Bir Adım Geriden. Хеннинг Манкелль

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль страница 23

Bir Adım Geriden - Хеннинг Манкелль Kurt Wallander

Скачать книгу

verelim?”

      “Çok yakından ateş edilmiş. Cinayet aletini bulduk. Bu bilgiyi saklamanın bir gereği var mı?”

      “Yok,” dedi Wallander ve arkadaşlarına baktı. Kimse buna karşı çıkmamıştı.

      Holgersson ayağa kalktı. “Senin de orada olmanı istiyorum,” dedi. “Aslında hepiniz olsanız iyi olur. Hem meslektaşımız hem de bir dostumuz öldürüldü.”

      Basın toplantısından on beş dakika önce buluşmaya karar verdiler.

      Holgersson toplantı odasından ayrıldı. Kapı kapanınca mum söndü. Höglund mumu yeniden yaktı. Bildikleri şeylerin üstünden bir kez daha geçtiler ve iş bölümü yaptılar. Tekrar çalışma havasına girmişlerdi. İşleri bitmek üzereydi, Martinson bir konuya daha parmak bastı.

      “Gençlerin şimdilik bir kenara bırakılıp bırakılmaması konusunda bir karar vermemiz gerekiyor.”

      Wallander bu konuda kararsızdı ama son kararı kendisinin vermesi gerektiğini de biliyordu.

      “Şimdilik o konuyu bir kenara bırakalım,” dedi. “En azından birkaç gün. Svedberg olağanüstü sorular sormamışsa gençlerin aileleriyle yeniden görüşürüz.”

      Saat dokuzu çeyrek geçiyordu. Wallander bir fincan kahve alıp odasına gitti. Masanın üstünden bir not defteri alıp ilk sayfaya Svedberg diye yazdı. Hemen altına da bir çarpı işareti koydu. Daha ileriye gidemedi. O gece aklına gelen tüm düşünceleri kâğıda dökmek istiyordu ama başaramamıştı. Kalemi bırakıp pencereye doğru gitti. Ağustos sabahı güneşli ve sıcaktı. Bu olayda bazı taşların yerine oturmadığına ilişkin o duyguyu yeniden hissetti. Nyberg eve hırsızlık süsü verildiğini düşünüyordu. Öyleyse bu süsü kim, neden vermişti?

      Telefon rehberinden Sture Björklund’un numarasını bulup çevirdi. Telefon çalıyordu.

      “Başınız sağ olsun,” dedi Wallander.

      Sture Björklund’un sesi mesafeli ve soğuktu.

      “Sizin de. Büyük olasılıkla kuzenimi benden daha iyi tanıyordunuz. Ylva bu sabah saat altıda telefon edip olanları anlattı.”

      “Ne yazık ki bu olay basında geniş yer alacak,” dedi Wallander.

      “Biliyorum. Ailemizde ikinci cinayet bu.”

      “Öyle mi?”

      “Evet, ilki 1847’de, daha doğru söylemem gerekirse 12 Nisan 1847’de Karl Evert’in büyük-büyük-büyük amcası, Eslöv dışında bir yerlerde baltayla öldürülmüş. Katil Brun adında ordudan atılan eski bir askermiş. Cinayeti para için işlemiş. O zamanlar ailemiz çok varlıklıymış.”

      “Sonra neler olmuş?” diye sordu Wallander sabırsızlığını gizlemeye çalışarak.

      “Polis, belki o dönemler için polis yerine şerif demem gerek, her neyse yardımcısıyla birlikte cinayetten birkaç gün sonra yoğun bir çalışma sonucu Danimarka’ya kaçmakta olan Brun’u yakalamış. Ölüme mahkûm edilmiş. Birinci Oskar kral olunca selefi On Beşinci Charles’ın kaldırdığı idam cezasını tekrar yürürlüğe koymuş ve tahta çıkar çıkmaz on dört tutukluyu idam ettirmiş. Brun’un da Malmö dışında bir yerde boynu kesilmiş.”

      “Ne garip bir durum.”

      “Birkaç yıl önce atalarımızla ilgili bazı araştırmalar yapmıştım. Brun olayıyla Elsöv’deki cinayeti zaten biliyordum.”

      “Eğer sizin için bir sakıncası yoksa en kısa zamanda gelip sizinle görüşmek istiyorum.”

      Sture Björklund hemen savunmaya geçmişti.

      “Ne hakkında?”

      “Karl Evert hakkında.” Svedberg’in ilk adını kullanmak Wallander’e çok tuhaf gelmişti.

      “Onu doğru dürüst tanımıyordum ki. Ayrıca bugün öğleden sonra Kopenhag’a gideceğim.”

      “Bu çok acil ve inanın bana, fazla zamanınızı almayacak.”

      Telefonun diğer ucundaki adamdan ses çıkmadı. Wallander bekledi.

      “Kaçta?”

      “Öğleden sonra iki iyi mi?”

      “Kopenhag’a telefon edip bugün gelemeyeceğimi bildireyim.”

      Sture Björklund, Wallander’e adresi verdi. Evi kolay bulacağını tahmin etti.

      Telefon konuşmasından sonra Wallander olayın bir özetini çıkarmak için yarım saat uğraştı. Svedberg’i yerde yatarken ilk gördüğünde hissettiği o duygunun nereden kaynaklandığını anlamaya çalışıyordu. Nyberg’i de tedirgin eden aynı duyguydu. Bu işte bir terslik vardı. Wallander meslektaşlarından birinin cesediyle karşılaşınca insanın bu tür anlaşılması güç tepkiler vermesinin doğal olabileceğini düşündü. Yine de kendisini alabildiğine tedirgin eden duygunun kaynağını araştırmayı sürdürüyordu.

      Saat on gibi kahve almak için dışarı çıktı. Kantin doluydu. Herkes şaşkındı. Wallander bir iki trafik polisiyle sohbet edip bir süre kantinde oyalandı. Sonra odasına dönüp Nyberg’i cep telefonundan aradı.

      “Neredesin?” diye sordu Wallander.

      “Nerede olabilirim?” diye karşılık verdi ters bir sesle Nyberg. “Hâlâ Svedberg’in evindeyim.”

      “Oralarda bir teleskop gözüne ilişti mi?”

      “Hayır.”

      “Başka bir şey var mı?”

      “Av tüfeğinin üstünde birçok parmak izi bulduk. İnceliyoruz.”

      “Bunların veri tabanında olmasını umalım, o hâlde.”

      “Evet.”

      “Hedeskoga’nın dışında oturan Svedberg’in diğer kuzeniyle görüşmeye gidiyorum. Sonra daha fazla inceleme yapmak için Svedberg’in evine geleceğim.”

      “Sen geldiğinde bizim işimiz bitmiş olur herhâlde. Basın toplantısına ben de katılmak istiyorum.”

      Wallander, Nyberg’in daha önce herhangi bir basın toplantısına katıldığını hatırlamıyordu. Belki Nyberg bu şekilde ne denli üzgün olduğunu ifade ediyor, diye geçirdi içinden. Wallander duygulanmıştı.

      “Anahtarları buldunuz mu?” diye sordu kısa bir süre sonra.

      “Araba anahtarlarıyla bodrumdaki deponun anahtarı var.”

      “Tavan arasında bir şey yok mu?”

      “Depo olarak tavan arasını değil bodrumu kullanmış. Basın toplantısına geldiğimde anahtarları veririm.”

      Wallander telefonu kapatıp Martinson’un

Скачать книгу