Savaşin Armağani . Морган Райс
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Savaşin Armağani - Морган Райс страница 7
Ses içeride yankılandı ve Gwen’in etrafında ne olduğunu görmesi birkaç saniye sürdü. İçerisi karanlıktı, duvarları bir tek meşaleler aydınlatıyordu ve yukarıdaki mozaik camdan içeri cılız bir ışık sızıyordu. İçeride kutsal ve sessiz bir hava vardı. Gwen bir kiliseye girmiş gibi hissetti. Başını kaldırınca kulenin yuvarlak rampalarla kademe kademe daha da yükseklere kadar uzandığını fark etti. Pencere yoktu ve duvarlardan belli belirsiz bir dua sesi yankılanıyordu. İçeride keskin bir tütsü kokusu vardı. Keşişler bir trans halinde odalara girip çıkıyorlardı. Bazıları tütsüleri yayıyor, bazıları dua ediyordu; diğerleriyse sessizdi ve düşüncelere dalmıştı. Gwen bunun nasıl bir kült olduğunu daha da merak etti.
“Seni babam mı yolladı?” dedi birisi. Gwen irkilip arkasına bakınca, birkaç adım ötesinde üstünde kırmızı renkli uzun bir cüppe olan ve tatlı tatlı ona gülümseyen genç bir adam gördü. Adamın babası Kral’a ne kadar benzediğine inanamadı.
“Er ya da geç buraya birilerini yollayacağını biliyordum,” dedi Kristof. “Beni geri götürme çabaları nafile. Lütfen, gelin.” Yana çekilip eliyle yaklaşmasını işaret etti.
Gen onun yanında taş ve kemerli bir koridorda yürümeye başladı. Kulenin daha yüksek katlarına çıkan yuvarlak rampada ilerledi. Gwen boş bulunmuştu. Çılgın bir keşişle, dini bir fanatikle karşılaşacağını sanmış, ama karşısına dostane, uysal ve gayet aklı başında olduğu belli olan birisi çıkınca şaşırmıştı. Kristof babasının anlattığı gibi o kaybolmuş çığın kişi gibi değildi.
“Baban seni merak ediyor,” dedi en sonunda sessizliği bölerek, karşı yönden gelen ve bakışlarını bir an için bile kaldırmadan yanlarından geçen bir keşiş gittikten sonra. “Benden seni eve geri götürmemi istedi.”
Kristof başını salladı.
“Babam böyledir işte. Dünyadaki tek gerçek yuvayı bulduğunu sanıyor. Ama ben bir şey öğrendim,” dedi Kristof ona dönerek. “Dünyada bir sürü gerçek yuva var.”
İç çekti ve yürümeye devam ettiler. Gwen onu kendi halinde bırakmak ve fazla üstelememek istiyordu.
“Babam asla kim olduğumu kabul etmeyecek,” dedi Kristof en sonunda. “Asla öğrenmeyecek. Eski ve kısıtlı inançlarına takılmış durumda… Bunları bana da kabul ettirmek istiyor. Ama ben o değilim… O, bunu asla kabul etmeyecek.”
“Aileni özlemiyor musun?” dedi Gwen. Onun hayatını o kulede geçirmeye razı olduğuna şaşırmıştı.
“Özlüyorum,” dedi Kristof samimiyetle. Gwen buna şaşırdı. Hem de çok. Ailem benim her şeyim, ama manevi yolu izlemem daha önemli. Artık yuvam burası,” dedi ve Gwen peşinden gelirken bir koridorda köşeyi döndü. “Artık Eldof’a hizmet ediyorum. O, benim güneşi. Onu tanıyor olsaydın,” dedi dönüp Gwen’e onu korkutan bir ciddiyetle bakıp, “senin de güneşin olurdu.”
Gwen genç adamın gözlerindeki o fanatik ifadeyi gördüğüne huzursuz olarak bakışlarını başka yöne çevirdi.
“Ben kendimden başkasına hizmet etmem,” dedi.
Kristof ona gülümsedi.
“Belki de tüm dünyevi endişelerinin kaynağı budur,” dedi. “Kimse birisine hizmet etmediği bir dünyada yaşayamaz. Şu anda, sen de bir başkasına hizmet ediyorsun.”
Gwen şüpheyle ona baktı.
“Nasıl yani?”
“Kendine hizmet etmediğini düşünüyorsun, ama yanılıyorsun. Hizmet ettiğin kişi sen değil de annenle babanın şekillendirdiği kişi aslında. Annenle babana hizmet ediyorsun… Onların ebeveynleri tarafından onlara dayatılmış eski inançlarına hizmet ediyorsun. Bu inançlardan kurtulmak ve kendine inanmak için ne zaman cesaretini toplayacaksın?”
Gwen kaşlarını çattı; bu düşünceler ona mantıklı gelmemişti.
“Sonra kimin inançlarını benimseyeceğim? Eldof’unkileri mi?”
Kristof başını salladı.
“Eldof sadece bir aracıdır,” dedi. “Kim olduğunu ortaya çıkarır. Gerçek kimliğini bulmana ve olman gereken kişi olmana yardımcı olur. Hizmet etmen gereken kişi odur. Sahte kimliğinden arınmadığın sürece o kişiyi asla keşfedemezsin. Eldof bunu yapar: Hepimizi özgür kılar.”
Gwendolyn genç adamın parıldayan gözlerine baktı ve onun liderine ne kadar sadık olduğunu gördü… Ama bu sadakat onu korkuttu. Onun mantıklı davranmadığını ve oradan asla ayrılmayacağını anladı.
Eldof’un tüm bu insanları oraya çekip tutsak etmek için ördüğü ağ korkutucuydu… Ucuz bir felsefeyle ve ancak kendi içinde mantıklı olan bir düşünce sistemiydi. Gwen daha fazlasını dinlemek istemedi; kaçınmak istediği bir ağdı.
Gwen önüne dönüp yürümeye devam etti ve ürperdiğini hissetti. Rampadan çıkmaya, kulenin etrafında yürümeye koyuldu ve yavaş yavaş varması gereken noktaya doğru ilerledi. Kristof ona yetişti.
“Buraya kültünün iyi yanlarını tartışmaya gelmedim,” dedi Gwen. “Seni babana geri dönmeye ikna edemem. Ona soracağıma söz verdim ve bunu yerine getirdim. Ailene değer vermiyorsan, değer vermeyi sana ben öğretemem.”
Kristof ciddiyetle ona baktı.
“Sence babam ailesine değer veriyor mu?” diye sordu.
“Hem de çok. En azından, görebildiğim kadarıyla veriyor.”
Kristof başını salladı.
“Sana bir şey göstermek istiyorum.”
Gwen’in dirseğini tuttu ve onu soldaki bir başka koridora götürdü; uzuna bir merdivenden çıkardıktan sonra kalın meşe bir kapının önünde durdu. İmalı bir biçimde ona bakıp kapıyı açtı ve karşılarına demir parmaklıklar çıktı.
Gwen orada merakla ve endişeyle durup genç adamın göstermek istediği şeye baktı… Sonra, basamakları çıktı ve parmaklıklardan dışarı baktı. Tek başına bir hücrede tek başına oturan genç ve güzel bir kız görünce dehşete kapıldı. Kız hücrede dışarı bakıyordu ve uzun saçları suratına sarkmıştı. Gözleri açık olduğu halde, onların geldiğini fark etmemiş gibiydi.
“Babam ailesine böyle değer veriyor işte.”
Gen merakla ona baktı.
“Ailesine mi?” dedi şaşkınlıkla.
Kristof evet der gibi başını