Zemheri Kadinlari. Hamza Nuh Özer

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Zemheri Kadinlari - Hamza Nuh Özer страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Zemheri Kadinlari - Hamza Nuh Özer

Скачать книгу

style="font-size:15px;">      Okul

      Geldiğim güne göre hava yumuşak. Güneş kendini iyi göstermiş. Kapının önünde uzanan tünelin üstü çökmüş bile. Kuvvetli gün ışığı vurduğu yerleri ısıtıyor. Meydan göz alıcı dev bir kristal gibi parlıyor. Ama diğer tarafa geçip de tünelin koruyuculuğu kalktığında poyrazın sertliğini biraz hissediyorum. Açık alanda güneşin etkisini tamamen kaybedeceğini anlatıyor bu sertlik. Meydanın ortasına varmadan Games dibimizde bitiyor. Mılley’in dediği gibi, beni hatırlıyor. Neşeli bir şekilde çevremizde dönüyor. Gidiş yolumuzda önümüze fırlayıp tekrar dönüyor. Köyün canlandığı da çeşitli yerlerinden gelen köpek havlamaları ve anlaşılmaz insan bağrışmalarından anlaşılıyor. Ara sırada farklı tonlarda ıslık sesleri duyuluyor.

      Games kontrollü bir uzaklıkta sürekli bizi kolluyor.

      “Islıklar haberleşmek için mi?”

      “He, her goşeye yalınız gidiyoh, heber ıslıhla gelir. Çoh dinlersen sen de anlan. Kimin ne ettiğini, coluh cocuh, herkes bekçilik ediyor.”

      Muhtar ıslıkları dinliyor bir süre, göstermek ister gibi. Sonra, tonları değişen birkaç ıslıkla mesajı cevaplıyor. Dikkat edince haberleşme ağının yetkinliğini fark ediyorum. Cevaplar her yönden geliyor, “Asayiş berkemal mi dediler şimdi?”

      Alaycı bir şekilde gülümsüyor, “Asayiş berkemal olmayınca ıslığı bilmeyen de anlar, Games bile anlar, gegliğe çıhılacah.” İsmi zikredilince hemen yanımıza süzülüyor hayvan. Gözlerimin içine bakıyor, evet ben de anlarım, der gibi.

      Bu defa güven veriyor, başını okuşuyorum, “Keklik mi avlayacaksınız?”

      Muhtar keyifleniyor, “Bah tanıdı seni artıh. Ahali endişe etmesin diye öyle, aha çeşmenin ordan öteye iz sürecik, evvelsi gece geline saldıran hayvanları takip edecik. Goye o sebeplen geglik diyoh.”

      “Kurt avlayacaksınız yani?”

      “Yoh, nerde avlayacaz? Usta yoh, silah yoh ama gurtlar ahıllı hayvan. Galabalıhla peşlerinden gidersek huzurları gaçar. Uzah dururlar. Govalandıhlarını bilirler.”

      Bunun üzerine cesaretleniyorum, “Ben de geleyim o zaman,”

      “Hastasın dinlen sen, daha eyi.”

      Serde erkeklik var, yapılacak işin bir tehlikesi de yok. “Geleyim, iyi gelir. Yürümüş olurum hem de biraz çevreyi tanırım.”

      “Pehâlâ, sen bilin, öğlene çıharıh. Fazla gayım geyinme, gene terlen. Çabucah gedip dönerik zati.”

      Okulun bulunduğu bölgeye bazı yerlerde bel boyunda yarı kanal yarı tünel bir geçitten geçiyoruz. Okul binasının etrafındaki tüm kar yeni kürenmiş belli. Az ötede bir de kerpiç bina var. Köy odası orasıymış. “Galacaan yer aha orası, gendin gelin sora,” diyor, geçiyoruz. Birkaç geçit, okulu ve odayı köydeki diğer bölgelere bağlıyor. Okula yöneliyoruz önce.

      Yığma beton bina suyla yıkanmış gibi parlıyor yeni sıvasından. Köy evleri ve odası taş devrinden kalma, bina ise yüzyılımıza ait, burayı köylü inşa etmemiş. Beton kullanacaklarını sanmam. Yine de betona göre duvarları fazlasıyla kalın. Soğuğa karşı özellikle kalın tutulmuş ya da bilememişler. Çok yıpranmamış bu bina. Hazırlığı yok derken, kastının yakacak odun olduğunu düşünüyorum bu sebeple. Kilitli değil, kapıyı yerinde tutan urganı bir şeyler mırıldanarak açıyor Muhtar.

      Muhtar açıkça takdir bekleyerek sağı solu ellerken, öğretmene ayrılmış odaya doğru yürüyorum. Sınıf olduğunu düşündüğüm odanın kanatlı kapısını iteklememle arkada bir patırtı kopuyor, peşinden de muhtarın yaygarası, “Gızım bahsana arhana, onüne!”

