Savaşin Armağani . Морган Райс

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Savaşin Armağani - Морган Райс страница 8

Savaşin Armağani  - Морган Райс Felsefe Yüzüğü

Скачать книгу

etmez. Gerçek kimliklerimize değer verir. Burada kimse ondan utanıldığı için yüz üstü bırakılmaz. Gururun esas umut kırıcı yanı budur. Dokunulmuş kişiler de gerçek kimliklerine en yakın olan kişilerdir.”

      Kristof iç çekti.

      “Eldof’la tanıştığında bunu anlayacaksın. Onun gibi birisi asla olmadı ve olmayacak.”

      Gwen onun bakışlarındaki tutkuyu, orada, bu kültte ne kadar kaybolduğunu görebiliyordu ve Kral’a dönemeyecek kadar uzaklaştığını anlayabiliyordu. Hücreye bakına, Kral’ın kızının oradaki halini gördü ve ona, oranın tamamına, parçalanmış ailelerine karşı büyük bir hüzün hissetti. Yamaçla, kraliyet ailesiyle ilgili kusursuz izlenimi yıkılmak üzereydi. Orası da birçok diğer yer gibi kendi karanlık sırlarına sahipti. Orada da sessiz bir savaş sürüyordu ve bu, inançlara dair bir savaştı.

      Gwen’in kazanamayacağı bir savaştı. Buna vakti de yoktu. Kendi terk edilmiş ailesini düşündü ve kocasını ve oğlunu kurtarmak için daha da büyük bir aciliyet hissetti. Orada başı dönüyordu. İçeride ağır bir tütsü kokusu vardı ve pencere olmayışı onu sersemletiyordu. İhtiyaç duyduğu bilgileri öğrenip gitmek istiyordu. Neden oraya geldiğini hatırlamaya çalışına her şeyi hatırladı: Kral’a söz verdiği gibi, Yamacı kurtarmanın bir yolunu öğrenecekti.

      “Baban bu kulede gizlenen bir sır olduğunu düşünüyor,” dedi konuya girerek. “Yamacı ve halkımızı kurtarabilecek bir sır.”

      Kristof gülümsedi ve parmaklarını kavuşturdu.

      “Babam ve inançları.”

      Gwen kaşlarını çattı.

      “Doğru değil mi? Eski bir kitap yok mu?”

      Kristof duraksadı, başka yöne baktı ve iç çekip bir süre hiçbir şey demedi. En sonunda, konuşmaya devam etti.

      “Sana neyin ne zaman ifşa edileceği beni aşar. Sadece Eldof sorularına yanıt verebilir.”

      Gwen daha da büyük bir meraka kapıldı.

      “Beni ona götürebilir misin?”

      Kristof gülümseyip ona baktı ve koridorda ilerlemeye koyuldu.

      “Bir güvenin bir aleve gideceği gibi götürebilirim,” dedi hızla yürüyüp uzaklaşarak.

      BEŞİNCİ BÖLÜM

      Stara tehlikeli platformda durdu ve göğe doğru çekilirken aşağı bakmamaya çalıştı; halat her yukarı çekildiğinde manzaranın genişlediğini görebiliyordu. Platform Yamacın kenarında giderek yükseldi ve Stara kalbi gümbür gümbür atarak, kılık değiştirmiş, başlığını suratına iyice indirmiş bir halde orada durdu ve çöl sıcağının yükseldiğini hissederken sırtından terler aktı. O yükseklikte bile hava fena halde sıcaktı ve daha şafak yeni sökmüştü. Etrafından hiç dinmeyen halat ve makara, gıcırdayan tekerlek sesleri geliyor, askerler onun kim olduğundan habersiz platformu yukarı çekiyorlardı.

      Çok geçmeden platform durdu ve Stara Yamacın zirvesine varınca hareket kesildi. Duyduğu tek şey rüzgârın uğultusuydu. Rüzgâr çok şiddetliydi ve onu dünyanın tepesinde duruyormuş gibi hissettiriyordu.

      Anıları zihnine hücum ediyordu. Stara Yamaca Gwendolyn, Kendrick ve birçoğu sağdan çok ölü gözüken diğerleriyle birlikte Büyük Hiçlik’ten yeni geldiği zamanı hatırladı. Hayatta kaldığı için şanslı olduğunu biliyordu ve Yamacın güzelliğini görmek ilk başlarda bir armağan ve kurtuluş manzarası gibiydi.

