Türk Tarihi. Necib Âsım Yazıksız

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk Tarihi - Necib Âsım Yazıksız страница 21

Жанр:
Серия:
Издательство:
Türk Tarihi - Necib Âsım Yazıksız

Скачать книгу

çocuğa yetmediğinden ne yapacağım diye düşünerek gelmekte olduğunu, yol esnasında gelir iken suyun kenarında bir çakalın bir karga avladığını görüp çakala ağaç ile vurarak kaçırıp, kargayı kebap ederek eşine yedirdiğini ve o aralık askerin artçılarının gelip kendisine kavuştuğunu ifade etti. Han dahi o fakire at, azık ve mal vererek ordu hizmetinden muaf tutup “Kal aç” dedi ki “Kalaç” (Hâlâç) boyları o nesildendir. Sonra Oğuz Han, Talas’tan Semerkant ve Buhara’ya gelip oradan Amuderya suyunu geçerek Horasan’a vardı. Ve o tarihte İran’da Pişdâdiyân meliklerinden Huşenk hükümdar idi ve Araplar Tavaif-i Müluk96 idiler ve her kabilenin bir şeyhi var idi. Evladının hamlesi de İran’ı kendine bağladı ve Horasan’ı zapt etti ve Irak ve Acem ve Şam ve Mısır’ı ve sonra Azerbaycan’ı ele geçirdi. Şam tarafında ikameti esnasında bir hizmetkârını çağırarak eline bir altın yay ile üç altın ok verdi ve: “Yayı gün doğusu tarafında çölün ayak basılmayan yerine gömüp bir ucunu çıkar ve okları dahi gün batımı tarafına götürüp yay gibi onu da sakla.” diye tembih etti. Hizmetkâr da tembihi gereğince hareket ederek aradan bir yıl geçtiğinde Gün, Ay, Yıldız isimlerinde olan üç büyük oğlunu çağırıp Gök, Dağ, Deniz isminde üç küçük oğlunu da kardeşlerine söylediği söz ile gün batımı tarafına gönderdi. Gök Han Osmanlıların, Deniz Han Selçukluların, Dağ Han Oğuz Guz ismiyle bilinen Türklerin büyük atalarıdır. Aradan bir müddet geçtikten sonra üç büyük oğulları bir altın yay ile pek çok av ve küçük oğulları dahi üç ok ile çok sayıda av getirdiler. Ve oğullarının getirdiği av eti vesair yiyecek ile büyük bir şölen tertip ederek beyleri huzurunda yayı bulan üç kardeşe ve okları da küçüklere paylaştırdı ve Hira’dan Mısır’a kadar zapt ettiği memleketlere tarafından hâkimler atayarak sonra Moğolistan’a döndü.

      Bu seferden dahi dönüşte evlat ve aşiretiyle emin ve selamet üzere dönüşüne şükran babından birçok hazırlıklar yaparak şenlik düzenledi. Ağaçları altın ile kaplı bir çadır hazırlattırarak içini la’l, yakut, zümrüt, firuz ve inci gibi şeylerle süsledi ve o altı oğluna çok nasihatler edip boy beylerine yönetim adabını talim ederek birçok şehirler ve vilayetler bahş ve ihsan eyledi. Ve hizmetinde bulunan askerî amirlere bir hayli dirlikler ve şehirler verdi ve üç büyük oğluna: “Siz altın yay bulup onu bozarak aranızda paylaştınız. Sizin adınız bundan sonra ‘Bozok’ olsun ve üç oku getiren oğullarına da sizin adınız ‘Üçok’ olsun.” dedi. Ve “Bu oklar ile yayı siz kendiniz bulmayıp bu Tanrı Teâlâ’nın size bahş ettiği bir nasip ve kısmet olduğundan ve bizden evvel gelen ecdadımız arasında yay hangi tarafta ise okun ona tabi olması kanunu muteber olup bundan dolayı yay, şah ve ok onun vezirleri makamında tanındığından, vefatımdan sonra Gün Han benim tahtımda otursun ve onun vefatından sonra Bozok neslinden her kimin ehliyeti var ise o saltanat makamına geçsin ve üç oklarda vezirlik hizmetine razı olsunlar.” dedi. Ve bu şenlikten sonra çok geçmeden vefat etti. Saltanat süresi yüz on altı yıldır! Ve hicretten otuz dört sene önce kabul edilir. Sonra Türkistan’da bulunan Yesi şehrini başkent seçmiş idi ki bu şehir Özbek hanlarına da bir müddet payitaht oldu.

      Oğuz Han’ın vefatından sonra Gün Han hanlık tahtına oturdu. Ve Uygur kabilesinden olup babasının veziri bulunan İrfil Hoca’nın nasihati üzerine diğer beş kardeşi ile onların yirmi dört kişi olan oğullarına gereği kadar malikâneler verdiği gibi Oğuz Han’ın cariyelerinden olan çocuklarına da iltifat edip nimetlenirdi. Ve Oğuz’un yaptırmış olduğu süslü otağı kurdurarak bir büyük ziyafet çektirmesiyle hükümdarlığın gereklerini yaptıktan sonra vefat ederek kardeşi Ay Han’ı yerine atadı. Ondan sonra Yıldız Han, Mengli Han, Deniz Han, İl Han birbirlerinin peşinden hükümdarlık makamına geçtiler. Ve Tatar Hükümdarı Sevinç Han da İl Han’ın çağdaşı idi. Bunların arasında savaş ve kavga uzayıp şiddetlenerek Sevinç Han, Kırgız Han’dan ve Moğol Türklerinin mahkûmu olan daha başka kavimlerden yardım ile İl Han’ın ordugâhı üzerine yığınak gösterdilerse de yine galibiyet İl Han’ın askerleri tarafında kaldı. Nihayet Tatarların bir yalancı dönüş yaparak geriye çekilmeleri üzerine İl Han takip etti ve Tatarlar uygun bir mevkide saf bağlamış olarak yeniden savaşa başlayıp Türkler üzerinde tam bir galibiyet kazandılar. Ve ekâbirlerinin çoğunu öldürüp kılıç artıklarını esir ederek Oğuz Devleti’ne son verdiler.

