Çağdaş Hakas Edebiyatı. Ekrem Barak Arıkoğlu

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Çağdaş Hakas Edebiyatı - Ekrem Barak Arıkoğlu страница 8

Жанр:
Серия:
Издательство:
Çağdaş Hakas Edebiyatı - Ekrem Barak Arıkoğlu

Скачать книгу

mı yapıyorsun?’Ondan sonra, babamın vücudundaki acıyı görmüş olmalı ki sus pus olup çıkıp gitti.

      Bir akşam babam çok ağırlaştı. Bir yanına yatamayıp dönüp duruyordu. Sonunda, çok geçmeden babam sessizleşti. Sonra baktık ki babam nefes almıyor.

      İşte o günden sonra annemle bana hayatın ağırlığı çöktü. O günden beri bizim annemle gidecek yerimiz yok. Yakın Ağanın yanında çalışıp yaşadık. Ağa, beni bu çiftliğe mal otlatmaya getirdi. Şimdi annem nasıl çalışıp acı çekiyordur.”

      Aydo’nun böyle dillenip konuşması Çabus’un yufka yüreğini yakıyordu. Onun bütün benliğinde, onların gücüyle mutluluk içinde yaşayanları sevmediğinin göstergesiyle konuşuyordu. Aydo, ona başka şeyler de anlatıp kendi gönlünü açmayı istiyordu. O kişi, kendi gideceği yere acele etmemiş olsaydı.

      Adam, doru atın kolanını yeniden bağlayıp konuştu:

      “Bize de bir gün sıra gelir ya… .”Dizginini toplayıp ata atladı.

      “Haydi, hoşça kal yavrum. Sağlıcakla kal. Ben yılkıları gidip bulayım.” deyip atını koşturdu.

      Aydo, vedalaşıp içinden ayrılmaktan hoşlanmadığını seslenmiş fakat bu kendinde bir düşünce olarak kalmıştı.

      Doru at, gem halkası şıngırdayıp, sarkık kuyruğu yayılıp, aşağıya doğru yönelip tırıs gitmişti. Sarı elbiseli yılkı çobanı at üstünde büyük bir beşikte gibi sallanarak uzaklaşmıştı.

      Aydo, yine ak ovanın ortasında tek başına kalmıştı.

      “Ay-ay, alçaklar, kara kurtlar!” diye koyunlara var gücüyle bağırdı.

      Ak otlu ak ovada, geçitli dağlarda Aydo’nun gitmediği yer kalmamıştı. Oradaki hendeklerin, çukurların hepsini bilirdi. Onun Çohırah’ı da nerede tarla faresi, sıçan çok varsa orayı iyi biliyordu.

      Sabahın seherinden akşamın karanlığına böyle uzaklara giderek çalışmak Aydo’ya çok sıkıcı geliyor fakat sıkıcı da olsa başka gidecek yeri yoktu.

      Bugün Aydo malla birlikte çok erken ovaya çıktı. Onu kır başlı Kamat ihtiyar, tan atmadan önce uyandırdı. Aydo, bir şeyler atıştırarak malla birlikte yazıya geldi. Onu Kamat ihtiyar, uykusunu alıncaya kadar uyutuyordu fakat Yakın Ağa, Kamat ihtiyarı gür sesiyle küfrederek azarlamıştı:

      “Sen yaşlı köpek, yediğinle de kalmıyorsun, malı geç çıkarttırıp erken getirtiyorsun. O kuru karınlıyı da içeri sokup uyutuyorsun!”

      Artık Kamat ihtiyar, Yakın Ağa’nın kendisini beslemeyeceğinden korkarak Aydo’yu erkenden kaldırıyordu.

      Yakın Ağa buraya, çiftliğine, sık sık gelir. Yorga giden bora atına binip gelerek buradaki ikisini tehdit eder dururdu:

      “Siz köpekler, malınıza iyi bakmayıp koyunu oraya buraya kaçırırsanız o zaman düşünün başınıza ne getireceğimi. Ben sizi güzelce dövüp atarım dışarıya!”

      Aydo, yumuşak otlu bir yer seçip, kötü elbisesini yere serip, dönerek yattı. Çohırah onun yanında uzandı. Güzel günün sıcaklığı ve çayır kuşlarının ötüşleri Aydo’yu uyutacak ninni gibi geliyordu. Aydo’nun gözleri kendiliğinden kapanıyor, uyuklayarak kara yere kaplanıyordu. Düşünde Aydo, annesini görüyordu. Onun annesi yepyeni ipek bir elbise giyip sırtına ipek bir palto alıp evinde yemek hazırlıyordu. Masaya güzel yemekler koyup Aydo’nun karnını doyurmak için annesi acele ediyordu. Aydo, kendisi de yeni bir elbise giymiş, masa başında saygın bir misafir gibi oturup yemek yiyerek doyuyordu. Aydo içinden; Yakın, bana malını otlattığım için parayı devamlı verdi, şimdi biz annemle birlikte mutluluk içinde yaşıyoruz diye düşünüp seviniyordu.

