Bir Şeref Haykırışı . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Bir Şeref Haykırışı - Морган Райс страница 9
Güneş gökte daha da derinlere batarken, kan kırmızısı rengi yerini alacakaranlığa bırakırken, Gwen geri döndü ve tepeden aşağı yürümeye koyuldu. Yürürken gözyaşlarını siliyor, umutsuz bir halde nereye gideceğini düşünüyordu.
“Lütfen, baba,” dedi Yüksek sesle gözlerini yumarak. “Bana bir işaret ver. Nereye gideceğimi göster. Ne yapacağımı göster. Lütfen, oğlunun bugün ölmesine izin verme. Lütfen, Thor’un ölmesine izin verme. Beni seviyorsan, bana yanıt ver”.
Gwen ses çıkarmadan yürürken rüzgârın sesini dinliyordu ki, bir anda aklına bir şey geldi.
Göl. Hüzün Gölü.
Tabii. Göl, insanların ölümcül bir hastalığa yakalanan kişiler için dua etmeye gittikleri yerdi. Kızıl Orman’ın orta yerinde, etrafı ta göğe kadar uzanan yüksek mi yüksek ağaçlarla çevrili, el değmemiş ufak bir göldü. Kutsal bir yer olarak kabul edilirdi.
Bana yanıt verdiğin için teşekkür ederim, baba, diye düşündü Gwen.
Artık onu daha da fazla yanında hissediyordu; birden koşmaya, hızla üzüntüsünü dinleyecek olan Kızıl Orman’daki göle doğru ilerlemeye başladı.
Gwen Hüzün Gölü’nün kenarına diz çöktü, ellerini suyu bir yüzük gibi çevirmiş olan kırmızı renkli yumuşak çama dayadı ve yükselmekte olan ayın yansıdığı, hayatında gördüğü en durgun suya baktı. Muhteşem bir dolunaydı, hayatında gördüğü en büyük dolunaydı ve ikinci Güneş batarken, ay yükseliyor, hem günbatımını, hem de ay ışığını Halka’nın üstüne yansıtıyordu. Güneş ve ay gölde karşılıklı olarak parıldıyordu; Gwen bu manzara karşısında günün o vaktinde oradaki kutsallığı hissetti. Biri biterken ve diğeri başlarken, ikisinin arasında açılmış bir pencereydi; günün o kutsal vaktin de ve o kutsal yerde her şey mümkündü.
Gwen diz çökmüş halde tüm benliğiyle ağladı ve dua etti. Son birkaç günün olayları ona çok ağır gelmişti ve o anda içinden geçen her şeyi söylüyordu. Kardeşi için, ama daha da çok Thor için dua etti. O gece, her ikisini de kaybedip etrafında bir tek Gareth’ın kalacağı düşüncesine katlanamıyordu. Bir barbarla evlenmesi için orada yollanacak olacağın düşünmeye tahammül edemiyordu. Tüm dünyasının etrafında yerle bir olduğunu hissediyor, yanıtları bulmaya ihtiyaç duyuyordu. Dahası, umuda ihtiyacı vardı.
Yaşadığı krallıkta, Göller Tanrısına, ya da Ormanlar Tanrısına, Dağlar Tanrısına veya Rüzgâr Tanrısına dua eden birçok insan vardı, ama Gwen asla hiçbirine inanmamıştı. O da Thor gibi krallıktaki o eski inançları reddeden birkaç kişiden biriydi ve tek bir Tanrı’ya, tüm evreni kontrol eden tek bir varlığa inanmak gibi radikal bir yolu izliyordu. O sırada dua ettiği de bu tanrıydı.
Lütfen, Tanrım, diye yalvardı. Thor’u bana geri getir. Savaşta güvende olmasını sağla. Girdiği tuzaktan kurtulmasına izin ver. Lütfen, Godfrey’in yaşamasına izin ver. Lütfen, beni koru… Buradan götürülüp o vahşi adamla evlendirilmeme izin verme. Her şeyi yaparım. Bana bir işaret ver yeter. Benden ne istediğini göster.