      O sırada, Yamacın diğer tarafına inmeye, Büyük Hiçliğe, yani kesin bir ölüme gitmeye yine hazırdı. Yanındaki atı yeri eşeledi ve nalları boş platformda sesler çıkardı. Stara uzanıp atını sakinleştirmek için yelesini okşadı. Bu at onun kurtuluşu, oradan gidebileceği bileti olacaktı; Büyük Hiçlik’te öncekinden çok daha farklı bir biçimde geriye dönecekti.

      “Komutanımızdan bu ziyaretle ilgili emir aldığımı hatırlamıyorum,” dedi askerlerden biri otoriter bir sesle.

      Stara ondan söz ettiklerini bildiğinden, kıpırdamadan durmaya devam etti.

      “O halde, komutanınızla ve… Kuzenim kralla kendim konuşurum,” dedi Fithe kendinden emin bir sesle. Stara’nın yanında dururken, her zamankinden daha kendine güvenen bir ses tonuyla konuşuyordu.

      Stara onun yalan söylediğini ve kendisini onun için tehlikeye attığını biliyordu; bu yüzden, ona sonsuza dek minnettar kalacaktı. Fithe sözünü tutarak ve dediği gibi onun Yamaç’tan ayrılabilmesi için yapabildiği her şeyi yaparak, ona oradan gidip sevdiği erkeği, Reece’i bulabilmesi için bir şans vererek onu şaşırtmıştı.

      Reece. Stara onu düşündükçe yüreği sızlıyordu. Gitmek güvenli olsa da olmasa da oradan gidecek, Büyük Hiçliği ve okyanusları aşacak, dünyanın öteki ucuna varacaktı. Hem de sadece onu ne kadar sevdiğini söyleyebilme şansı uğruna.

      Stara Fithe’yi tehlikeye atmaktan hiç hoşlanmasa da buna ihtiyacı vardı. Sevdiği adamı bulabilmek için her şeyi tehlikeye atması gerekiyordu. Yamaç ne kadar muhteşem, bolluk içinde ve güvenli olursa olsun, Reece’e kavuşana dek orada bekleyemezdi.

      Platformun demir kapıları gıcırdayarak açıldı ve Fithe koluna girip ona yol gösterdi. Stara başlığını iyice aşağı indirip suratını gizledi. Ahşap platformdan Yamacın tepesindeki taş alan indiler. Uğuldayan bir rüzgâr dengesini bozacak kadar sert esiyordu. Stara atının yelesini kavradı ve o engin alanı görünce, yapacağı çılgınlık kalbinin daha da hızlı atmasına neden oldu.

      “Başını önüne eğ ve bağlığını indir,” diye fısıldadı Fithe telaşla. “Seni görürlerse v bir kız olduğunu anlarlarsa burada olmaman gerektiğini bilirler. Seni geri yollarlar. Yamacın en kenarına varana dek bekle. Orada seni diğer tarafa indirecek bir başka platform bekliyor. Seni alacak… Sadece seni.”

      İkisi birlikte geniş taş alanda şövalyelerin yanından hızla geçerken, Stara kesik kesik nefes almaya başladı. Başını eğdi ve yanlarından geçen askerlerin meraklı gözlerine görünmemeye çalıştı.

      En sonunda, durdular ve Fithe fısıldadı:

      “Tamam, başını kaldırabilirsin.”

      Tara başlığını kalırdı; saçları ter içinde kalmıştı. Bunu yaparken, iki şey onu büyüledi: O harikulade çöl sabahında iki tane kocaman ve güzel güneş yükseliyordu. Gökyüzü pembenin ve morun milyonlarca tonuna boyanmıştı. Sanki dünya yeniden doğuyordu.

      Karşısına bakınca, dünyanın sonuna dek uzanıyormuş gibi gözüken Büyük Hiçliği gördü. Uzakta o dönüp duran Kum Duvarı vardı. Stara elinde olmadan doğrudan aşağı baktı. Yükseklik korkusu gerilemesine neden olmuştu, ama bunu yapar yapmaz pişman oldu.

      Aşağıya bakınca, Yamacın dibine kadar uzanan dik uçurumu gördü. Karşısındaysa onu bekleyen boş bir

Скачать книгу