Modern Seyahatname. Osman Oktay

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Modern Seyahatname - Osman Oktay страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Modern Seyahatname - Osman Oktay

Скачать книгу

Birinci Muhammed Rahim Han olmak üzere içerideki türbelere Fatihalar okuyup fotoğraflarını çekmeye çalışırken rehberimiz heyecanla yanıma gelip müjdeyi verdi… Evet, Ebu’l Gazi Bahadır Han’ın mezarı meğer birkaç metre yakınımızda bulunuyormuş. Rehber ayrıldı, ben o tarafa gittim. Az önce de oradan geçmiş, gelen ziyaretçilere bazen bir, bazen iki ayet okuyarak “El Fatiha” diyen görevlinin yaslandığı paravanın arkasında kalan tabut şeklindeki iki mezarı fark etmemiştim. Emin olmak için o mezarların kime ait olduğunu Kur’an ayetleri okuyan görevli kişiye de sordum. “Ebu’l Gazi Bahadır Han’la oğlu Enuşa Han” deyince sanki mezarın yerini ilk defa keşfeden bilim adamı gibi sevindim. Fatihamı okuduktan sonra görevli kişiden kalkmasını rica ederek paravanı da kenara çektim ve mezarları fotoğrafladım. İşte şimdi olmuştu ve Türklerin Soy kütüğünü çıkaran Ebu’l Gazi Bahadır Han’la Yafes’in oğlu Türk ve Issıg Göl’le Hive bir araya geldiği için Kırgızistan gezisi ile Özbekistan seyahati bir bütünlük kazanıvermişti. Tekrar tekrar mezarlara baktım, görevliye teşekkür edip ayrıldım.

      Grup arkadaşlarım ortalıkta yoklardı. Dışarı koştum ve az ilerde yetişerek bu konuyu merak eden Ali Yıldız, Muharrem Yelli-ce ve Resul Kaya’ya müjdeyi verdim. Onlar da hemen gidip fotoğraf çektiler.

      Bir sonraki durağımız, “Ağaç oymacılığının müzesi” olarak ün yapan, beş bin kişinin namaz kılabildiği, Cuma ve bayram günlerinde şerbetler yapılıp ikram edilen 213 sütunlu Cuma Mescidi idi. Mescid, 10. Yüzyıldan başlayarak değişik zamanlarda yakılıp yıkılmış ama hep yenilenmiş ve şu anda 19. Yüzyıldaki haliyle ayakta duruyor.

      Yüksek bir yerden bakıldığı zaman Hive “bir avuç” yer gibi görünüyordu ama her zerresinde tarihin izleri olunca öyle bir – iki günde gezip incelemek mümkün değildi. Günlerimiz ise sayılı idi ve bu yüzden akşamüstü Ürgenç’e gidecek, oradan uçakla Taşkent’e geçip 3 Haziran sabahı da Türkiyemize uçacaktık.

      Yeni Ürgenç

      Hive ile bir zamanlar Harzemşahlar’ın idare merkezi iken -Şimdi artık Türkmenistan sınırları içinde kalan ve tarih kokan “Köhne/Eski Ürgenç eski hallerini hemen hiç bozulmadan korurlarken, giderek günümüzün betonlaşan “modern” şehirlerinden biri olma yoluna giren Yeni Ürgenç’in Havaalanı yakınlarında Harzemşahların önde gelen kahramanlarından Celaleddin Manguberdi’nin heykeli önünde toplu fotoğraf çektirdik. O ki, Cengiz Han’a karşı yiğitçe savaşan bir kahramandı. Eğer yapılacak mücadele konusunda Hükümdar olan babası Muhammed Harzemşah’ı ikna edebilseydi Cengiz Han büyük bir ihtimalle orada durdurulacak ve geniş bir coğrafyada on binlerce insan hunharca katledilmeyecekti.

