Bir Adım Geriden. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль страница 26

Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

koymuş olmalı, diye geçirdi içinden. İçeride yitirmekten korktuğu bir şey mi var acaba?

      Wallander plastik eldivenleri eline geçirip kilidi dikkatle açtı, sonra da depo bölümünün ışığını yakıp çevresine bakındı. Bir depoda olabilecek her türlü eşya Svedberg’in deposunda da vardı. Depoyu baştan sona incelemesi bir saatini almıştı. Olağan dışı bir şey bulamadı. Sonunda yerinde doğrulup bir kez daha baktı. Pahalı bir teleskop gibi orada mutlaka olması gerektiğine inandığı bir şeyi arıyordu gözleri ama ne yazık ki yoktu. Bodrum katından dışarı çıkıp kapıyı kilitledi.

      Gün ışığına geri dönmüştü. Çok susadığından ana meydanın güneyindeki kafeye gidip maden suyuyla kahve içti. Çörek almamak için elinden geleni yaptı ama iradesine yenilip bir de çörek yedi.

      Yarım saatten daha kısa bir süre içinde Svedberg’in evinin kapısına geri gelmişti. İçeride ölümcül bir sessizlik vardı. Wallander içeri girmeden önce soluğunu tuttu. Her zamanki gibi kapı polis kordonu altına alınmıştı. Kordonu hafifçe kaldırdı, cebinden evin anahtarını çıkarıp kapıyı açtı ve içeri girdi. Girer girmez de caddeden gelen beton karıştırıcının sesini duydu. Oturma odasına gitti, istemeyerek Svedberg’in cesedinin yattığı noktaya baktı, sonra da penceyere yaklaştı. Beton karıştırıcı binaların arasındaydı. İnşaat malzemeleri büyük bir kamyondan yere indiriliyordu. Birden aklına bir şey geldi. Evden dışarı çıkıp sokağa çıktı. Gömleğini çıkarmış orta yaşlı bir adam karıştırıcının içine su katıyordu. Başıyla Wallander’i selamladı. Wallander onun ânında kendisinin polis olduğunu anladığını fark etti.

      “Orada olanlar korkunç,” diye bağırdı adam karıştırıcının sesini bastırmak istercesine.

      “Konuşmalıyız,” diye bağırdı Wallander.

      Adam gölgede sigara içen daha genç bir işçiye seslendi. Genç yanlarına gelip adamın elinden hortumu aldı. Sonra Wallander’le birlikte daha sessiz olan yan köşeye gittiler.

      “Neler olduğunu biliyor musun?” diye sordu Wallander işçiye.

      “Svedberg adında bir polis öldürülmüş.”

      “Evet doğru. Burada ne zamandan beri çalışıyorsun? İnşaat yeni başlamış gibi?”

      “Pazartesi başladık. Binanın girişini yeniliyoruz.”

      “Karıştırıcıyı kullanmaya ne zaman başladınız?”

      İşçi düşündü. “Salı olmalı,” dedi. “Sabah on bir sularında.”

      “O günden beri de çalışıyor mu?”

      “Çalışıyor sayılır. Sabah yediden beşe dek çalıştırıyoruz. Bazen biraz daha fazla da çalışabiliyor.”

      “İnşaat başladığından beri karıştırıcı hep burada mı?”

      “Evet.”

      “O hâlde binaya giren ve çıkanları net olarak gördün demek.”

      İşçi birden Wallander’in sorusunun ciddiyetini kavrayınca yüzünde çok ciddi bir ifade oluştu.

      “Burada oturanları herhâlde tanımıyorsun,” dedi Wallander. “Ama bazılarını bir kereden fazla görmüş olmalısın.”

      “Polis memurunun nasıl biri olduğunu bilmiyorum, eğer bunu sormak istiyorsanız.”

      Bu Wallander’in aklına gelmemişti.

      “Şimdi bir arkadaşımı arayıp onun fotoğrafını getirmesini söyleyeceğim,” dedi. “Adın ne senin?”

      “Nils Linnman, televizyonda şu belgesel programları yapan adamın adı gibi.”

      Wallander elbette Nils Linnman’ı çok iyi tanıyordu. Aslında onu herkes tanırdı.

      “Burada çalıştığın süre içinde olağan dışı bir şey gözüne ilişti mi?” diye sordu Wallander, bir an önce bir ipucu bulma umuduyla.

      “Ne demek istiyorsunuz?”

      “Oldukça tedirgin görünen biri ya da çok acelesi varmış gibi koşar adımlarla yürüyen biri gibi. Bazen insan gördüğü bir şey karşısında tedirgin olur ya, onun gibi bir şey işte.”

      Linnman düşünceye daldı. Wallander bekledi. Yine tuvalete gitmesi gerekiyordu.

      “Hayır,” dedi sonunda Linnman. “Hatırlamıyorum ama Robban bir şeyler görmüş olabilir.”

      “Robban mı?”

      “Benim yerime karıştırıcının başına geçen genç, ama pek sanmıyorum. Onun için varsa yoksa motosiklet, başka bir şeyle ilgilendiği yok.”

      “Bir de ona soralım,” dedi Wallander. “Bu arada aklına bir şey gelirse lütfen hemen beni ara.”

      Wallander cebinden kartını çıkarıp uzattı, Linnman kartı iş tulumunun cebine attı.

      “Robban’ı göndereyim.”

      Robban’la görüşmesi kısa sürmüştü. Gerçek adı Robert Tarn-berg’di ve o binada birinin öldürüldüğünü laf arasında duymuştu. Garip bir şey dikkatini çekmemişti. Wallander karşıdan karşıya bir fil geçse onun da farkında olmayacak, diye içinden geçirdiği için ona kartını vermeye gerek duymadı. En azından kimsenin silah sesini neden duymadığına ilişkin tatmin edici bir yanıt vardı artık elinde.

      Mutfağa gidip emniyeti aradı. Emniyette yalnızca Höglund vardı. Wallander inşaat işçilerine göstermek için Svedberg’in bir fotoğrafını alıp gelmesini istedi ondan.

      “Orada elinde Svedberg’in fotoğrafı kapı kapı dolaşan polislerimiz var,” dedi Höglund.

      “Ama işçilerle görüşmedikleri anlaşılıyor.”

      Wallander hole çıktı, sonra durup, konuyla ilgisi olmayan düşüncelerden kendini arındırmaya çalıştı. Yıllar önce Wallander, Malmö’den Ystad’a taşındığında Rydberg ona şu öğüdü vermişti: Tüm dış etkenlerden kendini yavaş yavaş soyutla. Katil her zaman arkasında ipucu bırakır, bir şekilde görmeye çalış.

      Wallander ön kapıyı açar açmaz en azından bir ayrıntının doğru olmadığını gördü. Holdeki aynanın hemen altındaki sepette bir yığın gazete vardı, Svedberg’in abone olduğu yerel gazetelerden Ystad Allehanda’ydı bunlar. Ancak en azından birinin orada olması gerektiği hâlde, posta deliğinin altında tek bir gazete bile yoktu. Aradan iki ya da üç gün geçmişti. Belki de biri yerdeki gazeteleri toplamıştı. Mutfağa gidince çarşamba ve perşembe günlerinin gazetelerinin tezgâhın üstünde olduğunu gördü. Cumanın gazetesiyse masanın üstünde duruyordu.

      Wallander cep telefonundan Nyberg’i aradı. Nyberg hemen telefona yanıt verdi, Wallander konuşmasına beton karıştırıcıdan başladı. Nyberg’in sesi kuşku doluydu.

      “Ses

Скачать книгу