Türk Tarihi. Necib Âsım Yazıksız

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk Tarihi - Necib Âsım Yazıksız страница 25

Жанр:
Серия:
Издательство:
Türk Tarihi - Necib Âsım Yazıksız

Скачать книгу

Bilge Han dedikleri zat hakkında oğlu Yollug Tigin tarafından daha kısa yazdırılmış bir ibare vardır.112

      Bilge Han ve biraderi Kül Tigin hakkındaki yazıtlar hicrî birinciden ikinci (milâdın yedinciden sekizinci) asrına kadar olan Türk cemaati ile Altay, Çin Seddi, Çin hududu üzerindeki Hingan Dağları arasındaki Türk Devleti ve idare tarzı hakkında fikir vermektedir. Bu hükûmet dâhilînde Türk milleti niceliğe, etnografyaya ait bir yakınlıkla sınırlı kalmaksızın birtakım şahıslar ve kabilelerden oluşuyor idi. Yani açık ve toplu bir heyet hâlinde olup niceliği iyi ve kötü idareye tabi olmak üzere Kağan113 denilen bir reisin etrafına toplanmış birtakım kişiler ve kabilelerden ibaret idi. Kağan sütunda babasının adını zikretmeyip114 ancak İlteriş115 yani milleti ihya eden adıyla andığı gibi annesini de İlbilge yani milleti tanır unvanıyla zikrediyor. Ne kendisinin ne de Dokuz Oğuz, Oğuz Türkleri diye esas unsurunu beyan eylediği Türklerin nesepleri hakkında malumat veriyor. Kağan Tarduş dile (bunlar asıl Türk gibi görünüyor) yahut Oğuz, Kurıkan, Tatar, Hıtay, Tatabı ve Karluk gibi bazen itaatkâr ve millî birliğe dâhil, bazen bağı olan ulusları asıl neseplerini ayırt etmeksizin aynı tabir ile zikrediyor. Bilge Han, babası İlteriş Kutluk’un Türk milletini nasıl ihya ettiğini zikrederken: Yedi yüz kişi oldukları gibi, bir millet teşkil ve bir kağan atadılar diyor ki bundan da Türklerin kendi kendilerine bir ismi olmayıp her topluluğun hakanının adıyla anıldığını gösteriyor.

      Akrabalık bağları, kanun ve aile bireylerinin fikirlerinden bahsetmeyen bu Türkiyye muhtırasında dine dair de bir söz yoktur. Üç dört defa imdat ve yardım olunmaksızın “Üze Tengri” yani “yukarıda olan gök” aşağıda bulunan (yer) “asra yir” ile zikredilerek: Oğuz Beyleri, budun işitin! Üze Tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun İlini, töreni kim artadı?116 denir. Yalnız bir kere tanrısallık, yardımcı bir kudrete sahip, doğulan yer olan vatanın timsali, teşekkül ettiği unsurların seçimi tarzında varlık göstermiştir.117

      “Üze Türk Tengrisi Türk ıduk yeri subı anca etmiş. Türk bodun yok bolmazun tiyin, bodun bolcun tiyin akangım İlteriş Kağanın, ögüm İlbilge Katunung Tengri töpesinde tutup yügerü götürmiş erinç. Akanım kağan yiti yigirmi erin taşıkmış. Taşra yorıyur tiyinkü eşidip balıktaki tağıkmış, tağdaki inmiş, tirilip yitmiş er bolmış. Tengri küç birdük üçün akanım kağan süsi böri teg ermiş, yağısı koyun teg ermiş. İlerü kurıgaru, sülep tirmiş kubartmış. Kamugı yiti yüz er bolmış. Yiti yüz er bolup ilsiremiş, kağansıramış budunug kürigetmiş, kuladmış budunug Türk törüsin ıçgınmış budunug eçüm-apam törüsinçe yaratmış, boşgurmuş.”

