Yol. Nesipbek Dawtayulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yol - Nesipbek Dawtayulı страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Yol - Nesipbek Dawtayulı

Скачать книгу

biri millî güvenlik, biri ise müzik dersleri veren Türkbay ile Kıylıbay aksakallar eşit oy alınca çekişme enikonu kızıştı. Mektep idaresi kimin galip geldiğine karar vereceğini şaşırdı. Nihayet biri şöyle bir çözüm önerdi: “Dostlar! Bu mektebi yaptıran merhum Soltubay’ın babasıdır. Hepimiz Karabala’nın çocuklarıyız. Ancak bu Kıylıeken,29 Soltubay ile amca çocuklarıdır. Demek ki diğerlerine göre daha yakındırlar. Dolayısıyla konuşma yapma hakkı manevi olarak Kıylıbay Ağa’nındır diye düşünüyorum…” Bunu bekliyormuş gibi resim öğretmeni “Bu apaçık kabilecilik!” deyip yerinden kalkarken uçayazdı. “Yahu bu kabilecilik de nedir?” dedi biri. “Kabilecilik…” dedi resim öğretmeni, adama bunu da bilmiyor musun dercesine şaşkın bir yüzle bakarak. “Kabilecilik, kabileciliktir!”

      Hararetli tartışmalar sonucunda konuşma yapma şerefine Türkbay aksakal sahip oldu; konuşmayı yazma vazifesi ise -dört parmak uzunluğunda olsa da- tarihî makaleleri ilçe gazetesinde ara sıra neşredilen malum resim öğretmenine verildi. Ne çare ki ikisinin üç gün üç gece uymadan uğraşarak yazdığı konuşma metni değerlendirmede beğenilmedi. Resim öğretmeni umumen Kazak Hanlığı’nı anlatarak asıl konudan sapmıştı. Şimdi ne yapacağız darboğazı başlayınca yine bu avılın çocuğu imdada yetişti. Vaktiyle ilçe gazetesinde çalışmış, şimdi dede yaşına gelmesine rağmen sakalını kesmeye devam ederek içkiyi bütün bedenini ve ruhunu ortaya koyarak içen gazeteci akrabaları akıllarına geldi; ondan rica edelim, kendisi de bu mektepte okudu ne de olsa dediler. Gelgelelim o bela, ayyaş olduğu için çağrılılar dizelgesine girmemiş meğer. Onu da eklediler mecburen. İlçe merkezinde oturan gazeteciye resim öğretmeni gönderildi; öğretmen, giyimiyle bir fıçı votkaya düşmüş gibi dünyası şaşmış, ayağını bastığı yere görmeyecek şekilde on gün sonra ancak döndü. Allah’tan konuşma metnini bitirmişti.

      Asıravbay esas olarak konukları karşılayıp ağırlama meselesiyle ilgilendi; gerekli hazırlıkları yaptı, eksikleri temin etti. Yarım gün yol yürüyerek askerlerden içine iki yüz üç yüz kişinin rahatlıkla sığabileceği bir çadır alıp getirdi. Kesilecek hayvanları hazırlattı. Yalnızca içki meselesinde ağzını hiç açmadı. Çünkü danışmak için gittiğinde Almatı’da büyük bir mevkide bulunan dostu Caylıbay “Eğer gözüme bir şişe ilişirse o saat kaybolurum oradan, bunu unutma.” demişti. Caylıbay’ın sözü onun için kanundur. Caylıbay’ın dediğini yapmamak ise itliktir. Mektebin yıldönümü kutlamasına Caylıbay katılıp başköşede oturmazsa ne yarar!

      – Caylıbay dediğin şu yurt dışına çıktığı için çocukların düğününe katılamayan dostunuz mu diye sordu dünürü araya girerek.

      – Ta kendisi.

      – Ağzınızdan düşürmüyorsunuz da.

      – Nasıl düşüreyim? Niye düşüreyim deyip yok yere övündü Asıravbay. O benim Caylıbay’ım.

      – Peki. Neticede mektebin yıldönümü kutlaması yapıldı mı?

