Entelektüelin kutsal kitabı - modern kültür. David S. Kidder

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Entelektüelin kutsal kitabı - modern kültür - David S. Kidder страница 13

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Entelektüelin kutsal kitabı - modern kültür - David S. Kidder

Скачать книгу

olduğunu sanmıştı. İngiliz başbakan son dönemlerde hangi konularla ilgilendiğini sordu. Berlin şöyle yanıtladı: “Bilmiyorum. Ama sanırım yeni eserimin ismi ‘A White Christmas’ olabilir.”

      The Jazz Singer (1927)

      “Bir dakika, bir dakika, daha hiçbir şey duymadın!”

—Al Jolson, Jack Robin rolünde

      Bu sözlerle aktör Al Jolson (1886–1950), bir Hollywood filmine ilk kez sekronik bir konuşma eklemiş, sesli filmler döneminin henüz başlangıcında sessiz sinemanın sonunu işaret etmiş oluyordu.

      Senkron sesler daha önce kısa filmlerde kullanılmış, senkron olmayan sesler ise film müziği olarak değerlendirilmişti. Ne var ki daha önce hiçbir aktörün görüntüsü ile konuşması bir sinema filminde senkronize edilmemişti.

      Alan Crosland (1894–1936) tarafından yönetilen bu film, 6 Ekim 1927 tarihinde Los Angeles’ta gösterildi. Film büyük bir ilgi uyandırmıştı. Çığır açan Vitaphone ses sistemini geliştiren Warner Bros, bu filmle, o tarihe dek elde edebildiği en büyük gişe hasılatını yaptı.

      Filmin başarısı film sanayisinde bir devrime yol açtı. Hollywood kullandığı eski teknikleri değiştirmeye zorlanıyordu. Artık yukarıdan sarkan mikrofonların bulunduğu sessiz stüdyoların yapılması gerekiyordu. Kameranın, kamera operatörünün, sinematografın ve yönetmenin içinde olacağı ses geçirmez kutular hazırlanacaktı. Sinema salonlarında, ses yükseltici ve hoparlörler bulunmalıydı.

      İki yıl içinde Hollywood’da üretilen filmlerin büyük bölümü, sesli filmler haline gelmişti.

      The Jazz Singer (Caz Şarkıcısı) tamamen sesli bir film değildir. İki sahnede diyalog bulunmaktadır. Altısında Jolson’un şarkı söylediği, on müzikli sahne vardır. Asıl şarkılarını siyah maske ile söylemiş ve bu da filmi oldukça tartışmalı bir hale getirmiştir.

      Öykü, şov dünyasına girmek isteyen ve babası sinagogda koro şefi olan bir genç hakkındadır. Genç delikanlı, sinagogdan uzaklaşarak caz şarkıları söylemeye başlar (Jolson’un kendisi de bir kantorun oğludur. Kantorlar, Yahudi inancına özgü dini ritüellerde müzikal faaliyetleri yönetirler. Jakie Rabinowitz olan ismini Jack Robin yapan filmin ana karakteri gibi Litvanya doğumlu olan Jolson’un da asıl ismi Asa Yoelson’dur.).

      Film, nesiller arasındaki çatışmalar, dini hoşgörü ve kültürel asimilasyon gibi konuları işler. Film, Samson Raphaelson’un 1921 tarihli “The Day of Atonement” isimli öyküsünü temel alır. Eser 1925 yılında Raphaelson tarafından bir Broadway oyununa uyarlanmıştır.

Ek Bilgiler

      1- Jolson başrolde oynaması düşünülen üçüncü isimdir. Broadway’de Jakie Rabinowitz’i canlandıran George Jessel ve Eddie Cantor rolü kabul etmemişlerdir.

      2- Tamamı sesli çekilen ilk uzun metrajlı film 1928 tarihli “Lights of New York”dur.

      3- “The Jazz Singer” 1952 ve 1980 tarihlerinde yeniden çekilmiştir.

      4- 1929 yılında Warner Bros. prodüksiyon şefi Darryl F. Zanuck, “The Jazz Singer”la sektörde devrim yaratan sesli bir film çektikleri için stüdyo adına, Oscar Onur Ödülü almıştır.

