Cinci Hoca. M. Turhan Tan

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Cinci Hoca - M. Turhan Tan страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Cinci Hoca - M. Turhan Tan

Скачать книгу

bıraktı, tahta oturmaya rıza göstererek vezirlere, hocalara, ocak ağalarına el ve ayak öptürdü. Osmanlı İmparatorluğu’nu -keyfine göre- idareye başladı. Onun ilk iradesini telakki eden Kösem Sultan’dı ve irade şu üç kelimeden ibaretti:

      “Güzel kadın isterim!..”

      Avrat Pazarı

      İstanbul’un Tavuk Pazarı, Irgat Pazarı, At Pazarı gibi bir de Avrat Pazarı vardır. Cerrahpaşa civarındadır. Eski tarihte bu pazara forum d’Arcadius derlerdi, sonradan garip bir tebadül6 ile arkad, avrat oldu ve hiç yoktan ortaya bir avrat pazarı çıktı.

      Hâlbuki beride, İstanbul’un en güzel bir yerinde kurulu olan Topkapı Sarayı, on yedinci asrın ortalarına doğru gerçekten avrat pazarı hâlini almıştı, zengin bir kadın sergisi biçimine girmişti. Orada yalnız kadın düşünülüyor, yalnız kadın konuşuluyor ve yalnız kadın alışverişi yapılıyordu. Bu itibarla hiç yoktan Avrat Pazarı adını taşıyan yere münasip bir isim vermek ve Topkapı Sarayı’nı Avrat Pazarı diye anmak lazımdı. Nedense bu lüzum ihmal edildi. Tarihin tebessümle kabul edeceği bir ad, o esrar mahzeni sarayın kapısına nakşolunmadı.

      Fakat bu ihmal, tarihin binbir vesika ile kaydettiği bariz bir hakikati örtmüş değildir ve Deli İbrahim’in Osmanoğulları sarayında kurduğu avrat pazarını bütün dünya tanıyıp öğrenmiştir. Bunun aksi nasıl mümkün olabilirdi ki; yeryüzünde hiçbir saray, bu avrat pazarı kadar acip hadiselere, garip vakalara, ibretli sahnelere kaynak olmamıştır.

      Pazarı kurduran Deli İbrahim’in cinnet derecesini aşmış, iğrenç bir dalalet seviyesine ulaşmış olan kadıncıllığıydı.7 Kadın, onun için ziya gibi, hava gibi, su gibi hayat umdelerinden bir nesneydi. Güneşin sıcaklığını duydukça göze görünmez bir kadın kucağında ısındığını sanıp gerinmeye başlar, serin bir rüzgâr esince bir peri kızının dudağından çıkan nefesle karşılaştığını kuruntulayıp pis hülyalara dalar, berrak sularda küme küme kadınların cilveleştiklerini tevehhüm ederek uyanık gözle garip rüyalar sıralardı.

      Saza bayılırdı: Kıvrak nağmeleri kadın sesine benzettiği için. Güzel kokulardan hoşlanırdı: Çiçeklerde kadın ıtrı bulduğu için. Raksa can verirdi: Kadın teninin oyunda açılıp saçılışına imrendiği için…

      O, şüphe yok ki, zırdelilerdendi, fakat dimağını kadın mevzusu üzerine çevirince orijinal düşünceleriyle kendini dinleyenlere parmak ısırtırdı. Mesela beyaz kadınların tebessümden kahkahaya geçmeleri için nasıl davranılmak lazım geldiğini riyazi8 bir katiyetle bilirdi. Sarışınları somurtmak, esmerleri ağlatmak yollarını inceden inceye ölçmüştü, biçmişti.

      Kızıl bir cahil olmasına rağmen kadın mevzusunu her bakımdan kavramış gibiydi. Yalnız ayağını gördüğü bir kadının küçük ağızlı mı, büyük ağızlı mı olduğunu keşfeder, bu şekilde isabetli buluşlarını en hurde9 noktalara kadar teşmil etmekte güçlük çekmezdi.

      Bu derin alaka onu tam manasıyla kadıncıl yapmıştı. Ekmek yerken kadın tadı bulurdu, şeftalileri dilber bir yanak öper gibi heyecanla dişlerdi. O, kumaşları bile kadınları düşünerek gözden geçirirdi. Bir kadifeye el değdirince belli belirsiz tüylerle örtülü bir kadın eli okşar gibi uzun uzun gülümserdi, samur kürkünün içinde daima bir yığın saça sarılmış olmak zevkini bulurdu.

      İşte bu sebeple, tahta çıktığı saatin ilk dakikasında, sarayını avrat pazarına çevirmek kararını almış, anası başta olmak üzere bu işte çalışabilecek olanların hepsini hummalı bir faaliyete sokmuştu. Kızlar Ağası Sümbül, kurulacak pazarın kâhyalığını omzuna almak için şimdiden ehliyetini ispata uğraşıyor, sabahtan akşama ve gece yarılarına kadar evlerden, konaklardan, pazarlardan kadın toplamakla meşgul oluyordu.

