Aytmatov Araştırmaları. Анонимный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Aytmatov Araştırmaları - Анонимный автор страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Aytmatov Araştırmaları - Анонимный автор

Скачать книгу

Müslüman bir Türk olmasına rağmen evrensel anlamda insanların mutlaka bir dine inanması gerektiği kanaatindedir. İnsanlar, toplumlar hangi dine mensupsa o dini yaşamalarının evrensel anlamda insanların iyi, doğru, adaletli, huzur ve barış içinde yaşamalarında dinî inancın önemine vurgu yapar. Bu bağlamda birçok romanında Türklerin İslam dinini yaşamaları ve korumaları gerektiği fikrini işlediği gibi Hristiyan toplumların da bu dini yaşamaları gereğine inanır. Hangi din olursa olsun toplumlar bir dine inanmalı ve yaşamalıdır. Dünya barışı biraz da buna bağlıdır.

      Nitekim Aytmatov, Dişi Kurdun Rüyaları adlı romanında Hristiyanlık içinde bir arınmayı, dogmatik unsurları ayıklamayı, kötülüğe karşı iyiliği yaymayı hedef edinen ve bu amacı için tek başına didinen Abdias kişiliğinin mücadelesini görürüz. Ona göre dünyada kötülüklerin, zulümlerin kaynağı, insanların dinden uzaklaşmalarıdır. Özellikle hem uyuşturucu, rüşvet gibi toplumsal hastalıkların çoğalmasında hem Sovyetler Birliğinin çöküşünde, hem de çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulması gibi olaylarda dinsizliğin önemli bir etken olduğu görüşündedir.

      Aytmatov, Kaltay Muhammedcanov ile beraber yazdıkları Fuji Yama adlı tiyatro metninde Sovyetler Birliğinin okullarda çocukları dinsiz yetiştirmesini ve bunun zararlarını anlatır. Aynı zamanda Allah karşısında ruhlarını arındırmayan, kötülüklerini, yanlışlarını itiraf etmeyen dinsiz aydınların, mensup oldukları milletlerine ne gibi kötülük yapabileceklerini gösterir. Fuji Yama, Budistlerin günahlarını itiraf ettikleri Japonya’da bir dağın adıdır.

Aytmatov Edebiyatının Belirgin Nitelikleri

      Tarihsel Kültür Mirasını İşlemek: Aytmatov’un bütün eserleri dikkatle incelenirse teknik ve kültürel anlamda onun önde gelen özelliklerinden birisi şudur: Özelde Kırgız Türklüğünün, genelde ise bütün Türk milletinin tarihsel kültür mirasını modern şartlarda günümüz için güncelleyerek yeniden işleyebilmesidir. O eski zamanlara ait bu kültürel değerlerin günümüz için de nasıl işlevsel olabileceğini göstermiştir. Eski destanları, masalları, efsaneleri ve diğer folklorik verimleri o, günümüzde nasıl anlamlı hale getirebiliriz diye düşünmüştür. Romanlarında bunları modernize ederek, yenileyerek yeniden üretmiştir. Bu anlamda geleneği yeniden üretme konusunda oldukça başarılı olmuştur. Böylelikle millî hafızamızı diriltmiş, üzerindeki tozları kaldırmış, parlatıp cilalayarak günümüze taşımıştır.

      Boynuzlu Maral Ana Efsanesi: Kırgız Türklerinin türeyiş destanı olan bu efsane, Beyaz Gemi romanında işlenir. Maral, dişi geyik demektir. Efsaneye göre bir savaşta tamamen katledilen Kırgızlardan geriye 2 çocuk kalır. Bu 2 çocuk, geyik ana tarafından büyütülür ve Kırgızlar tekrar çoğalır. Fakat bir zaman sonra geyikler öldürülüp boynuzları kesilmeye başlayınca Geyik Ana da onlara küser. Mümin Dede, Kırgız Türklerinin kutsal efsanelerinden biri olan “Boynuzlu Maral Ana” efsanesini isimsiz torununa aktarmaya çalışır. Yani bunun simgesel karşılığı şudur: Türk atalar, dedeler, torunları olan yeni Türk nesillerine efsanelerini, masallarını, kültürlerini, tarihsel hafızalarını nesilden nesle aktarmalıdır.

