Çağdaş Hakas Edebiyatı. Ekrem Barak Arıkoğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çağdaş Hakas Edebiyatı - Ekrem Barak Arıkoğlu страница 4

Жанр:
Серия:
Издательство:
Çağdaş Hakas Edebiyatı - Ekrem Barak Arıkoğlu

Скачать книгу

huzuru kaçmış, söyleyecek söz bulamamışlardı. Payusa, burnunu çekip gözlerini sildi. Onu teselli etmeye çalışan Tireek’in karısı konuştukça Payusa daha çok ağlamaya başladı. Payusa yirmi yaşına ulaşmadan kocasız kaldı, evini bırakmadı. Burada yaşlanıyor. Sıbos’ı bekliyor. Kocasını beklemesi, gelmesini umması dipsiz bir kuyunun dibine ulaşmaya benziyor. Durum sadece bu da değil, Sarap ihtiyar da nasıl mücadele ediyor; Payusa yenge Sıbos’ın yaşadığına nasıl inanıyorsa o da Toray’ın yaşadığına inanıyor.

      Aniden Tireek gürültüyle kapıyı açıp içeri bağırarak girdi. Gözleri yuvalarından çıkmış elini kolunu sallayarak dışarıyı işaret ediyordu.

      “Ateş, ateş yanıyor!”

      “Ne yanıyor?”

      “Orada! Sarap büyükbabamın evinde!”

      “Yoksa, Toray mı geldi?” diye vızıltıya benzer bir sesle bağırdı Sarap ihtiyar.

      “Toray?! Yer üstünde, Tanrı büyük!” diye bağrıştı kadınlar.

      Dışarıya birbirlerini iteleyerek çıktılar. Payusa, feneri bulamadı kap kacağı devirdi. Sarap ihtiyar şaşkınca oturduğu yerde kalakaldı.

      “Otur… dur, Toray’ın babası.” deyip Payusa da dışarı çıktı. Dışarıda yaz karanlığı. Yıldızlar parıldayıp duruyorlar.

      Yavaşça, konuşmadan gitmek için birbirlerini sakinleştirdiler. Bazıları bildiği duaları okumaya başladı. Tireek, yanımıza tüfek alalım diye yavaşça öksürdü.

      Boş ev aydınlıktı. Başköşe odasının iki penceresinden gerçek bir ışığa benzemeyen, yer altından gelir gibi bir ışık sızıyordu. Yaklaşınca ev, kapı pencereler daha belirgin görünüyordu. Kavaklar kararıyorlardı. Kim onları dikmişti? Sarap ihtiyarın oğulları. Savaştan dönüldüğünde, Sarap ihtiyarın bahçesinde genç kavaklar çıkmışlardı. Şimdi büyüdüler, yüksekler. Köyün her yanından görünüyorlar. Yolculuğa çıkıp, eve geri dönüldüğünde, onlar uzaktan bekleyen sevgili akrabalar gibi görünürler. Şimdi, ise, onlara doğru ürpertiyle gidiyorlardı.

      Tireek’le Agur öne geçiyor, bahçe kapısı önünde duruyorlar, girmeye çekiniyorlar. Todıl doğruca geçip, depo kapısını aniden açıyor. Deponun bölümlerinden ayaklarının altındaki ağaçları patırtıyla geçip, kapı kolunu hızla çeviriyor. Başköşedeki odadan salona doğru sönük bir ışık düşüyor. Yatakta biri yatıyor, salondaki mum yanıyor ve ışığı yayılıyor. Tireek yavaşça gidip, mumu eline alıp yatağın üstüne tutuyor. İki çocuk birbirlerine sokulmuş nefessiz uyuyorlar.

      Tireek, onları korkutmamak için yavaşça sesleniyor:

      “Kardeşlerim, a kardeşler… .”

      İkisi birlikte sakince uyanıyorlar fakat etraflarında insanların durduğunu fark edince şaşırıyorlar. Tireek daha da şaşırıyor.

      “Kostacah, sen…” gözlerine inanamayarak oğluna bakıyor. Oğlu Kostacah ile tanımadıkları Kostacah’ın yaşlarında bir çocuk… On yaşlarında oğlanın kapkara gözleri açılıyor. Tireek şaşkınlığını üzerinden atar atmaz Kostacah’ın kulağına yapışıyor.

