karşıma çıkarma işini üstlenmeye hazırsanız.”

      “Bunu yapacağım,” diye cevapladı Sicilyalı (bize doğru dönerek), “bu baylar ve bayanlar bizi yalnız bırakır bırakmaz.”

      “Nedenmiş o?” diye bağırdı İngiliz. “Yürekli bir hayalet neşeli bir topluluktan korkmaz.”

      “Bunun nasıl sonuçlanacağına dair bir güvence veremem,” dedi Sicilyalı.

      “Aman Tanrım! Olamaz!” diye kadınlar masada bağrışarak korkuyla sandalyelerinden fırladılar.

      “Hayaletiniz gelsin bakalım,” dedi abbé diklenerek, “ama burada keskin kılıçların olduğu konusunda onu önceden uyarın.” (Bu arada konukların birinden kılıcını vermesini rica etti.)

      “Siz nasıl isterseniz öyle davranın,” diye soğuk bir cevap verdi Sicilyalı, “tabii daha sonra hâlâ buna hevesiniz kalırsa.” Burada Prens’e doğru döndü. “Saygıdeğer bayım,” dedi, “Anahtarınızın bir yabancının eline geçtiğini iddia ediyorsunuz. Acaba kim olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?”

      “Hayır.”

      “Kuşkulandığınız hiç kimse yok mu?”

      “Doğrusu düşündüğüm biri vardı…”

      “Eğer karşınızda görseydiniz, o kişiyi tanır mıydınız?”

      “Hiç kuşkusuz.”

      O anda Sicilyalı paltosunu açtı ve altından bir ayna çıkartıp Prens’in gözünün önüne tuttu.

      “Bu mu?”

      Prens dehşetle geriledi.

      “Ne gördünüz?” diye sordum.

      “Ermeni’yi.”

      Sicilyalı aynayı tekrar paltosunun altına gizledi. “Gördüğünüz, düşündüğünüz kişi miydi?” diye topluluktakiler Prens’e sordular.

      “Ta kendisi.”

      O anda herkesin suratı değişti, gülmeyi kestiler. Tüm gözler merak içinde Sicilyalı’ya takılı kaldı.

      “Mösyö l’Abbé, iş ciddileşiyor,” dedi İngiliz, “yerinizde olsam, geri çekilmeyi hesaba katardım.”

      “Herifin içine şeytan kaçmış,” diye bağırdı Fransız ve evden fırladı gitti, kadınlar çığlıklar atarak salonu terk ettiler, virtüöz de onların peşinden; Alman piskoposluk müşaviri bir koltukta horluyor, Rus ise her zamanki gibi aldırışsızca oturmaya devam ediyordu.

      “Belki de büyük konuşanlarla alay etmek istediniz,” diyerek tekrar söze başladı Prens, herkes dışarı çıktıktan sonra, “Yoksa bize verdiğiniz sözü yerine getirmeye niyetli misiniz?” dedi.

      “Haklısınız,” dedi Sicilyalı. “Abbé ile konuşurken ciddi değildim, o ödleğin sözüme güvenmeyeceğini gayet iyi bildiğimden ona böyle bir teklifte bulundum. Ama aslında mesele şakaya gelmeyecek kadar ciddi.”

      “O halde meseleye hâkim olduğunuzu kabul ediyorsunuz?”

      Büyücü uzun bir süre sustu, Prens’i dikkatle süzüyor gibiydi.

      “Evet,” diye cevap verdi sonunda.

      Prens’in merakı çoktan son haddine varmıştı. Ruhlar âlemiyle ilişkiye girmek, en büyük hayaliydi; Ermeni’nin o ilk göründüğü andan itibaren, az çok olgunlaşmış aklının uzun zamandır kendinden uzakta tuttuğu tüm fikirler yeniden hortladı. Sicilyalı ile bir kenara çekildi, onunla hararetli hararetli konuştuğunu duyuyordum.

      “Şu anda karşınızdaki adam,” diye devam etti Prens, “bu önemli konunun açıklığa kavuşturulması için sabırsızlıktan yanıp tutuşmakta. Burada, benim kuşkumu giderecek ve gözlerimin önündeki perdeyi kaldıracak olan kişileri benim velinimetim, benim en yakın dostum olarak kucaklayacağım. Benim için böyle büyük bir hizmette bulunmayı ister misiniz?

      “Benden ne talep ediyorsunuz?” dedi büyücü düşünceli bir tavırla.

      “Şimdilik sanatınızla ilgili bir örnek yeter. Bana bir hayalet gösterin.”

      “Bu ne işe yarayacak?”

      “Böylece beni daha yakından tanıyıp daha ileri seviyedeki bir derse layık olup olmadığıma hüküm verebilirsiniz.”

      “Size herkesten çok değer veriyorum, saygıdeğer Prens. Sizin henüz farkında olmadığınız, yüzünüzdeki gizli bir güç ilk görüşte beni size bağladı. Siz zannettiğinizden daha kudretlisiniz. Benim bütün gücüm sınırsızca sizin emrinizdedir, ancak…”

      “O halde, bana bir hayalet gösterin.”

      “Fakat ilk önce bu talebinizin sırf basit bir meraktan kaynaklanmadığından emin olmam gerekir. Görünmez kuvvetler bir ölçüye kadar benim irademe bağlıysa da, kutsal sırların kutsiyetini bozmamak, yani gücümü kötüye kullanmamak koşuluyla.”

      “Niyetim tamamen saftır. Ben hakikati istiyorum.”

      O anda bulundukları yerden uzaklaşarak ilerideki bir pencereye yaklaştılar, artık ne konuştuklarını duyamıyordum. Bu konuşmayı benimle aynı şekilde dinlemiş olan İngiliz beni kenara çekti.

      “Prensiniz asil ruhlu bir adam. Bir sahtekârla ilişkiye girmesine üzülüyorum.”

      “Belli olmaz,” dedim, “onun bu işten nasıl sıyrılacağına bağlı.”

      “Biliyor musunuz?” dedi İngiliz, “Şu anda o sefil herif önemsenmek istiyor. Paranın sesini duyuncaya kadar sanatını ortaya sermeyecek. Burada dokuz kişiyiz. Aramızda para toplayalım ve yüksek bir miktar ile onu heveslendirelim. O bozguna uğrar, Prens’inizin de gözleri açılır.

      “Bence tamam.”

      İngiliz tabağa altı guinea attı ve sırayla toplamaya başladı. Herkes birkaç louis verdi; önerimiz özellikle Rus’u olağanüstü ilgilendirmiş gibi görünüyordu, tabağa yüz duka değerinde bir banknot bıraktı; İngiliz bu savurganlığa

Скачать книгу