Hayatımızın Kış Ayları. Yakup İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hayatımızın Kış Ayları - Yakup İsmail страница 3

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hayatımızın Kış Ayları - Yakup İsmail

Скачать книгу

Çok geçmedi Leyla yine konuştu:

      “Bir yıl evelsi yanımızda işe başlayan Hayriye’yi hatırlıyor musun?”

      “Evet hatırlıyorum. Alçak boylu değil mi?”

      “Evet. İşte onun kocası da işsizmiş ve Batıya gitmeye karar vermiş. Hollanda’ya mı, yoksa Almanya’ya mı, tam olarak anlayamadım.”

      “Ne yapacakmış orada?”

      “Çalışacakmış.”

      “Kocasının adı Aydın değil miydi canım?”

      “Evet.”

      “Bugün onunla birlikte kahve içtik. Bir dostu iki yıldan beri Batıdaymış. Orada işlerini bayağı yoluna koymuş ve şimdi Aydın’ı yanına davet ediyormuş. O da karar almış ve gidecekmiş… Sınırdışı yolculuklar kolaylaşınca bayağı kişiler Batıya gitmeye heveslendiler… Lakin şu dil meselesi yok mu. Öğrenciyken Batı dili mi okuduk. Sadece bir yıl fransızca dersimiz vardı, ama öğretmenimiz de bizimle birlikte öğrenmeye çalışıyordu o dili… Dil bilmedikten sonra gideceğin yeri nasıl bulursun, kimi aradığını, niçin aradığını nasıl izah edersin… Derdini nasıl anlatabilirsin…”

      “Ben de ona şaşıyorum Hasan. Gidenlerin herhalde orada yardım edecek kimseleri var. Aydın’ı da orada karşılayacak bir kimse olduktan sonra…”

      “.......................”

      “… Hasan, sen de gitmek istiyor musun yoksa?”

      “Leyla, şimdiye kadar aklımdan böyle bir şey geçmedi. Doğruyu söylemek lazımsa işsiz durmak, kahvehanelerde saatlerce, günlerce oturmaktan....”

      “Aşkım, şimdiye kadar ayrılık denilen şey başımıza gelmedi. Herhalde iyi bir şey değil… Ama aylak durmaktansa git ve o yerleri sen de gör. Anlattıkları gibi değilse, dönersin. Orada her ne pahasına olursa olsun durmaya mecbur değilsin ya. Başka iş bulamazsan ve ben de işsiz kalırsam, son çare tütün olacak. O bari elimizden geliyor…”

      “Bir işe başlamam lazım. Aylak gezmekle olmayacak.”

      Ertesi sabah uyandığında Hasan artık kati karar almıştı. Meslektaşı Aydın’a haber edecek ve onunla birlikte o da Batıya iş aramaya gidecek.

      -4-

      Aydın ile Hasan yola çıktıkları vakit Temmuz sıcakları artık başlamıştı. Trakya ovalarında ekinler iyice sararmış, biçerdöverlerin gelmesini bekliyordu.

      Otuz saatten fazla süren yolculuktan sonra otobüs Almanya’nın Frankfurt am Mayn şehrine girdi. Yabancı şehir, mimarisi bizimkilerden farklı binalar, değişik sokaklardaki pankartlar… Yol boyunda olduğu gibi şehir içinde de her şey Hasan için çok ilginçti, lakin bu anda zihnini başka bir sorun zorluyordu: Nerede inecekler, nereye gidecekler, Mümün onları karşılamaya hakikaten de gelecek mi… Hangi otogarda, hangi saatte… Sabredemedi ve sordu:

      “Yola çıkacağımızı Mümün’e mektupla mı bildirdin, telegramla mı?”

      “Mektupla.”

      “Kaç gün oldu göndereli? Almamış olabilir mi?”

      “Telaşlanma. Sokakta bırakmaz bizi! Mümün sözüne ciddi bir kimsedir.”

      Nasıl sakin olabilir ki? Yabancı yer. Almanca tek bir söz bilmiyorlar. Kime neyi ve nasıl soracaklar? Bir yudum su rica etmeyi beceremeyacekler…

      Sağa ve sola bakınırken otobüs büyük bir otogara girip durdu. Kaptan son durak olduğunu ilan ediyordu ki, Aydın gülümsedi:

      “Sakinleş! Mümün burada! Sokakta kalmamız için tehlike yok yani!”

      Hasan heyecanla sormaktan kendini alamadı:

      “Nerede?”

      Hem sordu, hem de pencere önünde el sallamakta olan kişiyi gördü. Görünce de gülümsedi ve Aydın’a fısıldadı:

      “Evet! Hakikaten de gelmiş!”

      İndiler. Sarmaş dolaş olur olmaz Mümün emreder gibi konuştu:

      “Kavrayın bavullarınızı ve gelin arkamdan!”

      Otogardan çıkar çıkmaz bir otoparka girdiler.

      “İşte şu araca bineceğiz!”

      Aydın ilgiyle sordu:

      “Bir yıl içinde otomobil de mi aldın Mümün?”

      “Otomobil almaya daha vakit var!.. Bu araçı çalıştığım yerdeki ustabaşından sizi karşılamak için aldım. Durmayın, binin!.”

      Hemen yola koyuldular. Mümün hem insanla, hem de taşıt araçlarıyle dolup taşan sokaklarda otomobili maharetle sürüyordu. Trafiği gerektiği gibi koruyabilmek için gözlerini dört açaraktan anlatmaya çalıştı:

      “İşten yalnız bir saat için çıktım. Sizi yaşadığım yere götürüp bırakacağım. Banyo alın ve yatıp dinlenin. Akşama işten döndüğümde uzun uzun sohbet edeceğiz. Memlekette ne var ne yok?”

      “İyilik. Bütün tanıdıklardan selam getiriyoruz. Lakin en çok eşinden ve annenden. Hepsi iyidirler.” Dedi Aydın.

      “Bu geçtiğimiz sokak Frankfurt şehrinin ana sokaklarından biri. Şimdi sağ tarafa kıracağız ve şehiri terkedeceğiz…”

      “Trafik burada çok yoğun, ama herkes dikkatle sürüyor,” dedi Hasan. Mümün gülümsedi:

      “Yani bizim memlekette olduğu gibi değil demek istiyorsun!”

      “Tam öyle. Olur olmaz sebeple kornaya basmıyorlar.”

      “Yayalılar da olur olmaz yerden geçmiyorlar. Başka farklar da göreceksiniz. Bazıları iyi, bazıları kötü…”

      “Yaya yolcular arasında kaideleri ihlal eden hiç mi yok canım?” dedi Hasan.

      “Var. Olmasın olur mu. Kim canına kıymaya karar aldıysa… Yaya giden yolcu kaideyi ihlal ederse sürücünün kabahatı ne?”

      Geniş bir yola çıktılar ve az sonra otobana girdiler.

      “Nereye gidiyoruz? Şehir arkamızda kaldı!” diye sordu Aydın.

      “Şurada, çok yakında bulunan Darmştat şehirine götüreceğim sizi.”

      Yarım saat sonra otobandan ayrıldılar ve Mümün’ün dediği şehre girdiler. Sağa, sola derken araç durdu.

      “Geldik!” dedi Mümün ve önündeki binayı gösterdi. ”Ben burada yaşıyorum. Şimdilik siz de burada, benim yanımda yatıp kalkacaksınız.”

      Mısafirleri açtığı kapıdan içeri aldı ve bir daha tekrarladı:

      “Ben

Скачать книгу