      Henry Ford ve T Modeli

      20. yüzyılın başlarında sanayici Henry Ford, uyguladığı yeni üretim teknikleriyle otomobilin popülerleşmesine yardımcı oldu. Bu teknikler, orta sınıf Amerikalıların sahip olabileceği pahalı olmayan arabaların üretimini mümkün kılıyordu. Bu alanda uygulamaya konulan iki önemli yenilik, otomatik montaj hattı ve günlük beş dolarlık ücret, başta otomobil sanayi olmak üzere tüm Amerikan üretim sanayinde bir devrim yaratmıştır. Bu gelişmeler sonucunda otomobil, kısa süre içerisinde Amerika’nın temel ulaşım aracı haline gelecektir.

      Ford, T modelini 1 Ekim 1908 tarihinde üretti. Piyasadaki ilk araba olmamasına rağmen açık ara en güvenilir ve en ucuz modeldi. Ayrıca fiyatı giderek ucuzluyordu. Başlangıçta 850 dolar olan fiyatı 260 dolara kadar düşecekti.

      Ford son derece verimli bir otomatik montaj hattı kullanarak fiyatları ucuz tutmayı başarıyordu. T Modeli’nin temel parçalarından başlayarak tüm bileşenleri, her biri özel bir görevi yerine getiren işçilerin önüne geliyordu. Bu sistem kullanılarak T Modeli’ni doksan üç dakika içerisinde üretmek mümkündü.

      Ne var ki o günün şartlarına göre 260 dolar yüksek bir bedeldi (1908 yılında Amerika’da yıllık ortalama gelir yalnızca 326 dolardı). Ford arabalarına olan talebi arttırabilmek için işçilerin ücretini günlük beş dolara çıkardı. Zira işçilerinin aynı zamanda potansiyel müşteriler olduğunun farkındaydı.

      Sonraki yirmi yıl içerisinde Ford, 15 milyondan fazla T Model araba sattı. 1927 yılında T Modeli’nin üretimi durduruldu. Bununla beraber diğer üreticiler Ford’un yenilikçi üretim tekniklerini kopyaladılar. Günümüzde onun kurduğu Ford Motor Şirketi, dünyanın en büyük araba üreticilerinden biri durumundadır.

Ek Bilgiler

      1- Ford antisemitist olduğu yönündeki iddiaları reddetse de, sahibi olduğu “Dearborn Independent” gazetesi “The Protocols of the Elders of Zion” isimli antisemitik bir kitap yayınladı. 1938 yılında Nazi Almanya’sı tarafından yabancılara verilen en büyük ödül olan “Alman Kartalı Büyük Haçı” Ford’a verilmişti.

      2- Ford ailesinin üyeleri Ford Motor Şirketi’ni işletmeye devam etmektedirler. Mevcut Yönetim Kurulu Başkanı William Clay Ford Jr. (1957–), Henry Ford’un büyük torunudur.

      3- Henry Ford sanayici olmadan önce araba yarışçısıydı. 1996 yılında Amerika Motor Sporları Onur Listesi’ne alındı.

      Babe Ruth

      6 Mayıs 1915 tarihinde, Babe lakaplı George Herman Ruth, birinci ligde ilk kez topu oyun alanının dışına yollamayı başarmıştı. O anda bunun Amerika spor hayatında büyük bir değişikliğe neden olacak devrimci bir eylem olduğunun pek az kişi farkındaydı.

      Ruth (1895–1948), topu oyun alanının dışına ilk kez yolladığı sırada, “Boston Red Sox”ın seçkin solak atıcılarındandı. Çok geçmeden uluslararası bir kahraman olacak ve “New York Yankees”in usta atıcısı olarak beyzbol tarihine geçecekti.

      Ruth’tan önce topun oyun alanının dışına çıkması son derece nadir görülen bir durumdu. Oyuncular topa hafifçe dokunarak iç sahaya düşürmeye, tek atışlarla ya da stolen-baselerle sayı yapmaya odaklanırlardı (20. yüzyılın başlarında çok az sayı yapıldığından, bu yıllara beyzbolun ölü top dönemi denilirdi.). Ruth, 1919 yılında Red Sox’da oynarken tam 29 kez topu oyun alanının dışına gönderince, 1884 yılındaki Ned Williamson’a (1857–1894) ait 27 atışlık rekoru kırmış oldu. Bu hareketiyle hem bir kahraman haline gelmiş hem de beyzbolu modern çağa taşımış oluyordu.

      O sezondan sonra Red Sox’ın para sıkıntısı çeken sahibi Harry Fraazee yıldız oyuncusunu New York Yankees’e 125 bin dolar karşılığında sattı. Transferin iki Amerikan takımı için

Скачать книгу