Osmanli Medeniyetinin Izinde 40 Şehir Portresi. Fahri Tuna
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Osmanli Medeniyetinin Izinde 40 Şehir Portresi - Fahri Tuna страница 7
Diş Kudüs, deş Kudüs, daş Kudüs, aş Kudüs.
Sen Kudüs, san Kudüs, şan Kudüs.
Sen Kudüs, ben Kudüs, biz Kudüs.
İz Kudüs, üz Kudüs, yüz Kudüs.
Sez Kudüs, az Kudüs, yaz Kudüs.
Diz Kudüs, dik Kudüs, dimdik Kudüs.
Ağlayan Kudüs ağlatan Kudüs. Aklayan Kudüs, aklatan Kudüs.
Ağ Kudüs, çağ Kudüs, çığ Kudüs.
Çağı Kudüs, çağın Kudüs, çağır Kudüs.
An Kudüs, Anka Kudüs, Anka-ra Kudüs.
Kudüs, Kudüs’tan, Kudüs’tanbul.
Kudüs, küdes, kodes.
As Kudüs, yas Kudüs.
Kudüs, kadeş, kardeş.
Dem Kudüs, hemdem Kudüs, gamdem Kudüs, her dem Kudüs.
Sor Kudüs, ser Kudüs, sır Kudüs.
Kar Kudüs, karda Kudüs, kardaş Kudüs.
Sırdaş Kudüs, derttaş Kudüs, yoldaş Kudüs, hâldaş Kudüs.
On Kudüs, an Kudüs, en Kudüs.
Öz Kudüs, göz Kudüs, söz Kudüs.
Bak Kudüs, çak Kudüs, yak Kudüs.
Ak Kudüs, ok Kudüs, çok Kudüs.
İz Kudüs, biz Kudüs, bir Kudüs.
İzmir
Herkesin bir İzmir’i vardır.
Herkesin bir Urfa’sı, herkesin bir Edirne’si, herkesin bir Konya’sı, Sivas’ı, Eskişehir’i olduğu gibi. Bizler için şehirler –biraz da– kişisel hikâyelerimizden ibarettir aslında.
Benim için İzmir, lisedeyken bir tarih dersimizde hocamızın “Kurtuluş Savaşı”nın final bölümünü kitaptan bana okutması, benim de muzipliğimin tutup normal paragrafı yarıda keserek fotoğraf altını –hiç unutmuyorum– “Türk askerlerini İzmir Kordonboyu’nda görüyorsunuz” diye okumuş olmam, sonra da –sanki hiçbir şey yokmuşçasına– yarıda kalan paragrafa devam etmem; “Kıl Vasıf” lakaplı öğretmenimizin de bana bir güzel “fırça atması”yla hayatımın “unutulmaz anıları” arasına girmesidir.
Evet; İzmir ilkin benim için tam da budur. Yani Kordonboyu’dur; ilk gidişimde Kordonboyu’nda yürüyüşümdür. “Çok da güzelmiş; fırça yememe değmiş” deyişimdir; itiraf ediyorum.
“İzmir, âh güzel İzmir” dediğimi hatırlıyorum ilk görüşümde.
Osmanlı fethettiği hiçbir şehrin adını değiştirmemiş. Büyük devlet aklı böyledir. Sadece kendi telaffuzuna dönüştürmüş. Nasıl Prusa’yı Bursa, Stampoli’yi İstanbul yapmışsa, Smyrna’ya da İzmir demiş, çıkmış.
O gün bugün İzmir “bizim” olmuş, “bizle” olmuş, “bizden” olmuş.
Bakmayın siz ona “Gavur İzmir” dendiğine. Gidin görün. Ben gittim gördüm. Bir dolu Osmanlı eseri var onda. Ben diyeyim on, siz deyin on beş yirmi tarihî camii var.