      Böyle az mı çok mu zaman geçtikten sonra, çok uzaklardan Çohırah’ın kısık sesini işitti. Aydo aniden uyanıverdi. Rüyasına aldanıp oraya buraya bakındı.Ortada ne annesi vardı, ne güzel elbiseler ne de yemekler. Eskiyip yırtılmış, kirle kaplanmış keten gömleği üzerinde duruyordu.

      Aydo, gözlerini silip etrafına bakıp dururken, Yakın’ın yorga bora atının koşturarak geldiğini gördü. Yakın, at üstünde eğri oturmuş. Çohırah, onu görerek ona karşı koşup havlıyordu. Yorga bora atlı Yakın, çok geçmeden Aydo’nun yanına ulaştı. Aydo, onun yüzünde kötü, soğuk, sevgisiz bir tavır gördü.

      “Nerededir senin malların?” Yakın, bir gözünü kısarak atının üzerinden Aydo’ya baktı.

      Aydo oraya buraya bakındı fakat onun koyunları uzaktaki geçidin arkasını aşmış. Yüreği çarpıp cevap verecek söz bulamıyor, gözlerini oraya buraya döndürüyordu.

      “Neye bakıp duruyorsun? Ben seni, uyutmak için mi besleyip giydiriyorum?” Yine kötü, ayınınki gibi sesi işitildi. O ses bitmeden Aydo’nun başının üstünde bir kayış vızıldadı. Aydo, ilk vuruşun acısına dayanamayıp, yere yalpalayarak düşüp, oradan kötü elbisesini sürükleyerek koşmaya başladı. Çaresiz Aydo oğlanın acı sesi yayılıp, at üstünde iyice vahşileşen Yakın’dan kurtulamayarak koştu. Onun acınacak, yal-varışlı sesi bazen duyuluyor bazen kayboluyordu.

      “Bir daha böyle uyumam, vurma bana! Hatta hiç uyumam. Bırak malların hepsini toplayıp getireyim.” diye yalvarıyordu. İçinden Yakın’ı hemen yok etmek geliyordu. Fakat on yaşındaki Aydo’nun yalvarmasına katı yürekli Yakın aldırmadan vuruyor vuruyordu. Kayış kamçı gibi defalarca aynı yere denk geliyordu.

      “Siz böyle eğitilmezseniz sizinle başa çıkılmaz nankör köpekler!” diye gürlüyordu Yakın.

      O sırada Çohırah, Aydo’nun bağırıp çağırması karşısında Aydo’yu korumak istercesine Yakın’a hırlıyor havlıyor, onunla birlikte dönüyordu. Yakın Ağa:

      “Köpek köpeğe yardım mı ediyor? Ben şimdi ikinizi de gebertmez miyim?” diyerek dizini sıkıştırıp iki üzengi üzerinde durup Çohırah’a kamçıyla vuruyordu.

      Aydo o sırada, arkasına bakarak acı veren kamçıdan kurtulmak için dağın yamacınca koştu.Yakın’ın tacizine Çohırah daha da kızıp sinirlenmişti. Sırtının tüyü, domuz kılı gibi dikleşmiş çok geçmeden Çohırah, keskin dişlerini çıkarıp bora atın burnuna seğirmişti. Bora at burnunu genişletip, kişneyip şaha kalkmıştı. Ot yığını büyüklüğündeki Yakın, at üstünden tutunamayarak at kaburgasına doğru düşmüş, bir ayağı üzengiden sıyrılıp başıyla yere uzanmıştı.

      Yorga bora at, iki kulaklarını dikleştirerek şaha kalkıp koşmaya başlamıştı. Yakın, bir ayağını üzengiden çıkarama-yara, post gibi, sürüklenmişti.

      “Tpru tpru tpru! Suyt! Suyt, melun! Suyt!” Yakın’ın sesi oraya buraya yayılıyordu. Çohırah, Yakın Ağayı yakalamış elbiselerini parçalamaya başlamıştır. Yakın’ın üzengideki ayağının çizmesi sıyrılıp çıkmış olmasaydı canlı kalması şüpheliydi. Aklını kaybedip yerde elbisesi başına bürünen kişiyi, Çohırah yeniden kalın budundan kapmıştı. Pahalı diktirdiği çizgili kara elbisesinin sol yanı çizme koncuna kadar parçalanmıştı.

      “Yoo

Скачать книгу