      “A şeytan!” diyerek yataktan çekip indiriyor. Oğlu salonda yuvarlanıp ağlamaya başlıyor. Tireek Kostach’ı bu sefer ensesinden yakalıyor. Diğerleri ancak kendilerine gelip Tireek’i engelliyorlar. Tanımadıkları diğer kara gözlü çocuk yataktan fırlayıp Kostacah’ın yanına gidiyor. Ona sarılıyor. Tireek hâlâ sinirli:

      “Güzelce dövmeli bu şeytanı. Evde döşek yetmiyor mu?” Sonra yabancı çocuğa bakıyor.

      “Bu hırsız şeytan kim? Niçin buraya girdiniz? Burada ne arıyorsunuz siz?” diye bağırıyor.

      “Ben hırsız değilim!” diye titriyor yabancı çocuk. Kostach’a daha çok sokuluyor.

      “Kimsin? Kimin piç şeytanısın?”

      “ Sensin piç!” diye dikleniyor bu sefer çocuk.

      “Kim senin baban?” diye nefes nefese soruyor Payusa bir adım öne geçerek.

      “Baban kim senin çocuk?”

      “Toray!” Ortada ölümün içinden çıkan cansız bir nefes gibi duruyor Toray’ın adı.

      “İşte bu!” diye duvarda asılı duran Toray’ın resmini işaret ediyor yabancı çocuk. Herkes ilk kez görüyormuşçasına önce duvarda asılı duran Toray’ın resmine sonra yabancı çocuğa sonra da birbirlerine bakıyorlar.

      “Ama Toray savaştan dönmedi ki?” diyor Payusa gelin.

      “Annen kim, söyle öyleyse?” diye Tireek çocuğa gözlerini dikiyor.

      “ Nasta. Doyarka Nasta.”

      “Aa, Kurgundosova Nasta. O genç kadın buraya göçeli bir yıl oldu olmadı ama nasıl? Fakat senin babam dediğin kişi, savaşta öleli otuz yıldan fazla oldu. Annen ise daha otuz yaşında bile değil gibi.”

      “Olsun.”diyor çocuk omuzlarını silkerek.

      “Ben sonradan doğmuşum!” Kostacah’ı yanına alıp, insanların şaşkınlığından yararlanıp kaçıyor.

      Boş evdeki insanlar yanan mumu söndürüp kapıyı iyice kilitleyerek çıkıyorlar. Sarap ihtiyarı hâlâ aynı minderde oturmuş beklerken buluyorlar.

      Hepsi yüreğinden Sarap ihtiyarın küçük oğlu Toray’ın çocuklu geldiğine inanıyorlar. Toray gelmiş, çocuğuyla karısını da getirmiş. Çocuğu burada idi. Az önce konuştular.

      “Toray burada mı? Geldin mi yavrum?” diye soruyor Sarap ihtiyar.

      “Gelmiş gelmiş, kayınpederim, gelmiş.” diye temiz yüreğiyle konuşuyor Payusa.

      Çenesi titreyip Payusa’nın konuşmasına devam etmesini bekliyor ihtiyar.

      “Toray’ın oğlu da olmuş. Karısıyla oğlunu da getirmiş. Oğlu burada idi, annesinin yanına yeni gitti.”

      “Toray!” diye ince bir sesle bağırıyor ihtiyar.

      “Evet, Toray!” Payusa ağzını tutup ağlıyor.

      Sarap ihtiyar, oracıkta ölüveriyor.

      Sabah bütün akrabalar toplandı. Sarap ihtiyar Sovhoz çiftliğinin ustalarının yaptığı, çevresi kara pliselerle süslü tabuta yatırıldı.

      Kavakların dibinde Tireek uyuklayıp oturuyor, gece cenazeyi beklediğinden uyumamış. Az ötede balık tutan çocukların bağrışları kavaklara kadar gelip, kavak dallarının arasında kayboluyor.

      “O nasıl bir çocuk idi?” diye soruyor Tireek, Payusa’ya.

      “Çocuğun babası ölmüş.” diyor Payusa.

      “Annesi

Скачать книгу