Adı Konamayan Katil. Akil Abbas

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Adı Konamayan Katil - Akil Abbas страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Adı Konamayan Katil - Akil Abbas

Скачать книгу

atacaksınız yoksa henüz yaptığımız it inine mi?!

      –Hayır! Şimdi birlikten araba getirtirim, seni alıp götürür.

      Demin Akademik’e destek olan usta asker kafasını salladı:

      –Akademik, bu gerekli miydi?!

* * *

      Çakallar kan kokusunu duyarak koşup gelmiş ve cesedin etrafında dönüyorlardı. Barutun kokusu henüz çekilmediğinden korkularından cesede dokunamıyorlardı. Barut kokusu azaldıkça çakallar da ürkek ürkek cesedi çekiştirip yemeğe başladılar. Askerlerle dolu araba eğer şehirden gelip çıkmasaydı, yolun ortasında boylu boyunca uzanan cesedi parça parça edeceklerdi. Araba durdu; lakin çakallar çok yüzsüzdü, ürküp kaçmadılar. Subay onları korkutmak için havaya bir iki el silah sıktı. Çakallar viyaklaya viyaklaya kendi dillerinde subaya küfrederek koşup gittiler. Subay yolun ortasındaki cesedi görünce olduğu yerde mıhlanıp kaldı, sonra yavaş yavaş ona doğru yaklaştı. Önce cesedi komutanın sürücüsü zannetti; ancak şapkasındaki yıldızları görünce…

      Askerler hemen arabadan atladılar; ancak subay askerlerin cesede yaklaşmasına izin vermedi:

      –Yaklaşmayın! Hiçbir şeye dokunmayın!

      Telefonu alarak hemen askerî birliği aradı:

      –Komutanı vurmuşlar!

      Bu haber yalnızca askerî birlikte değil şehirde de bomba gibi patladı. Yarım saat geçmeden şehrin üst düzey yöneticilerinin tamamı olay yerinde bitti.

      Yeme içme meclisini yarım bırakıp kalkmaya mecbur olan Belediye Başkanı son derece rahatsız bir şekilde:

      –Hepimizin başı belaya girdi, hayatımızı zehir edecekler!

      Savcı, hiçbir şey olmamış gibi soğukkanlı bir tavırla:

      –Neden? Biz mi katlettik?

      Başkan:

      –Öyle hitap ediyorsun ki, sanki normal birini öldürmüşler. Hepimizin başı belaya girecek.

      Savcı subaya döndü:

      –Kimseyi olay mahalline bırakmayın. Askerleri ormana yolla önlerine çıkanı yakalayıp getirsinler! –Sonra da yüzünü hayretten donakalmış hâlde cesede bakan polis amirine çevirdi:-Sen niye yalın ayak başıkabak geldin? Nerede köpeğin?

      Amir:

      –Yoldadır, varmak üzeredir.

      Cinayet masasında çalışan kriminolog sanki kuyumcu idi ve pırlantanın temiz olup olmadığını kontrol ediyordu. Kaçıncı defadır, elindeki büyüteçle kurşunun girdiği yere bakıyordu. Başını kaldırıp askerlerin ormana dağıldığını görünce sordu:

      –Onlara kim emir verdi?

      Savcı:

      –Ben! Bırak da ormanda önlerine kim çıkarsa yakalayıp getirsinler.

      Kriminolog kafasını salladı:

      –Sayın Savcı Bey, birincisi ölüm olayı bir saat önce olmuş, belki de daha fazla zaman geçmiş. İkincisi hangi ahmak bu saate kadar oturup birilerinin gelip kendisini yakalamasını bekler. Peki köpeği neden istiyorsunuz? Kimin izini sürecek? Askerlerin mi?! –sonra Subay’a döndü;-Askerlerini geri çağır.

      Subay, kimin emrine uyacağını bilemedi, bir Kriminolog’a, bir Savcı’ya baktı.

      Savcı:

      –Peki, askerleri çağır gelsin, -dedi. Sonra da Kriminolog’a dönerek sordu; Neler öğrenebildin?

      Kriminolog:

      –Av tüfeği ile vurmuşlar, tekli imiş. –Cesedin yanında bulup küçük bir plastik poşete koyduğu metal boş kovanı gösterdi;-Kovanı çıkarıp atmış, tüfeği yeniden doldurmuş. Öbür boş kovan ortalıkta yok, galiba silahta kalmış. Birinci kurşun omzunu parçalamış. Öldürücü olmasa bile, vaktinde önlem alınamasa zaten kan kaybından ölecekti. Yirmi, yirmi beş metreden, tahminen, -eliyle kalın bir meşe ağacını gösterdi;-bakınız şu ağacın arkasından sıkmışlar. İkinci kurşunu ise tenasül organına, hem de dayayarak sıkmışlar. Bu kurşunu yedikten sonra da hayatını kaybetmiş.

      Savcı:

      –Vay anasını, neresinden vurmuşlar baksana. İnsan oradan bir tekme yediğinde nefesi kesiliyor, kurşun yiyince nasıl olur-diyerek cesede yaklaşıp dikkatle kurşunun değdiği yere baktı, darmadağın olmuştu.

      Belediye başkanı Kriminolog’dan sordu:

      –Neresinden vurmuşlar dedin?

      –Apış arasından.

      Başkan ellerini şiddetle birbirine çarptı.

      –İnan namus meselesidir. Be adam, ne ararsan saunada bulabiliyordun zaten…

      Savcı etraftakilere göz kırparak Başkan’a:

      –Biraz temkinli ol, sen de saunaya sık sık gidiyorsun.

      Başkan, Savcı’ya gözlerini belertti.

      –Şakanın zamanı değil!

      Şoför Savcı’ya doğru yaklaştı:

      –Şef, sizi yukarıdan istiyorlar,-dedi ve telefonu ona doğru uzattı.

      Savcı telefonu alıp orada olanlara hitaben:

      –Başladı!-dedi ve biraz uzaklaşıp telefonun öbür ucundakine seslendi.-Evet.

      –General sizinle konuşmak istiyor.

      On, on beş saniye geçmeden General’in sesi duyuldu:

      –Merhaba!

      –İyi günler generalim.

      –Neredesin?

      –Olay yerinde.

      –Neler olmuş?

      Savcı dönüp tekrar cesede baktı:

      –Birlik komutanını vurmuşlar. Asayiş şubesinin elemanı da üzerinde çalışıyor. Başkan da burada, Emniyet Amiri de. Tabur Komutanı da yolda buraya doğru geliyor. Çalışıyoruz Generalim.

      –Şunu aklından çıkarma, bu olayın failini meydana çıkaramazsan işinin duman olduğunu bilmelisin. Seni sevdiğimi biliyorsun, oturduğu koltuğu dolduran bir kadrosun. Ancak bu konuda başarısız olursan bana gücenme. Ben de yukarılara karşı sorumluyum. Anladın değil mi?! Ne gibi yardım gerekiyorsa hazırım. Kriminolog’un tecrübeli midir?

      –Evet. Kriminologumuz ülkede bu konuda tek adamdır ve şimdiye kadar çözemediği bir olay olmamış.

      –Ona söyle, eğer bu olayı aydınlatırsa seni merkeze alacağım, onu da senin yerine tayin edeceğim. Tanrı yardımcınız

Скачать книгу