Adı Konamayan Katil. Akil Abbas

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Adı Konamayan Katil - Akil Abbas страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Adı Konamayan Katil - Akil Abbas

Скачать книгу

aydınlatırsan seni benim yerime tayin edecekler.

      Kriminolog çalışmasını bırakmadan:

      –Sayın Savcı, Tanrı sağlıkla nasip etsin, benim sizin yerinizde gözüm falan yok. Yerimden de memnunum, yeter ki, çok görmesinler, Azrail’in çocuğunu kucağıma almak istemiyorum.

      –Dostum, sen bu işi çöz, en büyük hediyeyi benden alacaksın. Korkma, beni görevimden almayacaklar be, eğer halledersen beni yukarıdaki basamaklara çıkarıp oturtacaklar.

      Başkan:

      –Garip insanlarsınız be, ceset ortada siz makam üzerinde pazarlık ediyorsunuz.

      Savcı:

      –Ne yapalım, herkes kazancını bir yerlerden çıkarıyor, biz de cesetten!

      Kriminolog işini bitirdi:

      –Sayın Savcı, cesedi alabilirler. Asıl sonuca otopsi ve balistik incelemeden sonra ulaşabileceğiz, ikinci kurşun hâlâ vücudundadır -bıçakla kazıyarak topraktan çıkardığı kurşunu da küçük bir poşete koyarak bilirkişiye verdi.

      Deminden beri kurşunu kendi yemiş gibi bir kenarda suspus kesilerek sigaraları ardı ardına yakan Karargâh Komutanı nihayet konuştu:

      –Aslında O çoktan görev yerini değiştirerek başka bir birliğe gitmeliydi. Sonunun kötü olacağını biliyordum. Yüz sefer söyledim, dinlemedi. Bu da karşılaştığı.

      Savcı:

      –Haklısın. Yedi, sekiz ayda üç olay, bu da dördüncü.

      Komutan:

      –İkinci olaydan sonra nasihat ettim, başka bir yere git dedim. Yukarıya da hem söyledim, hem de yazdım; ancak kınama cezasını ben almış oldum. Aslında birçok olay oldu da biz üstünü örttük, her şeyi yoluna koyduk. Askerî birlik değil tımarhane sanki. Biri kendini asıyor, biri silahıyla intihar ediyor, biri tüfeği nöbet yerinde bırakıp firar ediyor, biri asker arkadaşına kurşun yağdırıyor. –Dedikten sonra dönüp ters ters Savcı’ya baktı; -Sizlerin merhamet göstermenizden dolayı kimseler cezalandırılmıyor.

* * *

      Albay:

      –Şu Akademik yine ne halt karıştırmış?

      Tabur Komutanı:

      –Askerlere nutuk atıyor. Geçen sefer yemek konusunda neredeyse isyan çıkarıyordu. Sanki evlerinde her gün pilav yiyormuş it oğlu it. Hepsini öğrendim, meteliğe kurşun sıkan bir ailesi var. Doğru düzgün yemek bulamadığından bağırsakları kuruyan bir asistan gelip sıcak yemeği bulmuş başlamış kudurmaya. Görünen o ki, on gün hapishanede yatmak aklını başına getirmemiş. Biz buraya birilerine villa yapmaya gelmedik, amele değiliz, diyor. Onu destekleyenler de her gün artıyor. Ben hapse tıkıyorum, Karargâh Komutanı çıkarıp salıveriyor.

      Albay:

      –Zaten onu cesaretlendirip yoldan çıkaran da Karagâh Komutanı’dır. Önemli değil, onun yıldızlarından birini koparıp bilmem neresine yapıştırmazsam adam değilim. Yerime göz dikmiş, ensesinin kökünü görür. Sen şu işi hallet, hapishaneden çıktıktan sonra şu Akademik midir, ne Allah’ın cezasıdır, yolla gitsin en sonda bulunan nöbet yerine. Ben söylemeyene kadar da değiştirme, bırak sürekli olarak orada nöbet tutsun. Tutsun da aklı başına gelsin. Peki, bunları bir tarafa bırakalım, inşaatta durum nasıl? Fırsat bulamadığımdan dolayı bir haftadır gidip bakamadım.

