Biz Babasız Büyüdük. Asım Cakıpbekov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Biz Babasız Büyüdük - Asım Cakıpbekov страница 10

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Biz Babasız Büyüdük - Asım Cakıpbekov

Скачать книгу

Salima’yla böyle tanıştık. Günler birbirini kovaladı. Artık onunla konuşurken utanmıyordum. Salima’yla beraber oturmaya, ona giderek alışmaya başlamıştım.

      Gönlümde daha önceleri hiç hissetmediğim garip duygular duyuyordum. Salima’nın yanındayken kendimi kontrol ediyor, sakin, akıllı, terbiyeli görünmeye çalışıyordum. Fakat neden böyle yaptığımı, aklım bir türlü almıyordu. Bildiğim tek bir şey vardı: “Salima, benim hoşuma gidiyordu..” ve “Eğer o benim hoşuma gidiyorsa, ben de onun hoşuna gidiyorumdur.” diye düşünüyordum.

      Kendi içime kapanarak kimseyle muhâtap olmayışımın, başkalarına, kendini beğenmişlik, içi boş bir alçakgönüllülük olarak göründüğünü biliyordum; fakat kendi karakterimi nasıl değiştirebilirdim ki?

      Sonraları Salima’yla çok yakın arkadaş olduk. Aramızdaki dostluk pekiştikçe ona karşı olan hislerim daha da sıcaklaştı. Mesela Salima hakkında herhangi birinin kötü söz söylemesini, -kötü söz de laf mı, kötü düşünmesini bile- istemiyor; hayaller kuruyor, kurduğum hayallerde onu her beladan koruyordum. Fakat çocuklardan veya büyüklerden biri onu ağzına dolarsa, ya da ansızın birileri gelip de Salima hakkında duymak istemediğim şeyler söylerse diye daima korku içinde, gün geçtikçe etrafımdaki herkesten uzaklaşıyordum. Sadece Salima değil, onun yakınları hakkında bile birilerinin ağzından dedikoduya benzer bir söz duyacak olsam, o dedikoduyu çıkarana da yayana da içimden düşman oluyordum. Fakat, Salima’nın benim hoşuma gittiğini belki de sevdiğimi kimseye söyleyemiyor, onu kötüleyen veya hakkında konuşan her kimse, açıkça ona karşı çıkamıyor, sessiz kalıyordum. Durum böyle olunca da içim içimi yiyordu.

      Salima’yı açıkça savunamamamdan dolayı kendime kızsam da, bazen bu işte suçsuz olduğumu da düşündüğüm olurdu. Çünkü ben böyle konuları açıkça söyleyemeyen, içindeki duyguları sağda solda açıkça anlatmaktan çok kutsal bir hazine gibi görüp içinde tutan tabiatta biriydim. Kamçı-bek çocuklara:

      –Salima’nın babası şehirdeyken yükseklerdeymiş, onu koltuğundan indirip buralara sürmüşler, diye kendi babasından duyduklarını anlattığı zamanlarda, bu durum ne kadar zoruma gitse de hiç sesimi çıkarmadan dinlerdim…

***

      Sonraları derslere de Salima’yla beraber çalışır olduk. Buna sebep olan da kendisiydi.

      Bir gün okul dağılmış herkes evine gidiyordu. Salima beni görünce kız arkadaşlarını bırakıp hemen yanıma geldi ;

      –Alım, bize gelsene, ev ödevini beraber yapalım, dedi.

      Bu teklifi ilk duyduğumda, ne yalan söyleyeyim, epey sevinmiştim. Düşünmeden “Tamam” dedim.

      –Oyalanmadan hemen gel, olur mu? Ödevi bitirelim, sonra top oynarız, benim büyük topum var. Anlaştık mı?

      –Anlaştık.

      Havanın bozuk olduğu zamanlardı. Salimaların evine gidene kadar eski ayakkabılarım boğazlarına kadar çamur içinde kalmış, yolda bir yerde durup da ayakkabıları temizlemek aklıma gelmemişti (aslında onların evini de kendi evimiz gibi görüyordum). Bizim köyde Rus usulü çatısı olan tek ev Salimalarınkiydi.

