Çöküş. Steve Taylor

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çöküş - Steve Taylor страница 22

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Çöküş - Steve Taylor

Скачать книгу

dua ediyor ve kurban veriyorlardı. Ancak dinleri aynı zamanda “hiloteistti” çünkü tanrının her yerde olduğuna inanıyorlardı. Ronald Wrights’ın deyişiyle, İnkalar için “dünya kutsal kayalar, kaynaklar ve zirvelerden (wak’a) oluşan bir canlıydı. Bunlar yaradana ait tapınaklardı.”207

Amerikan Yerlileri – Genel Özellikleri

      Bu ilginç topluluklara oldukça uzun yer verdim çünkü genel bir anacıl kültürün arasına dağılmış küçük atacıl örnekler olduklarını hatırlamamız önemli. DeMeo’nun da ifade ettiği gibi, “bu öbeklerin her biri genel bir barışsever anacıl kültür ortasında kalmış küçük atacıl topluluklardı.”208 Yerli kabilelerin büyük çoğunluğu barışsever, demokratik ve ataerkillikten uzaktı. Alvin M. Josephy’nin sözleriyle, Kaliforniya Yerlileri ve (farklı dilleri konuşan çok sayıda kabileden oluşan) New Meksiko’nun Puebloları gibi topluluklar “dünya üzerindeki en barışsever insanlardı.”209 Bölge çok fazla göç almış olmasına rağmen, Amerikan Yerlilerinin ikamet ettiği binlerce yıl boyunca Kaliforniya’da savaş yaşandığına dair hiçbir arkeolojik kanıt bulunmadı. Bazı Amerikan Yerlileri günümüzde son derece elverişsiz çevresel koşullarda yaşıyorlar. Ancak buna rağmen son derece barışsever ve eşitlikçiler. Kuzey Kutup Bölgesi’nde yaşayan Eskimolar ise çok az savaşıyorlar -daha önce de belirttiğimiz gibi çatışmaları törenselleştiriyor, örneğin şarkı söyleme yarışmaları düzenliyorlar. Service’in yazdıklarına göre, Tierra del Fuego’nun çorak adalarında yaşayan Yahgan Yerlileri de benzer bir şekilde “kesinlikle savaşmıyorlar.”210 Birkaç atacıl kültür dışında, yerlilerin yaşadığı köylerde asla savunma amaçlı binalar inşa edilmiyor ya da köyler erişilmez noktalara kurulmuyor. Antropolog A. E. Hoebel ise Kuzey Amerika Yerlileri için genel olarak şunları söylüyor: “Asabiyetlerini başkalarına zarar vermeyecek şekilde dışa vuruyorlar: idman ve spor yaparak ya da eğlenerek. Ayrıca bir grup kendi istediğini diğerlerine onları zorlayarak değil ikna ederek usulca yaptırıyor.”211

      Elbette bu insanların tamamen barışsever olduğunu iddia etmiyorum. Zaman zaman komşu kabilelerle çatışma yaşanıyor ve sorunlar çarpışma ve akınların düzenlenmesine yol açıyordu. Ancak Ova Yerlilerinin sürekli savaşmasıyla kıyaslandığında bunların hiç önemi yok. Genel olarak savaşlarda daha az kan döküldüğü ve daha az ölüm olduğu neredeyse kesin. Aslında yerlilerin düzenledikleri muharebelere savaş demek ne kadar doğru olur orası da oldukça şüpheli. Bu kavramı kullansak bile en azından yerli “savaşlarının” Sahra-Asyalılarınkinden (elbette İnka ve Azteklerinkinden de) tamamen farklı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. İki grup askerin karşılıklı saf tutup bir taraf çok fazla kayıp verip teslim olmak zorunda kalana dek birbirine saldırıp ateş ettiği “savaş” sahneleri, yerlilerin çarpışmalarında kesinlikle yoktu. Savaşın amacı başka halkları alt etmek ve egemenlik altına almak değildi. Uzun muharebeler, kuşatmalar, fetihler ve çok sayıda ölüm yoktu. “Savaşlar” (Ova Yerlilerinde olduğu gibi) sık sık yaşansa bile düşük yoğunluklu ve kısa akınlar şeklinde gerçekleşiyordu.212