      26 Mayıs 2014’te Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’te başlayıp 3 Haziran 2014’te Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te sona eren bu seyahatimiz bizleri gerçek anlamıyla mutlu etti. Soyu bir, dili bir, dini bir, örfü âdeti bir kardeşlerimizle kucaklaşma imkânı bulduk. Bizi görünce Türkiye’den geldiğimizi hemen anlayıp “Gardaş” diyerek selam veren, el uzatıp kucak açan kardeşlerimizi unutmak mümkün değil. Bu madalyonun bir yüzü. Ancak ne var ki devlet bürokrasileri ve siyasilerin kaprisleri bu kardeşliği yaralıyor. Bu yüzdendir ki biz neye niyet etmiştik, -sonucu iyi de olsa- kısmetimize ne çıkmıştı?

      Evet… Türkmenistan’dan başlayıp Özbekistan’da bitecek olan gezimiz Kırgızistan’da başlayıp Özbekistan’da bitti. Şimdi aslında, Türkmenistan’a olan özlemimiz, hasretimiz daha da arttı.

      Türkmenistan’ın Sovyetler döneminden 1991 yılında bağımsızlığa geçişteki lideri Saparmurat Niyazoğlu hazırladığı Ruhname isimli eserde, kendi ülkesi olan Türkmenistan topraklarını şöyle anlatıyordu:

      “Gerçekten de millet ile vatan, ruhla beden gibidir. Bu toprak bizim için kerametlidir. Bağımsızlık uğrunda, vatan uğrunda canını feda eden erler, aslanlar bu toprağın bağrında yatar. Bu topraklarda bütün İslâm dünyasını kerametiyle bağlayan, geze geze dua okuyup zikreden Mane Baba (Ebû Said Ebu’l-Hayr)’nın katre katre gözyaşı vardır. Seher vakti, gece vakti dağlar taşlar içinde gezen Mahtumkulu’nun ahı vardır. Kıratıyla dörtnala dolaşan Köroğlu’nun ruhu vardır. Dede Korkut, Hoca Ahmet Yesevî, Bahaeddin Nakşibendî, Necmeddin Kübra, Sular Baba gibi pirlerin nefesi gibi kerametli, kudretli bu toprak bin derdin dermanıdır. Yavşan kokulu sahrasından ayrı düşüp ağlaya ağlaya kör olanın gözlerine sürsen, bu toprak onun gözlerini açar…

      Beşbin yıl mesafeden nesil başı Oğuz Han selâmlar milletimizi. Mert halkımızın devlete susayışı gibi bu toprak da şahlanışa susamıştır. Böyle güzel bir vatanda yaşayan milletimizin başı Köpetdağ gibi yüce, ruhu Ceyhun gibi coşkun, kalbi Sumbar vadisi gibi güzel olmaz mı?”

      Biz, akıl almaz bir devlet bürokrasisi sebebiyle bu güzel hatıraları barındıran Türkmenistan’ımızı -şimdilik- göremedik. İnşaallah en kısa zamanda bu dileğimiz gerçekleşir ve oradaki kardeşlerimizle de kucaklaşırız.

      Aytmatov’un mezarı başında

      Bağımsızlık Meydanı ve Manas

      Balasagun Müze’sinde Yusuf Has Hacib heykeli

      Balasagun Burana’da ezan

      Bişkek-Isıggöl arasında bir cami

      Bişkek’te Atabeyt

      Isıggöl ve çevresi

      Kırgız teyze

      Kırgızistan’da bir mezarlık

      Kırgızistan’da Manas Üniversitesi kampüsünün hemen yanında yapılan cami

      Buhara Leb-i Havuz’dan

      Buhara’da dört minareli cami (Çehar Minor)

      Buhara’da İsmail Samani Türbesi

      Buhara’dan ayrılırken tütsülendim

      Buhari Türbesi

      Çerağcı Kasabası – Özbekistan

      Çeşme-i Eyyup Türbesi – Buhara

      Hive hatırası

Скачать книгу