Osmanli Medeniyetinin Izinde 40 Şehir Portresi. Fahri Tuna
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Osmanli Medeniyetinin Izinde 40 Şehir Portresi - Fahri Tuna страница 5
Bursa’nın tarihi bir imparatorluğun tarihidir.
Tarihi irfanı ve sosyolojisi.
Bursa sen bizim her şeyimizsin. Biz sendeniz, sen de bizsin.
Edirne
Şiir, şehir, gül; işte size Edirne.
Osmanlı en çok Edirne’dir. En fazla Edirne’dir. En güzel Edirne’dir. Bugün de öyledir, hâlâ.
Edirne’ye en yakışan nedir derseniz, hiç düşünmeden gül derim; parkları, bahçeleri, nehir kıyıları, yolların ortaları ve kenarları hep gül. Edirne aslında bir gülistandır, gülzardır, gül-şendir; Hasan Sezai Gülşenî Hazretleri de her dem bülbüllere seslenmektedir bin bir nasihatle güller dağıta dağıta.
Şiir ve şehir; ikisinin de arka planında zengin bir birikim, güçlü bir medeniyet, üst düzey bir mimari, derunî bir uyum ve huzur yatmaktadır. Büyük mimarlar eserleriyle şehirlerin şiirini yazarlar, büyük şairler de mısralarıyla şiirin şehrâyinini. Şiir ve şehir kavramlarının birbirine denk, birbirine akraba, birbiriyle iç içe olduğu Edirne misali, çok az şehir vardır Osmanlı coğrafyasında.
Edirne; biliyorum ki sen aslında Adrianus’un şehrisin: o kurdu seni, biliyorum; ama Balkanları da sen kurdun, İstanbul’u da sen şehrettin, gönüllerimizi sen fethettin!
Osmanlı Medeniyeti’nin –hâlâ– en muhteşem birkaç şehrinden birisin, biliyoruz.
Yerin altının üstünden derin ve zengin olduğu gül şehir Edirne’nin, Meriç ve Tunca’yla muhteşem vuslatına başka ne isim verilebilirdi: Elbette ki Bülbül Adası.
Üç devlet Rusya (1829), Bulgar (1913) ve Yunan (1921) işgali görmüş Edirne; işgaller neticesinde Müslüman halkı –çaresizlikten– İstanbul’a, Bursa’ya, Bilecik’e yani geldikleri yerlere sığınmış; 1924 yılı ise bir nevi ba’sü bağde-l mevt, yeniden diriliş ile Edirne’ye; mübadele anlaşmasıyla Selanik Sancağı’ndan binlerce Müslüman Türk iskân edilmiş metruk, mahzun, meyus Edirne’nin kalbine. Beş asırlık evlerinden barklarından en çok da hatıralarını bırakarak canını zor kurtarıp Adrianus’un kadim şehrine, Hz. Muhammed’in işaret ettiği yere inşa edilen yeryüzü harikası ve şahikası Selimiye’ye sığınmışlar…
Bugün kadim şehir Edirne’de kadim bir kültürün olmaması, işgaller ve hicretlerin ürünü sayılmalıdır.
Gerçek bir yeryüzü harikasıdır Selimiye, matematiğin, hendesenin, mimarin, estetiğin, veznin, uyumun, güzelliğin zirve eseridir o. Edirne’nin bercestesidir; sadece Edirne’nin mi, neredeyse tüm İslâm Âleminin.
Medeniyetimizin bercestesi Selimiye en güzel noktadan görülsün diye yapılmıştır Muradiye sanki. Selimiye’den yola çıkarak bütün bir insanlığa, ins’in ve cinn’in sahibine sema edilsin diye yapılmıştır Muradiye sanki.
Meriç’in, Tunca’nın üzerine birer gerdanlık gibi serpiştirilmiş taş köprüler, sanki karşıya geçmek için değil de Selimiye’ye, Eski Camii’ye, Üç Şerefeli’ye kanatlanmak için inşa edilmişlerdir.