Gwen uzunca bir süre orada diz çöktü, rüzgârın Kızıl Orman'ın sonu görünmeyen yüksek çam ağaçlarının arasında uğuldayışından başka bir şey duymadı; başının üstünde sallanan, iğneleri suya düşen dallarının hafif çıtırtısını dinledi.
“Ne için dua ettiğine dikkat et,” dedi bir birisi.
İrkilerek hızla arkasına döndü ve biraz ötesinde birisini görünce şok geçirdi. Korkması gerekirdi, ama sesi hemen tanımıştı… Eski, ağaçlardan, dünyanın kendisinden daha yaşlı bir sesti; sesin kime ait olduğunu fark edince içi heyecanla doldu.
Arkasına bakınca onu beyaz cüppesi ve başlığıyla, adeta ruhunu okuyormuş gibi gözüken şeffaf gözleriyle orada dururken gördü. Elindeki asası gün batımında ve ay ışığında parlıyordu.
Argon.
Gwen ayağa kalkıp karşısına geçti.
“Seni aradım,” dedi. “Kulübene gittim. Kapıyı çaldığımı duydun mu?”
“Her şeyi duyarım,” dedi Argon gizemli bir tavırla.
Gwen durup bunun ne anlama geldiğini düşündü. Argon’un suratı ifadeden yoksundu.
“Bana ne yapmam gerektiğini söyle,” dedi Gwen. “Her şeyi yaparım. Lütfen, Thor’un ölmesine izin verme. Ölmesine izin veremezsin!”
Gwen öne çıkıp, yalvararak Argon’un bileğine yapıştı. Ama ona dokunduğu anda, Argon’un bileğinden ellerine kavurucu bir sıcaklık yayıldı ve bu enerjiye dayanamayarak ellerini geri çekti.
Argon iç çekti, arkasını döndü ve göle doğru birkaç adım attı. Orada durup göle bakarken, gözleri ışığı yansıttı.
Gwen yanına gitti ve Argon konuşmaya hazır olana dek uzunca bir sure bekledi.
“Kaderi değiştirmek imkânsız değil,” dedi Argon. “Ama bunu isteyen kişi için bedeli çok ağrı olur. Bir hayatı kurtarmak istiyorsun. Bu, çok asil bir davranış. Ama iki hayatı birden kurtaramazsın. Seçim yapman gerek”.
Dönüp ona baktı.
“Bu gece, Thor mu, yoksa kardeşin mi yaşasın isterdin? Birinin ölmesi gerek. Kaderde böyle yazılı”.
Gwen bu soru karşısında dehşete kapıldı.
“Ne tür bir seçim bu?” dedi. “Biri seçerek, diğerini ölüme mahkûm etmiş oluyorum”.
“Hayır, bu Doğru değil,” diye yanıt verdi Argon. “Her ikisinin de ölmesi gerekiyor. Üzgünüm. Ama kaderleri böyle”.
Gwen midesine bir hançer saplanmış gibi hissetti. Her ikisinin de mi ölmesi gerekiyordu? Bunu düşünmek çok korkunçtu. Kader gerçekten de o kadar acımasız olabilir miydi?”
“Birini diğerine tercih edemem,” dedi en sonunda cılız bire sesle. “Thor’a karşı beslediğim sevgi tabii ki daha büyük. Ama Godfrey etimden ve kanımdan. Birinin diğeri yüzünden öleceği fikrine katlanamam. İkisinin de bunu isteyeceği sanmam”.
“O halde, ikisi de ölecek,” dedi Argon.
Gwen büyük bir paniğe kapıldı.
“Bekle!” diye bağırdı Argon gitmeye hazırlanırken.
Argon dönüp ona baktı.
“Yan ben?” dedi Gwen. “Onların yerine ölürsem? Mümkün mü? O zaman her ikisi hayata kalır da ben ölür müyüm?”
Argon çok uzunca bir sure, adeta içini okurmuş gibi ona baktı.
“Kalbin tertemiz,” dedi. “MacGillerin ne temiz kalpli üyesisin. Baban seni doğru seçmiş. Evet, Doğru seçmiş…”
Argon Gwen’in gözlerinin içine bakmaya