      Eve gider gitmez, yemek yememiş, hiç oyalanmadan yola düşmüştüm. Galiba fazla acele ettiğimden olacak şaşılacak kadar kısa zamanda Salimaların evinin önünde olduğumu gördüm. Eve girdiğimde Salima masada yemek yiyordu. O zamanlar bizim evde masa filan olmadığı için, Salima’yı masada yemek yerken görünce “Keşke benim de bir masam olsaydı, Salimalar bizden daha iyi yaşıyorlar” diye düşünmüş, kendimi ondan daha aşağı gördüğüm için canım sıkılmıştı. Salima beni görünce çok sevindi. Gülen gözlerle bana bakarken “Çabuk gel!” demiştim, “ama bu kadar da çabuk olacağını bilmiyordum” der gibi bir hali vardı.

      Onun gülen yüzünü görünce benim yüzümde de kendiliğinden bir gülümseme belirmişti. Hemen yerinden kalkıp yanıma geldi.

      –Gel, gelsene Alım. Bak babaanne, hani sana anlattığım sınıf arkadaşım vardı ya, Alım, benim en iyi arkadaşım.

      İçerideki odadan çıkan babaannesi beni baştan aşağıya kadar süzdü ve “Maşallah, çok iyi bir çocuğa benziyor” diyerek başını salladı.

      Salima neşeli bir halde elimden tutup;

      –Çok çabuk geldin, hadi gidip yemek yiyelim… Ben de daha yeni oturmuştum masaya, dedi.

      Evin çok temiz ve düzenli olduğunu görünce kapının önünde kala kalmış, hiç bir yere kıpırdamaya cesaret edememiştim. Salima elimden tutup beni mutfağa doğru çekince çaresiz kalıp ben de arkasına düştüm. Fakat daha bir adım atmıştım ki ayakkabımın tabanına yapışan çamur parçaları eşikteki tahtaya düştü. Korktuğum başıma gelmişti. Babaannesinin önünde “Ayakkabılarımı temizleyeyim, ben sonra gelirim.” de diyemedim. Salima tahtanın üzerindeki çamur parçalarını ilk başta fark etmedi, ben ne kadar direndiysem de elimden tutup çekiverdi. Çamurları görecek, diye ödüm kopuyor; ne yapacağımı bilemez bir halde arkasında yürüyordum… Bu sırada Salima, tahtanın üzerindeki çamurları görmüş olacak ki kıkırdayarak gülmeye başladı.

      –Ayy, ne bu ayaklarının hali böyle. Hi.. hi.. hi!… Babaanne, bakar mısın?… Ayak izlerin de sanki kaplumbağa gibiymiş.. hi.. hi.. hi!…

      Olduğum yerde dona kalmıştım. Vücudum sanki yanıyormuş gibi ateş içindeydi; alnım boncuk boncuk terlemiş, burnumdan ılık sular akmaya başlamıştı… Yolda gelirken duyduğum sevinç, bütün heyecanım, rüzgarda dağılan sis bulutu gibi yok olup gitmişti. Kırılmıştım.

      Yaşlı kadın bana “Sen daha küçük bir çocuksun.” der gibi sevgi dolu gözlerle baktı ve, -Olur, olur, temizleriz, diyerek o sırada iyiden iyiye kahkahalarla gülen Salima’ya döndü ve tebessümle, “Şiişt, yavrum, çocuğu utandırıyorsun!” dedi.

      Bir anda yaşlı kadına içim ısındı.

      Fakat Salima, gülmeyi keseceği yerde “Biliyor muydun babaanne, Alım çok utangaçtır, baksana yüzü kıpkırmızı oldu.. Hi.. hi.. hi!…” deyip sanki özellikle yapıyormuşçasına daha da kuvvetle gülmeye başladı. Her yanım ter içinde kalmıştı.

      Salima’ya karşı içim buz gibi oldu.

      Halime bakıp, sabredemeyerek, zaten dolan gözlerimden ağlamak üzere olduğumu anlayan yaşlı kadın torununa sert sert bakıp:

      – Yavrum yeter artık, çocukcağıza… Evine misafirin geliyor, sen onu ağırlayacağın yerde gülüyorsun. Otur! Yemeğini ye. Güleceğine misafirine saygı göster, dedi.

      Babaannesinin kızar gibi konuşması epey tesirli olmuşa benziyordu. Salima’nın gülmesi bir anda duruverdi. Sevimli yüzü kederlenmiş, yaptıklarına bizden çok kendisi kızıyormuş gibi bir hal almıştı. Benim önümde çok büyük bir suç işlemiş de sanki beni affedin der gibi bir bana bir babaannesine yalvaran gözlerle bakıyordu.

      Salima’nın acınası halini görünce kendi halimi unutmuş, içim sızlamıştı. Yaşlı kadının Salima’yı yoktan yere azarladığını, bu kadar sert konuşmasının gereksiz olduğunu düşünüyordum…

Скачать книгу