      Romanda Ruslar tarafından dinsiz ve milliyetsiz bir mankurt olarak yetiştirilen Mümin Dede’nin damadı Orozkul’un çocuğu olmaz ve Boynuzlu Maral Ana efsanesine de inanmaz. Mümin Dedenin isimsiz torunu Orozkul amcasına çocuk vermesi için Maral Anaya yalvarır. Bu romanda aslında isimsiz torun, yeni Türk nesilleridir. İsmi yoktur, çünkü Ruslar tarafından isimleri, Türk isimleri ve Türk isminin gereği olan millî değerleri yok edilmiştir. Ana babası tarafından terk edilmesinin simgesel karşılığı şudur: 1917’den itibaren Komünizm rejimi, yeni nesil Türkleri ana babalarını yani atalarını, tarihlerini, milliyet ve dinlerini yok etmiştir. Bu çocuğun dedesine sığınmasının simgesel karşılığı da dedenin Komünizm öncesi dönemi yani Müslüman Türk kimliği dönemini temsil etmesidir. Dolayısıyla Müslüman Türk milletinin üç nesli gündeme getirilir. Buna göre 1917 öncesi dönem Mümin Dede’nin temsilciliğinde millî ve dinî kimliğimizin devam ettiği dönemdir. Nitekim isim de “Mümin”dir yani İslam’a inanan kişi demektir. Ana baba âdeta kayıptır, yok gibidir. Bu ikinci nesil olan ana baba nesli, Komünizm dönemini temsil eder ve Ruslar tarafından yok edilmiş bir nesildir. İsimsiz çocuk da üçüncü nesli temsil eder. Bu nesil Komünizm rejiminden kurtulup Mümin Dede’ye yani Komünizm öncesi Müslüman Türk dönemine sığınmıştır. Ancak Müslümanlık ve Türklük değerlerine sahip çıkarak kurtuluşa erecek ve millet olarak var olacaktır. O bakımdan Mümin Dede torununu damadı Orozkul’un kötülüklerinden, dinsizliğinden uzak tutmaya çalışır. Mümin Dede’nin torununa Türk destan ve efsanelerini anlatması aslında bu nesli tarihsel millî kültür mirasıyla tekrar buluşturması demektir. Çocuğun yetim olması, Komünistler tarafından anasız babasız, kültürsüz, dinsiz olarak yetim bırakılan nesli temsil eder.

      Çocuk, babasının kutsal Türk mekânı olan Issık Göl’deki Beyaz Gemi’de çalıştığı hayaliyle yaşar. Burada Beyaz Gemi, kızıl Rus karasına karşı çıkarılmış bir simgedir. Türkler, kızıl Komünist rejimin baskısı altında Rus kara topraklarında köle olarak çalıştırılır. Yeni nesil ise beyazın ve geminin temsilciliğinde özgürlüğü hayal etmektedirler.

      Nayman Ana Efsanesi: Çok eski zamanlarda Kalmuk-Kırgız savaşlarında her iki taraf birbirlerinden aldıkları esirleri hayvan çobanı olarak kullanırlardı. Bu esirlerin kaçmalarını ya da başka türlü zararı ve tehlikeli hale gelmelerini önlemek için onları mankurtlaştırma yoluna giderlerdi. Mankurtlaştırma işlemi de şöyle yapılıyordu: Esirin kafası tamamen kazınır, hiç saç kılı kalmaz. Çıplak kafaya şire denilen yeni kesilmiş deve derisi şapka gibi geçirilir. Kenarlarından iple sıkıca bağlanır. Eli ayağı bağlanıp sıcak güneş altında üç beş gün aç susuz bırakılır. Deri kurudukça başını sıkar, kemikleri sızlatır, yeni çıkan saç kılları geri batar, iğne gibi tüm duyu sinirlerini öldürür. Ölen ölür ölmeyenin da böylece hafızası yok olur. Adını, ailesini, soyunu, milletini, tarihini, kültürünü, dinini her şeyini unutur. Bundan sonra efendisi ona yeni bir kimlik verir. O ne derse onu yapar, onun emirlerinden dışarı çıkmaz. Böylece esir artık bir mankurt olmuştur.

      Bu efsane, Aytmatov’u çok etkilemiş ve bunu Gün Olur Asra Bedel romanında kullanmıştır. Buna göre Komünist Rusların beyin yıkama, eğitim, politika, basın yoluyla Türk milletini nasıl mankurtlaştırdığını anlatmıştır. Bunu yaparken de bu efsaneyi simge olarak alıp işlemiştir. Romanda biz Nayman Ana’nın oğlu Colaman’ın Juan Juan kabilesi tarafından nasıl mankurtlaştırıldığını görüyoruz. Nayman Ana burada Türk milletidir, Colaman da Ruslar tarafından mankurtlaştırılan Türk çocuklarının temsilcisidir. Nayman Ana oğlunu kurtarmak için gittiğinde Colaman onu efendisinin talimatıyla ok atarak öldürür. Bunun temsilî karşılığı şudur: Komünist Rusların Türk tarihini, kültürünü, atalarını, dilini, dinini öldürmesi, yok etmesidir. Bunu da Türk çocuklarına, Komünist, dinsiz, milliyetsiz olarak yetiştirdiği Türk aydınlarına yaptırmasıdır. Yani Türk’ün millî hafızasını mankurtlaşmış Türk aydınları eliyle gerçekleştiriyor.

      Nayman Ana, oğlu Colaman tarafından öldürüldükten sonra başındaki beyaz yazma rüzgârda uçar ve Dönenbay kuşu olur. Bu kuş, karşılaştığı her insana “Senin baban Dönenbay, senin baban Dönenbay” diye seslenir. Bunun simgesel değeri de şudur: Atalar ruhunun Türk nesline kendi tarihini, kimliğini, kültürünü, dinini sürekli hatırlatmasıdır.

      Cengiz Aytmatov gerçekte Rusların Türkleri mankurtlaştırması ile ilgili olarak şu açıklamayı

Скачать книгу