Prizren’de Sinan Paşa, Üsküp’te Yahya Paşa, Kalkandelen’de Alaca Camii, Filibe’de Cumayata, Şumnu’da Tombul Camii, farklı şehirlerin ve ülkelerin eserleri olmaktan çok, aynı gazelin mısraları, Edirne nakaratlı güftelerin farklı makamlardaki besteleridir adeta. Akdere ile Tunca kardeş, Dragor ile Meriç ayaktaş, Mostar ile Arda aynı yolun yolcularıdırlar. “Manastır’ın ortasındaki çeşme” ile Selimiye’nin ardındaki gözü yaşlı çeşme, aynı ağıtın türküsünü söylerler, işiten kulaklara.
Edirne sadece İstanbul’u değil, Filibe’yi de Köstence’yi de Plevne’yi de Belgrad’ı da Üsküp’ü de Prizren’i de Manastır’ı da Sarayevo’yu da fetheden; fethetmekle kalmayıp adeta yeniden inşa eden şehirler şehridir. Sinanpaşa Muradiye’nin küçük kardeşi, Mustafapaşa II. Bayezıd Külliyesi’nin ortanca kardeşi, Filibe’nin Cumayata Camii, Üç Şerefeli’nin amcaoğludur. Mostar’ın ağıtı gün olur Dar’ül Hadis’in minarelerinde sala olur okunur, Drama Köprüsü gün gelir türkü olur Meriç Köprüsü’nden söylenir. Bütün bu şehirlerin atası Edirne, banisi Sultan Murad Hüdavendigar’dır; Balkanlarda bir “şiir şehir” gösterin ki Sinan’ın eliyle Itrî’nin bestesi değmemiş olsun.
Estetikle şiirin doyumsuz vuslatıdır Edirne, dünle yarının.
Birer gerdanlık hükmündeki Edirne köprüleri, aslında Selimiye’ye, oradan da Mekke’ye, Kudüs’e, Bağdat’a, Urfa’ya, Konya’ya, Bursa’ya gönül köprüleri kurar. Her biri Anadolu şehrine serpiştirilse, o şehrin ulu camii olabilecek ruh, estetik ve cesametteki Edirne camileri, vakar, tevazu ve izzet duygularıyla karşılar gelenleri. Edirne’yi sevmek bir kültürü, bir tarihi, bir medeniyeti sevmektir. Edirne gönüllerde bir yanık sevda, bir tatlı huzur, bir derin tebessümdür.
Edirne; bütün Rumeli’de hâkim olan, gitmekle kalmanın, sevmekle ayrılığın, hasretle vuslatın bıçak sırtı beraberliğidir.
Dostluk şehridir, vefa şehridir, yâran şehridir Edirne.
Mustafa Hatipler gibi Rıdvan Canım gibi şiir gönüller, Tayyip Yılmaz gibi, Cengiz Bulut gibi engin gönüller, Mahmut Eroğlu gibi Kemal Kılıç gibi cömert gönüller, Serkan Oltandiken gibi Recep Kozan gibi yiğit gönüller, Sedat Sayın gibi Tuba Yavuz gibi Gülay Alpagut gibi hikâye gönüller, Müberra-Rifat Gürgendereli gibi hayat edebiyat ve lezzeti bulamaç etmiş gönüller, Batuhan Kurt gibi belgesel gönüller, Behiç Günalan, Remzi Eskikaplan, Enver Şengül gibi estetik gönüller, Neriman Ekinci, Emre Çam gibi vefalı gönüller, Selene Cabalar, Yağmur Karadaş, Cevat Mert Çetin gibi genç ve yetenekli gönüller, Osman Almadık ve Arif Meriç gibi leziz gönüller şehridir Edirne.
“Gittin ammâ ki kodun hasret ile Cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile” diyor ya Edirneli şair Neşati Dede.
Edirnesiz, Edirnelisiz, Edirnecesiz muhabbet, muhabbet değildir hükmümüzce.
Edirne için sözlerin en güzelini üstadımız Süheyl Ünver Beyefendi söylemiştir zaten, başka söze ne hacet:
“Her şey biter, Edirne bitmez!”
Bitmeyecektir. Böyle biline bu!
Konya
Bereket şehir.
Aydınlık şehir.
Güneş şehir.
Şems de Mevlânâ da Konevî de sizdeyse, ne olabilirsiniz ki başka.
Işıyan ışıtan ışık şehir.
Aydınlatan durulayan temizleyen şehir. Ülkede en çok turist çeken şehirlerden biri olması da bundandır elbet.
“Bir”