Tamam; ticaretti, iktisattı, ithalat ihracattı; kapitülasyonlardan itibaren İzmir “çok uluslu” bir şehir olmuş, kabul. Hristiyan’ı da yaşamış Musevi’si de onda. Asırlarca Müslüman’ı Rum’u Ermeni’si Yahudi’si “gül gibi” geçinip gitmişler. Huzurla güvenle neşeyle yaşamışlar, yan yana iç içe kol kola. Herkes hem “kendisi” olmuş, hem de “bir-bütün.” Cumhuriyette de bu devam etmiş ana hatlarıyla.
Tamam, kabul edelim, bir yaban yüzü, bir levanten yüzü, bir “başka” yüzü olmuş hep İzmir’in; eyvallah. İnkâr edilemez. Ama özde hep İstanbul’la, hep Ankara’yla, hep “devletle beraber” olmuş İzmir, haksızlık etmeyelim.
İzmir Kordonboyu’dur.
İzmir Saat Kulesi’dir.
İzmir Alsancak’tır.
İzmir “ilk kurşun”dur, İzmir Hasan Tahsin’dir, İzmir Lâtife Hanım’dır bizler için.
İzmir zulme “başkaldırı”nın, esarete “isyan”ın, 9 Eylül’de düşmanı “denize dökmenin” adıdır.
İzmir denizdir, koydur, körfezdir.
İzmir tarımın da nebatatın da bereketin de başkentidir.
İzmir Selanik’le sırdaş, Varna ile yoldaş, Hamburg ile arkadaştır.
İzmir, 1912 Balkan Faciamızdan sonra Selanik’in misyonunu üstlenmiştir; coğrafyası da Batılı ve çağdaş yüzü de ticaret ve liman kültürü de buna uygundur zaten.
İzmir Türkiye’nin en Batılı yüzü, en Batılı resmi, en Batılı ruhudur, evet. Sinemacılar da ondan çıkmıştır en çok, şair ve yazarlar da. Şarkıcılar da ondan çıkmıştır en çok sporcular da. Siyasetçileri bile hep a kalitedir.
Biraz isim verin derseniz, hemen hatırlatayım: Attila İlhan tek başına ada, Halit Refiğ tek başına körfez, Metin Oktay tek başına yarımadadır, alanlarında. Necati Cumalı, Halikarnas Balıkçısı, Tarık Dursun K., Salah Birsel, Muzaffer İzgü gibi yazarlar da onda yetişmiştir, Ayhan Işık, Çolpan İlhan gibi oyuncular, Halit Refiğ ve Çağan Irmak gibi yönetmenler de. Avni Anıl gibi bestekâr, Müzeyyen Senar, Gönül Yazar, Sezen Aksu gibi şarkıcılar da onda dünyaya gözlerini açmışlardır, Fevzi Zemzem, Fuji Mehmet, Mustafa Denizli gibi yıldız futbolcular da.
Futbolda İstanbul ve Ankara gibi Süper Lig’e beş güzide takım armağan etmiştir İzmir: Altay, Göztepe, Karşıyaka, Altınordu ve İzmirspor.
O bir “tekil şehir” değil, “çoklu şehir”dir. Çoklu, köklü, saklı. Yani derin, yani geniş, yani eski.
Siyasette de hep a kalite insanlar yetiştirmiştir demiştik. Şükrü Saraçoğlu da Osman Alyanak da Burhan Özfatura da onda yetişmişlerdir. Son yıldızları ise son Başbakanımız Binali Yıldırım’dır.
Pek bilinmez; Türk futbolunun “taçsız kralı” Metin Oktay, İzmir’in armağanıdır yeşil sahalara. Fenerbahçe’nin ağlarını yırtan Galatasaray golünün de sahibiydi o, ondan gol yiyen kalecilerin onurlandığı isimdi o. O goller atmadı aslında, resitaller sundu bir ömür tribünlere.
İzmir “yanık tenli insanlar” diyarıdır. Kumraldır, İzmir’e en çok yakışan renk kuşkusuz.
İktisat kadar, cumhuriyetle yaşıt uluslararası ticaret fuarı kadar, eğlencedir de İzmir; coşku, neşe, mutluluktur da.
Lezzeti