Hatıralar. Ebubekir Hâzim Tepeyran

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hatıralar - Ebubekir Hâzim Tepeyran страница 20

Жанр:
Серия:
Издательство:
Hatıralar - Ebubekir Hâzim Tepeyran

Скачать книгу

tarihte Kastamonu’dan İstanbul’a gitmiştim. Evkaf Nezaretinde bir işim vardı. Nezaretin büyüklerinden birini görerek işimin çabuk görülmesini rica ettim. O zat, “Eğer Kastamonu’ya dönüşünde Şaban Veli’nin türbesinde benim için bir ‘Yasin’ okuyacağını vaat edersen işini derhâl yaptırırım.” dedi. Hâlbuki ben Kastamonu’da doğmuş, büyümüş olduğum hâlde İstanbul’a giderken bile Şaban Veli’nin ruhuna bir Fatiha okumak hatırıma gelmemişti. Bu kabilden olmak üzere Seyit Bilâl’in camisine cuma namazı için iki seneden beri hiç gelmemişken bugün sırf efendimle onur duymak için geldim.”

      Böyle mutasarrıflar, kadılar, müftüler ve bunlara uygun her çeşit memurlarla idare olunmak musibetine asırlarca mahkûm olan Osmanlı İmparatorluğu’nun feci sonu görünür bir hâlde idi.

      Sırası geldikçe yazılacağı üzere, yirmi kadar vilayette Sinop Mutasarrıfı’na az çok benzeyen memurlar görmek talihsizliğine uğradığımı söyleyerek Sinoplu kardeşlerimizi teselli etmeyi, insani bir vazife saydım.

      “Cüret-i Lisaniye” Suçundan Mahpus Hamlacı Bekir

      Umumi Hapishane denilen kale zindanlarından sonra Liva Hapishanesi’ni ziyaret ettim.

      Bugün bile hapishanelerimizin hemen hepsinde ilk göze çarpan ve insana hüzün veren, içindekilerin büyük bir ekseriyetle küçük yaşlardan otuz, otuz beş yaşlarına kadar gençler olmasıdır. Bunlar arasında maddi ve manevi bir sefalet yerinde sıhhat ve tazeliğini korumuş yetmiş yaşlarında bir mahpus, bu sebeple dikkatimi çekti. Böyle temizlikten, düzenden pek mahrum bir hapishaneye değil, dünyanın en mükemmel bir hapishanesine de konulmayı hak etmiş görünmeyen bu çok sevimli ihtiyara yaklaşarak niçin hapsedildiğini sordum:

      “Buraya getirileli üç ay oldu sanırım. On gün de kazamız olan Boyabat’ta hapsedildim. Bana ne iftira ettiklerini söylemeye dilim varmıyor. Parmağıyla yanımda bulunan Müddeiumumi Muavini Ali Rıza Efendi’ye işaret ederek: “Suçumu bu efendi bilir. O söylesin.” diyerek kederle başını önüne eğdi.

      Ali Rıza Etendi:

      “Burada açıklaması uygun olmayan bir cüret-i lisaniye meselesinden suçludur.”

      “Fazahat-i lisaniye” tabiri Allah’a, peygamberlere karşı savrulan küfürlere tahsis olunduğu için, hamlacı emeklilerinden olduğu anlaşılan ve ömrünün uzun bir kısmını İstanbul saraylarında geçirmiş olan bu muhterem ihtiyarın, padişah aleyhinde bir söz söylemiş olmakla suçlandırıldığını anladım.

      Müddeiumumi, o gün akşamdan sonra, bu meseleye dair evrakın dosyasını gönderdi. Baştan başa okudum ve daha ilk satırlarda meselenin başlangıcını hatırladım.

      Boyabat Kazası’ndaki bir köyden, o senelerde “Beşiktaş Zabıta Amiri” ünvanıyla bilinen Müşir Hasan Paşa’ya bir jurnal gönderilmişti.

      Koskoca bir Müşir Paşa’nın bir semt karakoluna, yani Zabıta memurluğuna tayin edilmesindeki tabi yakışıksızlıktan dolayı “Zabıta Amirliği” tabiri ilk defa kullanılıyordu. Hasan Paşa, “araştırılarak icabının yapılması ve neticesinin bildirilmesi” için bir mektupla vilayete ve oradan da aynı sözlerle Sinop Mutasarrıflığına göndermişti. Hamlacı Bekir’in kardeşinin oğlu tarafından gönderildiği anlaşılan jurnalin hülasası:

      “Hamlacılıktan emekli Bekir, maaşlarının birkaç ay verilmemesine kızarak ‘bu pinti Hamit’ memleketi Moskoflara satmıştır; artık bundan bize hayır gelmez.” dediğinin ahmak bir köylüce açıklanmasından ibaretti.

