Felatun Bey ile Rakım Efendi. Ахмет Мидхат

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Felatun Bey ile Rakım Efendi - Ахмет Мидхат страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Felatun Bey ile Rakım Efendi - Ахмет Мидхат

Скачать книгу

değil, “elif, be, be, be…” gibi çok farklı heceleri de öğretmişti. Ayrıca bu harflerin; kelimelerin başında, sonunda, ortasında nasıl yazılacağını ve okunacağını da anlatmıştı. Bir de “elif, vav, he, ye” gibi harflerin harekeli ve harekesiz olduklarında nasıl okunacağını, “baba, kuzu, küpe, tuti” gibi örneklerle öğretmişti. Ancak Canan bunlarla kıyas edilemez. Bir ay zarfında Canan, dört beş heceden ibaret kelimeleri bile yazabildiği gibi “benim, senin, onun, bizim, sizin, onların” gibi ifadelerle de birleştirebiliyordu.

      Demek oluyor ki Rakım, kendine göre bir eğitim öğretim metodu oluşturmuştu.

      Evet öyleydi.

      Bir cuma günü Rakım yine Mister Ziklas’ın evine gidince kime tesadüf etse beğenirsiniz? Felatun Bey’e rast gelirse beğenirsiniz herhâlde! İşte ona rast geldi. Felatun Bey’i kızlar ile valide ve pederlerinin yanında bulmuştu. O gün ders günü olduğundan Felatun Bey, muallim efendinin gelişini beklemiş ve kendisince kızları aldıkları derslerden imtihana tabi tutmuştu. Felatun Bey, Rakım Efendi’yi görünce ayağa kalktı, İngilizlerin de anlaması için onunla Fransızca konuşmaya başladı.

      Felatun, “Ha ha hay! Hanımların hocası sen miydin birader?” dedi.

      Rakım mahzun bir ifadeyle, “Evet efendim, bendenizim beyim!” diye cevap verdi.

      Mister Ziklas, “Vay!.. Demek oluyor ki önceden tanışıyorsunuz!”

      Felatun, büyük bir gururla, “Evet! Kendi haklarında muhabbetim tamdır. O da beni sever zannederim.”

      Rakım, “Dünyada benim sevmediğim adam mı vardır? Ben ki herkesin güzel olan düşüncelerine büyük bir ihtiyaçla muhtacım. Herkesi sevmeye bu yönüyle de mecburum.”

      Felatun, Rakım’a dönerek, “Mister ve Mrs. Ziklas ile tanışalı iki ay oldu. Sizin de buraya gelip gitmeniz bir ayı geçmiş ama nasıl olmuşsa karşılaşmamışız.”

      Rakım, “Kısmet bugünmüş efendim.”

      Felatun, “Tanışmamız Peder Efendi vasıtasıyla oldu. Kendilerini benden evvel tanıma şerefine nail olmuşlar. Sonra beni de getirip Mister Ziklas ile eşine takdim ettiler!”

      Mister Ziklas, “Evet! Bu iyiliklerinden dolayı Peder Efendi Hazretleri’ne nasıl teşekkür edeceğimizi bilememekteyiz.”

      Felatun, vakar ile tevazuyu bir araya getiren bir tavırla, “O sizin nezaketinizin gereğidir efendim.”

      Aradan bazı havai sözler geçtikten sonra Rakım, “Beyimiz müsaade buyurur musunuz? Biraz da derse bakalım mı?”

      Felatun, hâlâ mübarek tebessümünü devam ettirerek, “Hay hay! Hatta ben şimdi hanımları imtihan ediyordum.”

      Rakım, “Nasıl? Bari epeyce gelişmiş buldunuz mu?”

      Felatun hâlâ o mübarek tebessümüyle, “Hanımların zekâ ve gayretlerine söylenecek söz var mı? Fakat birader, ben bu derslerde bazı şeyler görüyorum da bir mana veremiyorum. Mesela şu elifbada, bu ‘pe, çe, je’ harfleri var mıydı? Biz mektepteyken ‘elif, be, te, se, cim, ha, hı, dal, zal, rı, ze, sin, şın’ diye öğrendik. Bunları görmedik. Bunlara ne isim vermeli?”

      Can, “Evet, muallim efendi! Felatun Efendi öyle söyledi. Bizim zihnimiz karıştı.”

      Rakım, “Hayır efendim! Bunda zihin karıştıracak bir şey yok. Felatun Beyefendi daha iyi bilirler ama birdenbire zihinlerine gelmedi. Gerçi beyim, mektepte biz buyurduğunuz gibi okuduk ama bizim okuduğumuz elifba yalnız Arapça içindir. Türkçe için fazladan birkaç harfe ihtiyacımız vardır. Mesela ‘paşa, çavuş, müjde’ yazacağımız zaman nasıl yazarız! Elbette bu harflere muhtaç olmaz mıyız?”