      Kapının arkasında o anda temizlik yapmakta olan genç bir kız bu patırtıya neden olan. Birden karşısında beni görünce elindeki kovayı atıp çığlığı basıyor. Arkamdan koşturan Muhtar’ın fırçalamasıyla kıpkırmızı kesiliyor, ben daha yüzünü göremeden, yazmasının ucunu ağzına kapatıp yere dökülen köpüklü suyu silme işine girişiyor. Su birikintisinin ince kenarlarının hızla donmaya başladığı görülüyor.

      “Bu bizim gelin. Sen gelmeden yetiştirecedi temizliği, gerçi gışın peh de iş yoh ama ceneze tüm işlerimizi ahsattı…” kız dediği geliniymiş meğer. Moralim bozuluyor buna. Bu sebeple üzerinde fazla durmuyorum. Tanımam gereken bir kişi değil.

      “Bunlara gerek yoktu. Benim işim ne ki? Yavaş yavaş hallederdim bunları, oyalanmış olurdum.”

      “Sen çocuhlarla oyalan. Bir aydır Hafize Hanım’la ders yapıyorlar. Çocuhlara ne öğrettiğini bile bilmiyoh.”

      “O kim?”

      “Goyün yaşlısı. Ehtiyar heyetinin tek gadını. Ballı goyü varmış, oradan gelmişler, gocasıynan” köye dair başka bir açıklama yapmıyor ama komşu köylerden biri olmadığı anlaşılıyor anlatım tarzından, beklemediğim bir açıklama işine girişiyor, “Seneler evvel. Oralılar mı bilmek, kimse sormadı onlar da anlatmadı. Ohumuş bir hanımla beyiydi. Bir sebepten goyden gaçmışlar. Beyini gasabada jenderme götürdü sonradan. Biz eskeredir dedik. Peşine göndermedi kimseyi. O zaman ganun gaçağı olduğunu anladıh. Gadının bir meselesi yohmuş, ona dohanmadı kimse. Dört sene sonra sade bir mektup gelmiş. Ondan mıydı bilmek. Bi o vahıt ağlarkene gördük. Hafize’nin kimi kimsesi galmamış bir yerde. Öyle dedi. Kimse sormadı soruşturmadı. Öylece burada galdı. Bilgin gadındır. Erkek gibi çalışır, ehtiyar heyetinden fazla eş yapar,” keyiflenmişti bunu söylerken, “Neyse sen sağa sola bir bah. Ehsiği gediği belirle, oradan odaya geçip istirahat eden. Mılley, Games’le birlikte ekindiye doğru gelir, çeşmeye bereber gelirsiniz.”

      “Gekliğe?”

      Şakamı anlayıp keyifleniyor, “He, gekliğe!”

      Muhtar ayrılınca etrafı kolaçan ediyorum. Taze kireç ve arap sabunu karşımı koku her yanı sarmış okulda. Bir öğretmen odası ve bir sınıftan müteşekkil binada, odaları birbirinden ayıran sofanın tam ortasına dev bir soba kurulmuş, her iki tarafı da aynı anda ısıtmak için. Hayatımda gördüğüm en büyük soba. Tenekeden silindir adeta dev bir kazana benziyor. İçine yetişkin bir insan rahatlıkla sığar. Yakılmış ve sönmeye yüz tutmuş. Evdeki gibi bir sıcaklık yok ama içerisi normal kıyafetlerle oturulabilecek kadar sıcak. Öğretmen masası sobaya sırtını verecek şekilde yerleştirilmiş. Tabi bu sırtını pencereye veren en arkadaki öğrencinin donması demek.

      Tüm bina yeni elden geçirilmiş hatta sert kışa rağmen camlar bile özenle silinmiş. Bu da benden yana beklentilerinin yüksek olduğunu anlatıyor. Bu beklentileri boşa çıkacak, biliyorum. Tamamı benden yana değil boşa çıkmanın. Her çocuk büyük adam olarak yetiştirilir. Devlet başkanı olarak başlar eğitimine. Zaman ilerledikçe rütbeler küçülür. Yükseköğrenim olanağı ortaya çıkmışsa, kaymakamdır, validir. Sonlara doğru, mühendis veya doktor, aslında şanslı olanlar meslek okullarına kapağı atanlardır. Ben sadece okuma yazma öğrenmiş çiftçiler ve çobanlar görüyorum bu köyün geleceğinde; hatta tüm köylerin geleceğinde, o anda dikkatimi çeken eski püskü okuma fişlerine bakarken. Ağacın en ucundaki tohum; güneş

Скачать книгу