      İster göçebe avcı-toplayıcılar ister yerleşik düzene geçmiş olsunlar, Amerikan Yerlilerinin büyük çoğunluğu aynı zamanda eşitlikçiydi de. Eşitsizlik bireylerin servet, iktidar ve mevki sahibi olmak istemesinden kaynaklanır. İnsanlar bu amaç uğruna devamlı mücadele verirler -bunun en belirgin şekli, Sahra-Asyalıların kapitalist toplumlarında çokça yaygın olan rekabet duygusudur. Mücadele ve rekabetin sonunda bazı insanlar diğerlerinden daha fazla servet, iktidar ve mevki sahibi olur. Ancak Amerikan Yerlilerinin böyle bir servet ve iktidar tutkusu yok. Toprak ve diğer mülkler genellikle ortaklaşa kullanılıyor. Toplumun çıkarları her zaman bireylerinkinden önce geliyor. Hayırseverlik ve paylaşmak her şeyden üstün tutuluyor. Nüfusun geri kalanı rıza göstermemesine rağmen yine de kendi istediğini yapmakta ısrar eden güçlü ve baskıcı yöneticiler yok. Tam aksine her birey karar alma mekanizmalarına katılıyor ve böylece iktidar eşit bir şekilde bölüştürülüyor. Örneğin Josephy’nin Hopi Yerlileri hakkında yazdığı gibi, “Kasabalarının hiçbirinde toplumsal sınıflar ya da servet eşitsizliği yok; herkes, hatta din bilginleri bile ortaklaşa çalışıp ürettiklerini paylaşıyorlar.”213 Ya da bir Britanya subayının 18. yüzyılda Çeroki Yerlilerinden bahsederken pek de onaylamayarak dile getirdiği gibi, “Kanunları ya da birbirlerini tahakküm altına almak gibi bir alışkanlıkları yok… En zavallıları bile kendilerini en değerlileriyle eş değerde tutuyor… Herkes kendisini bilge zannediyor.”214

      Amerikan Yerlileri arasında, aynen diğer eşitlikçi toplumlarda olduğu gibi, cömertlik ahlaki bir zorunluluk, her türlü hırs ve bencillik ise suç olarak kabul ediliyordu. Kabile şefleri “sosyal güvenlik” görevlileri gibi çalışıyor, hasta ve muhtaç durumdakilere ya kendi birikimlerinden ya da başkalarının katkı ve bağışlarından kaynak aktarıyorlardı.215 Bu yüzden şefler, kabilenin diğer üyelerinden daha zengin olamıyordu; hatta fakir olmaları daha makbuldü. Örneğin Asiniboyin Yerlileri şeflerine cömert oldukları ölçüde değer veriyor, sorumluluklarını suistimal edenler görevden alınıyordu.216

      Hatta birçok örneğe dayanarak, eşitlikçiliğin yerlilerin ideolojisi olduğu sonucuna bile varabiliriz. Pek çok Amerikan Yerlisi bizim “bireysel haklar” dediğimiz kavramın fazlasıyla bilincindeydi. Colin Taylor’ın da belirttiği gibi, İrokualar ve Algonkinlerin en temel ilkelerinden biri “bireysel hakları vurguluyor ve tanımlıyordu, böylece bireylerin kendi kararını vermesi ve toplu kararların bütün katılımcıların mutabakata varması koşuluyla alınması sağlanıyordu.”217 Jean Briggs ise Utku Eskimoları hakkında şunları söylüyor:

      Utkuların -aynen diğer Eskimo kabileleri gibi- yetkisi tek bir bireyinkini aşan resmî liderleri yok. Ayrıca düşünce ve eylem özgürlüğünü doğal bir hak olarak gördükleri için onlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen her kim olursa olsun ona şüpheyle yaklaşmaya başlıyorlar.218

      Pek çok insan demokrasinin Antik Yunan’da doğduğuna inanır. Ancak Yunanlılar demokrasi hakkında çok “istisnai” bir fikre sahip olsalar da -kölelik ve kadınların acımasızca baskı altında tutulması gibi-Batı demokrasisinin aslında Amerikan Yerlilerinden geldiğini söylemek daha doğru olur. Amerikan anayasasında görülen herkesin eşit haklara sahip olduğu hiyerarşik olmayan bir toplum öngörüsü, büyük oranda Amerikan Yerlilerinden esinlenmişti; ne de olsa böyle bir anlayış o dönemde Avrupa’ya çok yabancıydı. Nitekim Amerika’nın kurucu babaları -özellikle de Thomas Jefferson ve Benjamin Franklin- hatıratlarında İrokuaların kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiş ve seçilmiş temsilcilerden oluşan demokratik yönetim biçimlerinden etkilendiklerini itiraf etmişti.219 Federal sistem de büyük oranda İrokuaların Yerli Halkları Ligi’nden ilham alınarak düzenlendi -altı farklı kabilenin lideri, 1744’te Benjamin Franklin’in de hazır bulunduğu sırada bir antlaşma imzalarken bu fikri Avrupalılara tavsiye etmişti.220 Lig’in titizlikle kazırlanmış anayasa ve kanunları vardı. Liderler bu kuralları özümsüyor ve sözlü olarak nesilden nesile aktarıyordu. Amerika’nın

Скачать книгу


<p>207</p>

Wright, 1992, s. 69.

<p>208</p>

DeMeo, 1998, s. 375.

<p>209</p>

Josephy, 1975, s. 37.

<p>210</p>

Service, 1978, s. 42.

<p>211</p>

Fromm, 1974, s. 151 içinde.

<p>212</p>

Josephy, 1975.

<p>213</p>

ibid., p.166.

<p>214</p>

Wright, 1992, s. 74 içinde.

<p>215</p>

Boehm, 1999.

<p>216</p>

a.g.e.

<p>217</p>

Taylor, 1991, s. 227.

<p>218</p>

Briggs, 1970, s. 42.

<p>219</p>

Jaimes Guerrero, 2000; Wright, 1992.

<p>220</p>

Wright, 1992.