      Kösem Sultan da pazarın kurulmasına aynı hararetle yardım ediyordu. Fakat o, mantıki düşüncelerle bu işe girişmiş ve oğlununkinden de Sümbül’ünkinden de tamamıyla ayrı bir hedef gözeterek halayık toplama faaliyetine iştirak etmiş bulunuyordu. Rum’dan dönme valide sultan, kadıncıl oğlunun durumundan hiç de hoşnut değildi. Sultan Murat gibi bir bakışıyla en kuvvetli ödleri koparan eli kanlı, kılıcı kanlı kahhar bir padişahın aman bilmez, merhamet tanımaz yumruğu altında bile şahlanmaya fırsat arayan ocaklının, böyle kadından başka düşünceye benliğinde yer vermeyen zirzop bir hükümdara uzun yıllar tahammül edemeyeceğini çoktan anlamıştı. Fakat tahta geçirilecek başka bir şehzade bulunmadığı için oğlunu şimdilik okşamayı ve bir damızlık aygır gibi kullanıp kendisinden çocuklar üretmeyi gerekli buluyordu. Bu emeline erince ve sarayda birkaç beşik sallandığını görünce deliye sırtını çevirmek, ocaklının gemini kendi eline almak çarelerini araştırmak azmindeydi.

      Papaz kızı Kösem, yirmi üç yıl süren dulluk hayatındaki mahrumiyetlerin acısını çıkarmak için de oğlunun deliliklerinden istifade etmek istiyordu.

      Kadıncıl hükümdar, yalnız kadın düşünerek kucaktan kucağa geçerken devlet işleriyle kendisi meşgul olacak, har vurup harman savuracak, hazineler düzecek ve gül yüzü solmadan, damarlarındaki coşkun kan durulmadan nabekâr felekten kâm alacaktı.10 Lakin bu emellerin ve bu hülyaların gerçekleşmesi Sultan İbrahim’i birkaç kere baba yapmakla, birkaç şehzade dünyaya getirmekle mümkün olabilirdi. Kösem, bu noktayı göz önünde tutup oğluna bir avrat pazarı hazırlıyordu ve o, kör bir ihtiras, çılgın bir incizapla kadından kadına koşarken kendisi ipliğini boyamak11 istiyordu.

      Korkak bir padişahın kölesi olmayı için için zül sayan dev cüsseli, çelik bilekli, taş yürekli Sadrazam Kara Mustafa Paşa da devletin temeli ansızın sarsılmasın, imparatorluk dağılıp çökmesin diye deliden döl almak ameliyesine yardım etmeyi gerekli bularak avrat pazarının kurulmasını kolaylaştırmaya çalışıyordu. Hatta pazara sermaye göndermek için vezirleri, hocaları, ağaları da zorladığından Osmanlı tahtına namzet yetiştirmek kaygısı umumileşmiş, Topkapı Sarayı’na kadın akmaya başlamıştı.

      Deli İbrahim’i birkaç kere baba yaptıktan sonra edebe davet etmek ve delilikte ısrar ettiği takdirde tahttan atmak düşüncesinde sadrazamla Kösem -muhaveresiz, müzakeresiz ve münakaşasız bir anlaşma ile- ittifak etmişlerdi. Lakin ikisi de hünkârı kolay devrilir bir ağaç saymakta aldanıyorlardı. Çünkü kadıncıl İbrahim, aynı zamanda zalim bir tabiat sahibiydi. İlk saltanat günlerinde bütün saltanat varlığını bir avrat pazarı kurmaya hasrettiği için tabiatının o kana susamış tarafını belli etmiyordu.

      Bu sebeple Kösem içeriden, Kara Mustafa Paşa dışarıdan -hiçbir endişeye kapılmaksızın- onu okşamaya devam ediyorlardı, pazarın mükemmel bir sergi olmasını temine çalışıyorlardı. Bu sayin12 sonu gerçekten parlak oldu, Topkapı Sarayı’nda eşsiz bir pazar kuruldu.

      Pazarın daha ilk günlerde sekiz yüz mevcudu vardı. İran sınırından Fas hududuna, Avusturya içerilerinden Hint Denizi’ne kadar uzayan geniş ülkede satılması mümkün kızların en güzelleri bu sekiz yüz sermaye arasında yer almış bulunuyordu. Rus, Macar, Leh, Gürcü, Çerkez, Sırp, Bulgar, Alman, Rum, Fransız,

Скачать книгу


<p>6</p>

Tebadül: Değişim (e.n.)

<p>7</p>

Cıl veye cil malum olduğu üzere düşmanlık, yiyicilik, yerine göre de alışkınlık, yakınlık ve sebebiyet ifade eden bir edat olup isimlere eklenir: Adamcıl, tavşancıl, ölümcül kelimelerinde olduğu gibi. Biz kadıncıl kelimesini kullanmakla kadına yakın, alışkın ve düşkün manasını ifade etmek istedik. (y.n.)

<p>8</p>

Riyazi: Matematiksel. (e.n.)

<p>9</p>

Hurde: Pek ince ve küçük. (e.n.)

<p>10</p>

Kâm almak: Bir şeyden olabildiğince zevk almak, keyfini çıkarmak. (e.n.)

<p>11</p>

İpliğini boyamak: Hile hazırlamak (e.n.)

<p>12</p>

Say: Çalışma, çalışıp çabalama. Gayret sarf etme. (e.n.)