Entelektüelin kutsal kitabı. David S. Kidder

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Entelektüelin kutsal kitabı - David S. Kidder страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Entelektüelin kutsal kitabı - David S. Kidder

Скачать книгу

bölümünde de anlatıldığı gibi insanın masumiyetini kaybedişinin uzun ve ayrıntılı bir temsilidir. İngilizce’deki en güzel epik şiir sayılan Milton’ın başyapıtı, yalnızca Batı edebiyatında bir dönüm noktası olması bakımından değil, aynı zamanda Reform’un da etkileyici eserlerinden biri olması bakımından önemlidir.

      Kayıp Cennet, vurgulu hecelerin vurgusuz heceleri takip ettiği onlu hece ölçüsüyle yazılmış, uyaksız bir şiirdir. Shakespeare de oyunlarının çoğunu bu şekilde kaleme almış, ama Milton bu yapının olasılıklarını ve uygulamalarını önemli ölçüde genişletmiştir. Aynı zamanda, Homeros ve diğer klasik dönem şairlerinin epiklerinde sıkça kullandıkları uzun, karmaşık bir teşbih türü olan destansı benzetmeden de epeyce faydalanmıştır.

      Kayıp Cennet, Şeytan ve diğer düşmüş meleklerin Tanrı’ya karşı gelerek Cennet’teki savaşı kaybetmeleriyle başlar. Ceza olarak Tanrı onları cehenneme gönderir. İntikam arzusuyla yanıp tutuşan Şeytan ve yandaşları, Tanrı’nın yaratırken en çok değer verdiği insanı baştan çıkarmaya karar verirler. Şeytan cehennemden sıvışarak gizlice Cennet’e girer. Kendisini karakurbağası olarak gösteren Şeytan, Âdem ve Havva uyurken Havva’nın kulağına fısıldayarak memnuniyetsizlik tohumları eker. Şeytan’ın planının farkında olan Tanrı, Rafael adlı meleği Âdem’i uyarması için gönderir. Cennet’e geri döndüğü zaman Şeytan, Havva’nın tek başına çalışmak için Âdem’den izin kopardığını görür. Bu kez bir yılan kılığına girip pohpohlama ve kurnazlıkla Havva’yı Tanrı’ya karşı gelip Bilgi Ağacı’nın meyvesini yemesi için ikna eder. Havva’nın bu davranışını öğrenen Âdem çaresizliğe kapılır. Ancak Havva’sız Cennet’te yaşamaktansa Havva’ya katılıp sürülmeyi tercih ederek bilinçli olarak meyveyi yemeye karar verir. Yanlarına gelen Başmelek Mikail’in insanlığı bekleyen kötü talihi Âdem’e göstermesinden sonra, Âdem ile Havva “el ele,” gözyaşları içinde, “dalgın adımlarla ve yavaşça,” cenneti terk ederler.

      Kötü adamlar çoğunlukla edebi çalışmaların en ilginç karakterleridir, Kayıp Cennet’te de durum böyledir. Şeytan en karmaşık, gerçekçi ve etkileyici karakterdir. İleri görüşlü, liderlik ve hitabet becerileri sergileyen, ama bu niteliklerini gururu adına, bencilce amaçlar için kullanan bir anti-kahramandır. Ayrıca Şeytan kötülük yaparken bilinçsiz değildir, kendisinin farkındadır, Tanrı’nın onu sürdüğünü bildiğinden eziyet çekmektedir. Sonunda Şeytan trajik bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar ve bu yorum, kimilerinin Milton’ı Şeytan’a çok fazla sempati duymakla suçlanmasına sebep olmuştur.

EK BİLGİLER:

      1. Milton, muhtemelen glokom hastalığından kör oldu ve 1654 yılıyla beraber yazılarını asistanına yazdırması gerekti.

      2. Kayıp Cennet’ten sonra Milton, Yeni Ahit’te yer alan ve İsa’nın çölde geçirdiği kırk günde Şeytan ile yüzleşmesini anlatan hikâyeyi yeniden yorumlayan Kazanılmış Cennet’i (1671) kaleme aldı.

      Milo Venüs’ü

      Tüm zamanların en ünlü heykellerinden biri olan Milo Venüs’ü (Venus de Milo), ismini 1820 yılında bir köylü tarafından Milos adlı Yunan adasında bulunmasından alır. Türk yetkililerin el koyduğu eser, nihayet bir Fransız donanma görevlisine satılmıştır. Eser 1821’de XVIII. Louis’ye sunulmuş ve o da eseri halen sergilemekte olan Paris’teki Louvre Müzesi’ne bağışlamıştır.