      Bu rivayetler bir dereceye kadar Türk tarihinin efsane kısmı sayılabilirse de milattan on üç, hicretten yirmi asır önce Çe’u sülalesinin Çin tahtında hüküm sürdükleri sırada Asya kıtasının kuzey kısmında Hunların97 hâkimiyet kurmuş oldukları görülür. Bunlara o zaman “Hien-Yun” diyorlardı. “Hiung-Nu” şeklinde adlandırması ise daha sonraları “Han” hükümdar sülalesi zamanına tesadüf eder.

      Milâdî I. asırdan (hicrî VII. asırdan önce) itibaren “Kiyan-Nu” ismi de bulunmaktadır.

      Hükûmetleri, bir zaman Okhotsk Denizi’nden Altay Dağlarına, hatta Yayık-Ural Nehri’ne kadar uzanıyor ve “Doğu Tatarları”

      adı verilen Kopa, Siyen-pi ve Cucanlara nispetle Bssatı Tatarları adıyla Asya kıtasının doğu tarafı kastedilirdi.

      Hiung-Nular Çinlilerle uzun uzadıya savaşmışlardır. O zaman birkaç vilayetten ibaret olan Çin hâkimiyetine nispetle Hiung-Nuların hâkimiyet alanı son derecede geniş ise de dil ve tarihleri ile alakalı bir eser bırakmamışlardır.

      Çinliler, Türklerle birçok kere barış antlaşması yapmaya mecbur olmuşlar ve kız vermek suretiyle bu anlaşmaları kuvvetlendirmek ve hızlandırmak istemişlerdir. “Hun” beylerinin başı Tengri Kutu, Şen-Yu (Göğün oğlu, şanı yüce kısaltması “Şen-yu” yahut “Tanju” ve eşleri “Yen-şi=eş”) adını alır idi.

      Tanjular, diğer kabileler üzerinde üstünlük hakkı ve onlardan çokça asaleti, işlere hâkimiyeti olan “Siyen-pi” ailesinden seçilirler idi. Hâkimiyetin mirasçılarına “Huyen-vang” denilir idi. Hükümdarın maiyetinde bulunan bütün beyler ve zabitler arasında muntazam şekilde tertip edilmiş rütbe silsilesi hüküm sürer idi.

      Tanju’nun hükûmet merkezi şimdiki “Kuay-Hua-Çing” şehrinin kuzeydoğusunda bulunan İn-Şan Dağı idi. Bu dağ, Altay dağlarının İrtiş Nehri kaynaklarına doğru uzanıp giden bir şubesidir ki kuzeydoğu tarafından Hunların sınırlarını teşkil eder.

      Tanju, Çin hakanıyla akran muamelesi eder idi. Tanju hakana yazdığı mektuplarda: “Gök ve güneş ve ay tarafından hükümdarlık tahtına getirilmiş olan Hunların büyük Tanju’su Çin hakanından büyük bir saygı ile rica eder… ilh.” tarzında idare-i lisan eyler idi.

      İki hükûmet arasında cereyan eden hakiki ilişkinin tarihi milattan iki yüz on ve hicretten sekiz yüz yedi sene öncesine ancak çıkabilir. Fakat bu tarihten çok zaman önce yani hicretten iki bin sekiz yüz on dokuz sene önce, Çin’de hükümran olan Hiya hükümdar sülalesinden önce Çin’in kuzey sınırında Türklerin varlığı bilindiği gibi, ikinci Şang sülalesinin hâkim olduğu dönemde Hunlar üzerine gönderilen Çin askeri hicretten önce bin yedi yüz otuz sekizde mağlup olup hezimete uğramıştır. Sonra III. sülale olan Chouların kurucusu Wu Wang zamanında Hunlar, Çinlilerden itaat talep etmiş ve adı geçen sülaleden Yuvang asrında Çite ve Şen-Si eyaletine doğru şiddetle hücum etmişlerdir. Hicretten önce bin beş yüz otuz iki tarihinden itibaren taarruz etmiş ve musallat olmuşlardır. Hicretten önce bin üç yüz on dokuzda Çi Emirliği’nin hükmettiği Kansu

Скачать книгу


<p>96</p>

Endülüs Emevi Devleti’nin 1031 yılında yıkılması üzerine İber Yarımadası’nda kurulan ve 1031-1090 arasında hüküm süren Müslüman emîrlikler için kullanılan bir tabirdir. (ç.n.)

<p>97</p>

“Hun” adı Orhun Irmağı’na verilen isimlerden birisidir. Türk kabileleri genellikle yerleştikleri dağ, orman ve derelerin isimleriyle adlandırılırlar idi.