      Yukarıdaki ibarenin tercümesi: Yukarıda Türk Tanrısı ve Türklerin mukaddes yer ve su perileri böyle yaydılar: Türk milleti yok olmasın diye, millet yeniden hayat bulsun diye babam İlteriş Kağan ile annem İlbilge Hatun’u Tanrı tepesinde tutup yukarı kaldırdı. Babam Kağan yirmi yedi er ile gitti. Çıktığı ve ilerlediği duyulunca şehirdekiler dağa çıktı, dağdakiler indi, derlenip toplanıp yetmiş kişi oldular. Tanrı güç ve kuvvet verdiği için babam kağanın askeri kurt oldu, düşman koyun oldu. İleri geri (doğu batı)ya sefer edip asker topladı ve onları coşturdu. Tamamı yedi yüz er oldu, yedi yüz er olduktan sonra birtakım kavimlerin hamiliğini aldı, hükümdarlarını sürdü. Ahalisini köle ve esir etti. Türklerin kabile ve düzenlerini lağvedip atamızın kanunu üzere onları düzenledi ve onları teşvik edip harekete geçirdi.

      İslâm’dan önce Çinliler Türklerin dinî görüşleri hakkında az bilgi veriyorlar. Teofilakt Simokata’ya göre Türkler ateş, hava, toprak ve suya yani dört unsura hürmet ederlerdi.

      Kâinatın haliki olmak üzere yalnız ulu ve yüce bir İlah’a taparlar ve ona at, öküz ve koyun kurban ederler idi. İnanç önderleri gaipten haber vermek kuvvetine sahip olduklarını iddia ederler idi. Şimdiki hâlde Altay Dağları’nda iskân etmekte ve henüz şaman inancı üzere bulunmakta olan Türklerin inanç kaynaklı uygulamaları incelenirse eski Türklerin inançları hakkında daha güzel sonuçlar elde edilebilir. Söz gelişi Moğollar gibi, Türklere yakın olan kavimlerin şaman inancına dair muhafaza ettikleri ayin ve itikatların her açıdan eski Türklerin itikatlarından ibaret olduğunu Mösyö Radloff beyan etmektedir. Türklere göre kâinat birtakım tabakalardan oluşmuştur. Yukarı tarafta on yedi semavi tabaka, nurani âlem, aşağıda bulunan yedi veya dokuz tabaka yakıcı âlem karanlığı oluşturup bunların ikisi arasında da insanoğlunun yaşadığı yüzey, arz bulunmaktadır ki bu iki âlemin etkisinden bağımsız değildir. Altay Türkleri göğü, yeri ve bütün varlıklarla birlikte insanoğlunu yaratana “Tengri-Karahan” ismini verirler. Bugün bile göğün en üst tabakasında bulunarak oradan evrenin gidişatına etki etmektedir. Diğer tabakalarda periler veyahut ilahi varlıklar bulunduğu gibi cennet de burada olup hâlen arz üzerinde yaşamakta olan insanların ataları kutsi varlıklarla kendi soyları ve gelecek nesiller arasında orta bir bölge olan bu cennette dururlar. Yer altı tabakalarının her birinde de birtakım cinler ve ifritler yaşamakta olup insanlara fenalık etmek fırsatını kollamaktadırlar. Kötü adamların yeri olan cehennem buradadır. Kısacası arz dahi yer-su (Orhun Yazıtlarında yir-sub) yani toprak ve su adıyla birtakım perilerin var olduğunu farz ederler. Ve bunlardan her birinin ya yüksek bir tepede veya bir pınarın yanında mekân tuttuğunu söylerler. İnsanlara en yakın kutsal varlıklar “yer-su”lar olup bunlardan iyilik görürler ve bunlara kurban keserler. Her korkunç dağ geçidinden ve her sel geçidi üzerinden geçen bir yolcu, o bölgenin perisine hamd ve şükreder. İnsanlar doğrudan doğruya gökteki ilaha dileklerini arz edemezler. Bunun için cennette bulunan atalarını vasıta kılmaları gerekmiştir. Fakat dağların ataları ile yakınlığının bulunması fikri gerçeğe yakın bir kuvvette değildir. Bu konum Şamanizm inancındaki ailelere mahsus görülmüştür. İşte Türklerin başlangıçtaki kurumlarının, hatta cemiyetlerinin ve kanunlarının esası cenktir.