      İki yüz üç santimetre boyundaki heykel, Paros adlı Yunan adasından çıkarılan mermerden yapılmıştır. Teması, Romalıların Venüs olarak bildiği Yunan Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’tir. Heykelin yakınlarında, elinde bir elma tutan yontma bir kol bulunmuştur. Pek çok bilim insanı bu kolun esasında heykele ait olduğuna inanıyor. Efsaneye göre Truvalı Paris, Venüs’ü dünyadaki en güzel kadın seçerek ona altın bir elma vermiştir.

      Heykelin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı pek çok tartışmaya konu olmuştur. Başlangıçta Louvre’daki yetkililer eserin muhtemelen Phidias veya Praxiteles tarafından yapılmış bir klasik dönem (MÖ V. veya IV. yüzyıl) eseri olduğunu açıkladılar. Ancak heykelin üzerinde bulunduğu kaide, heykeltıraşın Antakyalı Alexandros olduğuna işaret eder ve bu koloni daha sonraları, Helenistik dönemde kurulmuştur. Müze yetkilileri nihayet heykelin Helenistik döneme ait olduğunu kabul etmişse de eser hâlâ isimsiz bir sanatçıya ait olarak gösterilmektedir.

      Milo Venüs’ü keşfedildiğinden bu yana dünya çapında büyük bir hayranlık uyandırmıştır. İngiliz oyun yazarı Oscar Wilde, heykelin alçı bir kopyasını sipariş eden ve Paris’ten gelen kopyanın kolları olmadığını görünce trenyolu şirketine dava açan bir adamın hikâyesini anlatır. Wilde’ı olaydan daha çok şaşırtansa adamın davayı kazanması olmuştur.

EK BİLGİLER:

      1. Bavyera Prensi I. Ludwig, heykelin, 1817’de Milos’ta satın almış olduğu arazide bulunduğu konusunda ısrarcı olmuş ve kendisine verilmesini talep etmiştir.

      2. Milo Venüs’ü 1964’te Japonya’da sergilenmiş ve bir buçuk milyondan fazla ziyaretçi, yürüyen bir platform üzerinden heykeli seyretmiştir.

      Sera Etkisi

      Sera etkisi ifadesi farklı iki bilimsel olguyu tanımlamak için kullanılabilir. İlki, atmosferin ısının uzaya dönmesini engellemesine olanak tanıyan tamamıyla doğal bir süreçtir. Bu, yeryüzündeki ortalama yüzey sıcaklığının 15,5 santigrat gibi elverişli bir derecede kalmasını sağlayan mekanizmadır.

      Güneş enerjisi gezegenin yüzeyine eriştiğinde bir kısmı emilir ve yeri ısıtır, bir kısmı ise uzaya geri yansır. Topluca sera gazları olarak bilinen atmosferdeki su buharı, karbondioksit, metan ve diğer gazlar, yansıyan enerjinin bir kısmını seralardaki cam panellerin yaptığı gibi içeride tutar. Sera etkisi olmasaydı yeryüzü o kadar soğuk olurdu ki üzerinde yaşam mümkün olmazdı.

      Sera etkisi ifadesi, sera gazlarında geçen yüzyıl boyunca görülen ve küresel ısınmaya muhtemelen katkısı olan artış için de kullanılır. Ulusal Bilimler Akademisi’ne göre, yeryüzünün yüzey sıcaklığı son yüzyıl içinde özellikle 1980’den itibaren bariz denebilecek bir artış göstererek bir derece yükseldi. 1998 yılı en sıcak yıl olarak kayıtlara geçti. Aynı dönemde, ısıyı tuttukları kanıtlanmış olan sera gazları inanılmaz bir şekilde arttı. Atmosferdeki karbondioksit oranı Sanayi Devrimi öncesinden bu yana % 30 oranında artış göstermiş ve metan seviyesi iki katından fazlasına çıkmıştır.

      Belki de en önemlisi, atmosferde artık daha fazla su olmasıdır. Kutuptaki buz kütleleri eridiği için deniz seviyesi on ila yirmi santim arasında yükselmiş, dünya genelinde yağış miktarı % 1 oranında artmıştır. Bu bir kısırdöngü yaratabilir. Atmosferde daha fazla su olması yüzeyde daha fazla ısının tutulması demektir. Yüzey daha çok ısındıkça buz kütleleri daha hızlı eriyecek, okyanuslardaki su miktarıyla beraber atmosferdeki su buharı miktarı da artacak ve bu da yüzeyin daha da sıcak olması, buz kütlelerinin daha da hızlı erimesi anlamına gelecektir.

EK BİLGİLER:

      1. Çevre Koruma Kurumu’ndan bilim insanları, küresel yüzey sıcaklığının gelecek elli yılda

Скачать книгу