Karşıt Güçler. Aldivan Teixeira Torres
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Karşıt Güçler - Aldivan Teixeira Torres страница 5
Bunu söyleyerek ayağa kalktım ve ilk görevime başladım. Kadın bir duman gibi kayboldu.
İlk Görev
İlk bakışta önümde aşınmış bir yol görüyorum. Oradan aşağı yürümeye başlıyorum. Dikenlerle dolu çalıların olduğu yerde en iyisi patikayı takip etmek olacaktır. Ayaklarımla uzaklaştırdığım taşlar bana bir şey söylüyormuş gibi görünüyor. Bu şey doğru yolda bulunduğum olabilir mi? Hayallerimi ararken geride bıraktığım her şeyi düşünüyorum: Ev, yiyecek, temiz kıyafetler ve matematik kitaplarım. Buna gerçekten değer mi? Sanırım öğreneceğim (zaman söyleyecek). Tuhaf kadın bana her şeyi anlatmamış gibi görünüyor. Daha çok yürüdükçe daha azını buluyorum. Tepe artık benim ulaştığım gibi geniş görünmüyor. Bir ışık… ileride bir ışık görüyorum. Oraya gitmem lâzım. Güneş ışıklarının dağın görüntüsünü açıkça yansıttığı yerde geniş bir alana ulaşıyorum. Patika sona erip iki ayrı yol olarak tekrar ortaya çıkıyor. Ne yapıyorum? Saatlerdir yürüyorum ve gücüm tükeniyor gibi görünüyor. Dinlenmek için bir an oturuyorum. İki yol ve iki seçim. Hayatta kaç kez bunun gibi durumlarla karşı karşıya geliyoruz; şirketini hayatta tutmak ve bazı işçileri çıkarmak arasında kalan bir girişimci; Brezilya’nın Kuzeydoğu kesimlerinin iç bölgelerinde, hangi çocuğunu besleyeceğine karar vermek zorunda kalan zavallı anne; karısı ve metresi arasında seçim yapmak zorunda kalan sadakatsiz koca; her neyse, benim hayatımda farklı birçok durum var. Benim avantajım seçimimin yalnızca beni etkileyecek olması. Kadının tavsiye ettiği gibi sezgilerimi takip etmem gerekiyor.
Kalkıyorum ve sağdaki yolu seçiyorum. Bu yolda büyük adımlarla yürüyorum ve çok geçmeden gözüme başka bir alan çarpıyor. Bu defa, bir su havuzu ve etrafında bazı hayvanlara rastlıyorum. Temiz ve şeffaf suda serinliyorlar. Nasıl ilerlemeliyim? Nihayet su buldum ama hayvanlarla dolu. Kalbime danışıyorum ve bana herkesin su için hakkı olduğunu söylüyor. Onları kovamam ve sudan da mahrum bırakamam. Doğa insanlarını hayatta tutmak için bir kaynak bereketi sunuyor. Ben onun dokuduğu ağdaki ipliklerden biriyim. Kendimi efendisi olarak gördüğüm noktadan daha üstün değilim. Ellerimle suya uzanıyorum ve bunu evden getirdiğim küçük bir kavanoza dolduruyorum. Görevin ilk kısmıyla karşılaştık. Şimdi yemek bulmalıyım.
Yiyecek bir şey bulma umuduyla patikada yürümeye devam ediyorum. Öğleni çoktan geçtiğimiz için karnım gurulduyor. Yolun kenarlarına bakmaya başlıyorum. Belki ormanın içinde yiyecek vardır. Ne sıklıkla en kolay yolu seçeriz ama o başarıya götüren yol olmaz? (Bir yolu takip eden her dağcı zirveye ulaşan ilk kişi değildir). Kestirmeler seni hızla hedefine ulaştırır. Bu düşünceyle yoldan ayrılarak kısa süre sonra muz ve Hindistan cevizi ağaçlarına rastlıyorum. Yiyeceğimi bunlardan elde edeceğim. Dağa tırmandığım aynı güç ve inançla onlara da tırmanmalıyım. Bir, iki ve üç kez deniyorum, başardım. Şimdi kulübeye geri döneceğim çünkü ilk görevi tamamladım.
İkinci Görev
Kulübeme ulaştığımda her zamankinden daha parlak görünen dağ koruyucusunu buluyorum. Gözleri benimkilerden hiç ayrılmıyor. Tanrı için çok özel olduğumu düşünüyorum. Varlığını her zaman hissediyorum. Beni her şekilde yeniden diriltiyor. İşsiz olduğumda bir kapı açtı; mesleki olarak gelişmek için bir fırsatım olmadığında bana yeni yollar sundu; kriz zamanlarında beni şeytanın bağlarından kurtardı. Her neyse, bu tuhaf kadından gelen onaylayıcı bakış bana son dönemlere kadar olduğum adamı hatırlattı. Asıl amacım, üstesinden gelmem gereken engellere rağmen kazanmaktı.