      Meğerse Felatun Bey, evvelce bu harfleri gördüğü hâlde eski elifbada mevcut olmadığını düşündüğü için fırsat bulmuşken acemi İngilizlere biraz Felatunluk satmak istemiş. Bunun için öğretmenlerinin asla Türkçe bilmediğini ve böyle adamlara müracaat edilirse kızların hiçbir şey öğrenemeyecekleri gibi konulara değinerek henüz kim olduğunu bilmediği Rakım’ı bir güzel aşağılamış ve alaya almış. Ancak şimdi işin aslını öğrenince yüzü garip bir şekilde kızararak, “Evet, evet! Hakkınız var. Anladım!..” diye cevap verdi.

      Mister Ziklas, “Ben de böyle düşünmekteyim. Bizde Türkçe harfleri öğrenmek için bir risale var, onda da bu harfler mevcuttur.” dedi

      Felatun, “Benim de aklıma geldi efendim. Bir şüphem daha var ama arz etmek için Muallim Efendi Hazretleri’nin müsaadelerini isterim.”

      Rakım, “Estağfurullah efendim! Gayemiz hanımefendilerin istifade etmesidir. Şayet uygun bulurlarsa yaptığınız açıklamalardan biz de istifade ederiz!..”

      Felatun, “Estağfurullah efendim! Hatırıma gelen şu ki biz şu ‘be’yi görmüşsek de böyle ‘be, be, be’ler görmemişizdir. Hani ya demek isterim ki efendim böyle karışık şeyler ile hanımların zihinleri bozulmazsa daha iyi olurdu.”

      Margrit, “Öyle ama bu harfleri öğrenmeden heceleri birbirine nasıl bitiştirebiliriz? İşte babamın demin bahsettiği risale bizim yanımızdadır. Biz, hoca efendinin verdiği dersleri o risaleye uygun değil, ondan daha güzel bulmaktayız.” diyerek risaleyi açıp bahsi geçen harfleri gösterdiyse de Rakım ona fırsat bırakmayıp bir kalem alarak, “Efendim! Faraza ‘Mustafa’ yazacak olsak ‘mim, sad, tı, fe, ye’ diye yazmayız. Bunları mutlaka birbirine bağlayarak yazarız.” deyince Felatun bunun da farkına varmış ve bu defaki utancı, öncekini de geçmiştir.

      Amma yaptınız ha!.. Felatun’un harf ve heceleri bilmemesi söz konusu olabilir mi?

      Bilmiyor değildi fakat bazı adamlar vardır ki kendi bildikleri şeyleri nasıl öğrenmiş olduklarını bilmezler! Memleketimizdeki insanların çoğu böyledir. İşte Felatun Bey dahi bildiği şeyi nasıl öğrenmiş olduğunu bilmeyenlerdendi. Pek hayret etmeyiniz. Biz bir efendi gördük ki gerçekten kâtip ve güzel yazı yazan birisi olduğu hâlde; divani kırması7 olarak hepsi bir yerde ve birbirine bitişik surette yazdığı “bulunduğundan” kelimesinin o birleşik şeklinin vasfını, her yönüyle göstermek ve tarif etmekten âciz kaldı.

      Felatun Bey, düştüğü mahcubiyet üzerine daha fazla duramayıp biraz sonra kalktı gitti. Rakım ise bey gittikten sonra ne fazileti ne de cehaleti hakkında hiçbir şey konuşmadı. Yalnız kendi işiyle meşgul olmuştu. Fakat akşamüzeri oradan ayrılacağı sırada, kızlar ile valideleri ve pederleri bir aradayken Rakım, “Efendim, böyle haftada bir verilen dersi hanımlar için az ve bana gösterdiğiniz lütfu ise hizmetime nispetle çok görüyorum. Rica ederim dersleri haftada iki defaya çıkarmaya müsaade buyurunuz.” demiş ve bu ricası büyük bir memnuniyetle kabul edilmişti.

      Bir ay içinde Rakım Efendi’nin Mister Ziklas’ın evinde kazandığı itibarın derecesini öğrenmek ister misiniz? O kadar ki Rakım, aile içinde sadece hoca sıfatıyla kabul edilmezdi. Belki bir aile dostu, ırz ehli, edip, alçak gönüllü bir âlim, kâmil bir kişi olarak görülmüş ve ona göre davranılmıştı.

      O akşam Rakım, biraz erkence döndü ve evinde fevkalade bir şey gördü. Gördüğü

Скачать книгу


<p>7</p>

Divani kırması: “Divani” yazısının (süslü bir yazı şekli) bir türü (e.n.).