      –Her şey normal yolunda seyrediyor Komutanım, üç veya dört aya biter. Bir de yoldaş Komutan, fabrika yaptıran dostumuz var ya, yirmi-otuz asker istiyor, ne diyorsun, yollayalım mı?

      Albay ayağa kalktı:

      –Elli tanesi kendi işimizi yapıyor, on-on beş tane de ona yolla. Gözün de şu Akademik’in üzerinde olsun. Yine sağa sola yazarsa seni cezalandırırım.

* * *

      Bahçenin ortasında kocaman gövdeli bir dut ağacı vardı. Bir dalına salıncak asılmıştı; ancak yıllardır kimse binip sallanmamıştı. Çocukların salıncağa binme yaşları çoktan geçip gitmişti; lakin onu açıp bir tarafa bırakmıyor, torunları için saklıyorlardı. Ağaçların tomurcuklanıp çiçek açmasından başlayıp ta yaylaya çıkana kadar…

      …Kaç yıldır dağları düşman eline geçtiğinden yaylaya hasret idiler…

      …Havalar ısınınca bu ağacın altına göçüyorlar, burada yiyip-içiyor, çoğunlukla misafirleri bile burada ağırlıyor, buradan da yolcu ediyorlardı.

      Ağacın altında eski-püskü bir demir karyola vardı, kışın da dışarıda yağmurun, karın altında bırakıyorlardı. Üzerine eski bir palas yaymışlar, bir yatak, bir de büyük yer yastığı koymuşlardı. Baba, havaların ısınmasından başlayıp, suratını asarak her bir şeye soğuk soğuk bakıncaya kadar burada yatardı.

      Dut ağacının altında oturmuşlardı. Evin hanımı öğlenden sonra pişirmeye başladığı bozbaştan1 bir kap alarak eşinin önüne koymuş, kendisi de çayını yudumluyordu:

      –A Kişi, dört-beş ayı geçti çocuk askerdedir. Şuradan-şuracığa olsun bir defa bile yanına gidip yoklamadın. Komşumuzun oğlu da onunla aynı zamanda asker oldu, her hafta sonu eşini takıyor koluna çocuklarını görmeğe gidiyorlar. Bir defa da izin alıp evlerine getirdiler, çocukları tam bir hafta yanlarında kaldı. Var git komutanıyla tanış, ufak-tefek de olsa cebine bir şeyler kıstır, gözü çocuğun üzerinde olsun. Yoksa evladımızı sahipsiz zannederler. Tanrı’ya şükür durumumuz herkesten iyidir.

      Adam elindeki ekmeği önündeki kaba doğraya-doğraya:

      –Allah aşkına bırak da yemeğimi yiyeyim, yine başlama. Kalk da bir kuru soğan getir, soğansız bozbaş mı yenirmiş?

      Ana, söylene söylene kalkıp soğanı getirdi:

      –Kendin soğansız bozbaş yemiyorsun; ama çocuk orada ne yiyor umurunda bile değil.

      Baba, yumruğu ile vurup soğanı ezdi ve cücüğünü çıkardı, alıp elma gibi ısırdı:

      –Herkes ne yiyorsa o da onu yiyor. Tatile gitmemiş ki, asker olmuş. Ben iki yıl Çita’da hizmet ettim, anam-babam yanıma mı geldi?! Yoksa bize sabahları paça, akşamları da bozbaş mı yediriyorlardı? Kışın yazdığım mektubun cevabı yazın bin-bir güçlükle gelip bana ulaşıyordu.

      Ana söylenmeği bırakmadı:

      –O devir başka idi, herif. Buradan Çita’ya bir ay yol sürüyordu. Çocuğun yanına gitmek için ise bir saat gerekiyor. -Söylenmekten bir sonuç çıkmadığını görünce tavrını değiştirdi; -Kurbanın olayım Kişi, bundan otuz beş yıl öncesidir diye düşün ve beni görmek için buradan ta Bakü’ye gidiyorsun. Şimdi de beni özlemişsin diye var say. Ben de Bakü’de değil, bak şu görünen dağın öbür tarafındayım. Vallahi rüyada gördüm…

      Adamı galiba zayıf yerinden yakaladı, Baba gülümsedi:

      –Peki,

Скачать книгу


<p>1</p>

Azerbaycan mutfağına has, et, nohut, patates, baharat vb. ile pişirilen bir yemek.