—Evet, ilk görevi kazandın. Seni tebrik ederim. (kadın bağırdı). İlk görev bilgeliğini ve karar verme ile paylaşma yeteneğini keşfetmeni amaçlıyordu. İki yol, evreni yöneten “karşıt güçler”i (iyi ve kötü) temsil ediyor. Bir insan iki yoldan birini seçmede tamamen özgürdür. Eğer kişi sağdaki yolu seçerse hayatının bütün anlarında meleklerin yardımıyla aydınlanır. Bu senin seçtiğin yoldu. Bununla beraber bu kolay bir yol değildir. Sıklıkla şüpheye düşeceksin hatta yolun buna değip değmeyeceğini merak edeceksin. Dünyadaki insanlar her zaman acı verici olacak ve iyi niyetinden faydalanacak. Dahası, başkalarına duyduğun güven neredeyse her zaman seni hayal kırıklığına uğratacak. Üzüldüğünde unutma: Senin Tanrın güçlü ve seni hiçbir zaman bırakmayacak. Zenginlik veya şehvetin kalbini saptırmasına asla izin verme. Sen özelsin ve değerinden dolayı Tanrı seni oğlu gibi görüyor. Bu lütuftan asla uzaklaşma. Soldaki yol, Efendi’nin çağrısına isyan eden herkesin yolu. Hepimiz ilahi bir görevle doğmuşuz. Yine de, bazıları materyalizm, kötü etkiler, kalbin yozlaşması ile yoldan sapıyor. Soldaki yolu seçenler İsa’nın bize öğrettiği güzel geleceğe ulaşmayacak. İyi meyve vermeyen her ağaç yolunup dışarıdaki karanlığa fırlatılacak. Bu kötü insanların kaderi, çünkü Efendi âdildir. Suyu ve zavallı hayvanları bulduğun zaman kalbin yüksek sesle konuştu. Her zaman onu dinlersen daha ileriye gideceksin. O anda paylaşma yeteneği üzerinde parladı ve manevi gelişimin de şaşırtıcıydı. Sahip olduğun bilgelik yemek bulmanda sana yardım etti. En kolay yol her zaman takip edilecek doğru yol değildir. Sanırım artık ikinci görev için hazırsın. Üç gün içinde kulübenden çıkıp bir gerçeğin peşine düşeceksin. Vicdanınla hareket et. Eğer geçersen üçüncü ve son göreve ulaşacaksın.
—Tüm bu süre boyunca bana eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim. Ne mağarada beni ne beklediğini ne de bana ne olacağını biliyorum. Katkınız benim için çok önemli. Dağa tırmandığımdan beri hayatımın değiştiğini hissediyorum. Daha sakin ve istediğim şey konusunda daha kendine güvenliyim. İkinci görevi tamamlayacağım.
—Çok iyi. Seni bundan üç gün sonra göreceğim.
Kadın bunu söyleyerek bir kez daha ortadan kayboldu. Beni gecenin sessizliğinde cırcır böcekleri, sivrisinekler ve diğer böceklerle baş başa bıraktı.
Dağın Hayaleti
Dağda gece oluyor. Bir ateş yakıyorum ve çıtırtıları kalbimi rahatlatıyor. Dağa tırmanmamdan sonra iki gün geçti ve bana hâlâ yabancı gibi geliyor. Düşüncelerimde geziniyor ve çocukluğuma gidiyorum: Şakalar, korkular, trajediler. Bir Kızılderili gibi giyindiğim günü hatırlıyorum: Yay, ok ve savaş baltasıyla. Şimdi, belli ki gizemli bir yerli adamın ölümü yüzünden kutsal olan bir dağın üzerindeydim. (Kabilenin büyücü doktoru). Ruhumu donduran korkuya karşı başka bir şey düşünmeliyim. Sağır edici sesler kulübemi sarıyor ve ne veya kim olduklarına dair hiçbir fikrim yok. İnsan böyle bir durumda korkusunu nasıl yener? Bana cevap ver okuyucu, çünkü bilmiyorum. Dağı hâlâ tanımıyorum.
Ses daha da yaklaşıyor ve kaçacak hiçbir yerim yok. Kulübeden ayrılmak aptalca olurdu çünkü vahşi bir hayvan tarafından yutulurdum. Her ne ise bununla yüzleşmem gerekecek. Ses duruyor ve bir ışık beliriyor. Bu beni daha da korkutuyor. Ani bir cesaretle bağırıyorum:
—Tanrı adına, kim var orada?
Genizden gelen karanlık bir ses cevaplıyor:
—Ben, umutsuzluk mağarasının yok ettiği cesur savaşçıyım. Hayalinden vazgeç yoksa sen de aynı kadere sahip olacaksın. Ben Xukuru Milleti köyünden küçük yerli bir adamdım. Kabilemin başı ve aslandan güçlü olmayı arzuluyordum. Böylece hedeflerime ulaşmak için kutsal dağa geldim. Dağ koruyucunun beni yapmaya zorladığı üç görevi yerine getirdim. Yine de mağaraya girerken kalbimi