      İlk araştırmadan, Bekir’le onun kardeşinin oğlu olan bu jurnalci arasında bir manda meselesinden dolayı düşmanlık ve bu sözlerin söylendiği zaman da anlaşmazlık mevcut olduğundan, bunun pek açık bir iftira olduğuna kanaat hasıl etmiştim. Müspet bir suç olsa bile Boyabat Bidayet Mahkemesi’nde muhakeme edilmesi lazım gelen Bekir’in Sinop’a getirilmesi kanuna aykırıydı. Bu meselenin takibe değmediğini vilayete arz ettim. Vali Paşa, benim Bekir’i kurtarmak istediğimi anlayarak, bu maksatla kendi kendimi bir belaya-uğratmam için, “Adı geçen Bekir’in kanun dairesinde behemehal cezalandırılmasını” emretti.

      Emekli Bekir Ağa ve araştırma evrakı Boyabat’a iade edildi. Her ne kadar şahsen kendisini tanımıyorsam da genç ve mektepli bir kaymakam olmasına güvenerek, Boyabat Kaymakamı’na hususi bir mektup yazdım:

      “Bekir ve evrakı kanunen ait olduğu Boyabat Mahkemesi’ne iade olundu. Evvelki ihbar ile sonraki ifade birbirine uymamakla beraber, Bekir ile yeğeni arasında bulunduğu anlaşılan düşmanlığa göre isnadın iftira olduğunda şüphe yoktur. Bu işi takip edip hızlandırarak masumiyetinin bir an evvel meydana çıkarılmasını…” gizlice tavsiye ve temenni ettim. Kaymakam, birkaç gün sonra kaza mahkemesi düşmanlık sebebiyle iftira ettiğini bildiren jurnalcinin altı ay hapis cezasına ve Bekir Ağa’nın beraatine karar verdiğini telgrafla bildirdi. Bu neticeyi de Vali Paşa’ya arz ettim ve “Bekir’in behemehâl cezalandırılması için ilk hükmün üst mahkemeye götürülmesi…” cevabını aldım. Müddeiumumi Yardımcısı ile müzakere ederek, Bekir’in yeğeninin hem bu dedikoduları uydurması, hem de diğer bir masuma yüklemesi gibi katmerli bir suç işlemiş olduğu için, suçuyla cezası arasında nispet bulunmadığı iddiasıyla cezanın artırılması için dava üst mahkemeye intikal ettirildi. Meseleyi tetkik eden Sinop Bidayet Mahkemesi, iftiracının bir buçuk sene hapsine hükmetti.

      Hapishanede birçok genç suçlular içinde büyük, küçük günahlar arasına nasılsa karışmış sevaplı bir hareket gibi görünen zavallı İhtiyar Bekir böylelikle bu haksız cezadan kurtuldu.

      Kömür İnhisarı

      Kömür Kazancının Mutasarrıfla Belediye Reisi Arasında Paylaşma Pusulası Rusya Konsolos ve Sefirinin Yangından Zarar Görenlere Yaptıkları Para Yardımının Saklaması

      Şahsi istifade için Sinop Mutasarrıfı tarafından icat edilen vesilelerden biri de, ağaç kömürü yapılmasının ve satılmasının belediye tekeline aldırtmasıdır.

      Bu tekel yalnız mutasarrıfın belediye reisine yazdığı iki satırlık bir tezkere ile başlamıştır. Doğru veya yanlış Belediye ve İdare Meclislerinin bilgileri ve bir kararı bulunmamakla beraber; kömür gibi bütün Sinop ahalisinin muhtaç oldukları bir şeyin, tekel altına alınması ve bu suretle yalnız kömür yapmak ve satmakla geçinen beş köy halkının geçim sebeplerinden mahrum edilmesi gibi mühim bir meseleden vilayetin de haberi yoktu. Sinoplu tahrirat müdürünün akrabasından olan belediye reisi, bu vazifeye seçilip ve tayin ettirilir ettirilmez, un ve petrol ticaretine başlayarak ekmekçilerle anlaşmış olduğu gibi, kendi petrollerini belediye deposuna ücretsiz koyduğu için diğer petrol getirip satanlara kendisine rekabet edememeleri yüzünden çok istifade etmiştir. Pek iyi bir tesadüf olmak üzere, bir sene kadar önce belediye mallarının devlet malı mahiyetinde bulunduğundan çalan ve çaldıranların devlet malı çalmış gibi cezalandıracaklarına dair bir kanun yayınlamıştı.

      Bu kömürün elde edilmesi ve sattırılması tekelini belediye reisi kendi başına tatbike başlayarak kimsenin haberi olmaksızın tayin ettiği adamlarla yaptırdığı ve kırk beygir satın alarak taşıttığı, sattırdığı anlaşılmıştı.

      Ben bu muameleyi incelemeye başlayınca, verdiği deftere göre koskoca

Скачать книгу