      Millet hâlinde toplanan bir Türk topluluğunda siyasî birliktelik ve askerî terbiye mevcudiyetinin ve ilk kanun ve nizamların esaslarını oluşturduğu hâlde, ırk bakımından uluslar arasında bölünmeler gözlenir. Fakat bu bölünmeler memleket idaresi sebebiyle doğmuş veyahut kısımlar birbirine o kadar sıkı sıkıya bağlı bulunmuştur ki genellikle birbirlerinden ayrılamazlar.

      Askerî anlaşma heyetlerine dâhil olmayan ulus ve oymaklar hatta mensup oldukları ırk adlarıyla bile anılmamışlardır. İşte bu sebebe dayanarak Bilge Han abidesinde bazen Uygurlar ve bazen de işgal ettikleri Beşşehir (Beşbalık) memleketi zikredilmiştir. Kabile reisi, doğum, akrabalık ve nesil yoluyla başa geçmiş olmayıp seçim yahut kağan tarafından atanmış bir memurdur. Dağılmaya başlayan Türk milleti, beylerin ve halkın doğru118 olmamaları sebebiyle şikâyet ederek kağana itaat eder. Türklerden bütün avam, nas kısmı şöyle: “İllig budun ertim ilim amatı kanı? Kimge ilig kazganurmen? Tir ermiş. Kağanlıg budun ertim, kağanım kanı? Ne kağana isig küçig birürmen? Tir ermiş.”119 İşte o zaman eğer “Tanrı” her dem taze olan Türk milletinin yok oluşunu istemediğinden İlteriş Kutluk Kağan’a milletin bağımsızlığını iade ettirmiş. Şöyle ki:

      Tölis Tarduş budunug anda itmiş. Yabgug şadıg anda birmiş. Biriye Tabgaç budun yağı ermiş. Biriye Baz Kağan Tokuz Oğuz budun yağı ermiş. Kırgız, Kurıkan,

Скачать книгу


<p>112</p>

Bunlara ait tarihî olaylar bilahare görülecektir.

<p>113</p>

Kağan veya halkın tahrifi ile Hak(ğ)an sonra (ğ)nin düşmesi ile (Khan), (Han) hep bir kelimedir. Çince “Huhan” suretinde yazılmıştır.

<p>114</p>

Çincesinde babası “Kutluk” diye zikredilmiştir.

<p>115</p>

On Uygur boyundan Mengü Tatı adlı kişiyi getirdiler. “Gün İrkin” lakap koydular. Bu ikisinin oğlanları yüz yıl kadar dura koydular. Ondan sonra dahi bir Uygur oldu. On Uygur’a her kim baş olsa (İl İlter) dediler. Dokuz Uygur’a her kim baş olsa (Gün İrkin) dediler. Çok yıllar duranların adını şöyle derler idi” Ondan sonra her kim duruverse (İdi Kut) dediler. İdinin manasın her kim bilir? Derler ki sütünü tadan bilir (Şecere-i Türkîs s. 25) İşte görülüyor ki hicrî 11. Asırda bu kitabı telif eden Ebulgazi Bahadır Han Uygur’un (İdi Kut)una milleti ihya eden manasında (İl İlter) diyor. (Tukyu)da bu manadadır.

<p>116</p>

Oğuz beyleri, ahali, işitiniz! Yukarıda bulunan Tanrı ezmediği, aşağıda bulunan yer patlamadığı hâlde, Ey Türk milleti nizamınızı kim bozabilir?

<p>117</p>

Macaristan hükûmetini oluşturan (Arpad) dahi memleketini toprak ve su adına sahiplenmiştir.

<p>118</p>

Doğru olmamak, askerî nizama riayet etmemek demektir.

<p>119</p>

Kendi kendine hükûmete malik idim, hükûmetin azameti (Amat, Uygurcada çok değerli kaftan manasında olup dolayısıyla azamet ve rütbe manasına gelir. Fakat Türk dilinin diğer şubelerinde şimdi manasına gelen “amatı” kelimesiyle de benzerliği var.) nerededir? Kime hâkimiyet kazandırayım? Böyle diyor idi. Başlı başına Hakan’a sahip bir millet idim, Hakan’ım nerededir? Hangi hakana işimi gücümü sarf edeceğim? Böyle diyor idi.