      – Yapıldı. Caylıbay’ın kişiliğini o vakit gördük. Gördük derken vaka şöyle olmuştu…

      Konuşmanın son iki üç bölümcesini Asıravbay, mektebim bugünkü müşkül vaziyetine hasrettirmişti. Bakım yapılmadan böyle durursa iki üç yıl içinde yıkılma tehlikesi olduğunu bilhassa yazdırmıştı. Kutlamaya gelenler üzerinde bu sözler bayağı etkili oldu. Bilhassa Caylıbay çok yazıklandı. Onun söylediğine göre Kökmoynak’ta doğup da bugün adam sırasına girmiş, insan olmuş, devlet ve toplum nezdinde hatırı sayılır bir şahsiyet derecesine yükselmişse bu mektep sayesindedir. Kökmoynak’taki mektebi bitirenler arasında yazar da, bilgin de, siyasetçi de, besteci de varmış. Özellikle iş adamının çok olduğu anlaşıldı. Koca koca on beş kişi… Bunların her biri bugünlerini her şeyden evvel Kökmoynak Mektebine borçludur. Kökmoynak Mektebini koruyup kollamak -bilen kişi için- babamızın ak duasının, anamızın ak sütünün hakkını vermek demektir…

      – Usul bilen, erkân tanıyan kişinin sözü böyle olur dedi ev sahibi.

      – Yoksa Caylıbay olur mu dedi Asıravbay ve iyice coştu. Uzun sözün kısası dostum çok güzel konuştu. Taşı öyle gediğine koydu ki mektebi onarmak, eksiklerini gidermek ve zaruri ihtiyaçlarını karşılamak üzere para toplamak için özel banka hesabı açmayı teklif etti. Hesabı açtığınız gün bana bildirin, ilk parayı ailem adına ben yatıracağım; dışarıdan gelenler, içeriden olanlar, hepinizi bunu yapmaya davet ediyorum dedi.

      – Büyük yiğitlik göstermiş gerçekten.

      – Seselim oluşturdu dersek daha doğru olur. Caylıbay’ın söylemesi üzerine hemen orada hesaba para yatıracakların dizelgesi yapıldı, başımız göğe ermiş gibi oldu. Orada toplanan parayı içimden tahmin yürüterek hesaplıyordum.

      Asıravbay’ın hesabına göre bayağı bir iş görülecekti hatta mektebi onardıktan sonra da para artacak gibiydi. Öyle güzel bir fırsat doğarsa bıldır biçerdöverin altında kalıp vefat eden Seyit’in öz ailesinden kaçıp şehirde ticaret yapmakta olan esnaf karısının peşine çoluk çocuğunu terk ederek takılan İlyas’ın evindeki yavrucaklara kışlık giyecek yardımı yapmasak hiç olmaz. Yoksa anladığı kadarıyla çocukların bu yıl mektebe gelecekleri şüphelidir. Ayrıca Asıravbay’ın kendini bildiği günden beri beslediği emel var: Kökmoynak’ın dışında tek başına duran taşlık tepeye Ağıbay batur önderliğinde Sovyet Hükûmeti’ne karşı çıkan ataları için bir anıt dikmek… O tepenin altında Kökmoynak’tan ve aşağı etekteki avıllardan Ağıbay batura katılan yüz kişinin naaşı yatmaktadır. Sovyet’in kızıl askerleri onları tam burada katletmişler, avıl sakinlerine tepeye derin bir çukur kazdırmışlar, cesetleri gömdükten sonra da üstüne iri taşlar yığmışlar. Kökmoynaklılar buraya eskiden Taştepe derlermiş, şimdi Kızılkıran diyorlar.

      – Şimdi bu, geçen gün olan hikâye mi dedi ev sahibi.

      – Aynen öyle.

      – Netice ne oldu, peki?

      – Hesabı hemen açtık. O saat her yere haber de gitti fakat şu güne değin hiç kimseden hiçbir hareket görmedik; işte görüyorsun, yakıp kavuran yaz sıcakları da geldi; sonra Caylıbay’a bir gideyim dedim ve geldim.

      Ev sahibi ses etmedi. İkisi de ellerini yıkayıp çaya oturdular. Karanlık çoktan çökmüş. Demli sütlü çayı yudumlarken Asıravbay artık oğlu ile gelininin durumunu sormaya başladı.

      – Görünmüyorlar…

      – Bizde de havadis çok deyip gülüyor kadın dünür. Biz de yakın arada size haber göndermek istiyorduk.

      – Hayırdır inşallah?

      Ev sahibi söze karıştı. Meğerse dünürleri bunun oğlu ile gelinine yakında Maygül’den iki odalı bir daire satın almış. Oğlu Manarbek işten ayrılmış.

      – Ayrılmış ne demek? Asıravbay başını kaldırıverdi: Beş altı yıldan beri yaptığı araştırma boşa mı gitti şimdi?

      Dünürün düşüncesi: Bugün Kazaklarda koyun denecek koyun kaldı mı? Kalmadığına göre neyin yününü uzatacak,

Скачать книгу


<p>29</p>

Qıylıekeñ/Kıyleken, Qıylı Äkeñ yani Kıylıbay Ağa hitabının kısaltılmış biçimidir.