Hayatımızın Kış Ayları. Yakup İsmail

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hayatımızın Kış Ayları - Yakup İsmail страница 4

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Hayatımızın Kış Ayları - Yakup İsmail

Скачать книгу

sıkılsın ki?” dedi Hasan.

      “İşten geç çıktığım ve eve geçiktiğim için.”

      “Geçikme her vakit vuku bulabilir. Trafik yoğun olur, yolculuk ettiğin otobüs yahut tramvay geçikmeyle hareket eder…”

      “Trafik kırkta bir seksende iki yoğun oluyor. İş saatini korumak en büyük kanun. İşten yetmiş iki dakka daha geç çıktığım gibi…”

      “Neden?” Diye sordu Aydın.

      “Burada günde sekiz saat değil, dörtyüz seksen dakka çalışılıyor.”

      “Hep ayni değil mi?!”

      “Değil. Sizi karşılamaya gittiğim için işe yetmiş iki dakka geç başladım.”

      ”Bir saat için de hesap mı tutuyor senin patronların?”

      Bunu soran ise Hasan’dı. Mümün gülümsedi:

      “Bir saat değil, yetmiş iki dakka dedim. İşe kaç dakka geç gittiysem o kadar da geç çıkmam gerekiyor. Ama şimdi bu konuyu kapayalım. Böyle şeyleri konuşmak için çok fırsatlarımız olacak. Koşukavak’ta başka ne var ne yok?”

      Sohbet çabucak derinleşti. Hele gene Rodopların havasını hatırlattıran içki şişesi masa üzerinde belirince… Mümün’ün sorduğu kişileri de andılar, sormadığı kişileri de. Masa başında geç vakitlere kadar oturdular. Gece yarısına doğru Hasan rahatsızlığını artık gizleyemez oldu. Sorulanlara tek bir kelimeyle cevap veriyor, yerinde sakince oturamıyordu. Nihayet Mümün sabredemedi ve bıyık altından gülümseyerek sordu:

      “Ne var Hasan? Uykun mu geldi, yoksa başka bir rahatsızlığın mı var?”

      “Ben uykusuzluğa ve yorgunluğa dayanabilen bir kimseyim. Çok şeyler konuştuk, çok kişileri andık. Lakin bizi buraya getiren konuya hiç değinmedik. İş sorununu nasıl halledeceğiz? Burada iş bulabilecek miyiz?”

      Mümün her ikisine de baktı kaldı:

      “Ama siz buraya çalışmak için mi geldiniz? Ben ise bana yalnız mısafirliğe geldiniz diye düşünüyordum!”

      Hasan ve Aydın birbirilerine bakıp kaldılar. Çehreleri değişiverdi. Yalnız bir mısafirlik için bukadar masraf yapmak ve bukadar yol döğmek olur mu!? Hasan Aydın’a baktı:

      “Sen mektubunda buraya niçin geleceğimizi Mümün’e izah etmedin mi?”

      “İzah ettim…”

      Mümün daha fazla sabredemedi ve gülümsedi:

      “Sakin olun. Daha yarın sabah benim yanımda işe başlıyorsunuz.”

      Her ikisinin de çehreleri ışıyıverdi. Aydın sevincini gizleyemedi:

      “Bunun üzerine daha bir kadeh içki hemen içerim!”

      “İçersin elbet, ama işiniz neden ibaret olacak diye sormayacak mısınız?”

      “Biz her verilen işi icra etmeye hazırız. Madem konuyu açtın, söyle, daha şimdiden bilelim.” Dedi Hasan heyecan dolu sesle.

      “Bilmelisiniz ki, burada yabancılar yerli işçilerin beğenmedikleri en ağır işlere alınıyor. Benim çalıştığım ve sizinde çalışacağınız yer bayağı gürültülü ve toz içinde.... İşimiz orta gerginlikte ve bizim memlekete bakarak çok daha iyi ödeniyor. Çalışacağım diyen ve birkaç para biriktirmeye niyeti olan kimse bunu başarabilir ve eve boş elle dönmez.”

      Aydın daha fazla sabredemedi ve onun sözlerini kesti:

      “İşimiz neden ibaret, sen bize en nihayet onu söyle!”

      “Fabrikada yol inşaatında çalıştırılan değişik makinelerin en hacımlı kısımları üretiliyor. Biz canavar dedikleri cila makinesiyle çalışacağız ve kaynakçıların bıraktıkları pürüzleri defedeceğiz. Ne diyeceksiniz?”

      “Sorun yok!” dedi Hasan.

      “Sormaya gerek mi var!” diye ilave etti Aydın.

      Nihayet Mümün ayağa kalktı:

      “Bu akşam Koşukavak yöresinde bayağı kimselerin kulakları çınlamıştır. Ama tatlı sohbete doyum olmaz arkadaşlar. Yarın akşam yine devam ederiz. Beş saat sonra iş başında olmamız lazım. Artık yatalım. Ne diyeceksiniz?”

      Ne diyebilirlerdi, hemen yattılar. Lakin heyecandan gözlerine uyku gelmek bilmiyordu. İş sorunu çabuk halledildi, yatacak yerleri var.. Diğer taraftan ise yarın sabah tanımadıkları kimselerle birlikte çalışacaklar. İş ellerinden geliyor, lakin dili bilmiyorlar ve her şeyi tercüme etsin diye Mümün’ün gözlerine sık sık bakıp duracaklar. Bu dil sorunu hele Hasanı çok düşündürüyordu. Uykuya dalmazdan önce sordu:

      “Almancayı az çok anlamaya ve konuşmaya başladın mı Mümün?”

      “Hasan, ne diyeyim, bizim insanların bir lafı var, sopa yiyecek kadar becerebiliyorum işte!”

      Gülüştüler.

      Aydın da, Hasan da, yatak içinde sağa ve sola bayağı dönüp durdular. Nihayet uyku üstün geldi ve sakince nefes almaya başladılar.

      -5-

      Fabrika kapısından girdiklerinde her ikisi de heyecanlıydılar. Gözlerine çarpan ilk şey etraftaki temizlikti. Aydın etrafına bakınarak sordu:

      “Bu gün Almanya’nın milli bayramı mı var, yoksa fabrikaya yüksek yerden mısafirler mi gelecek?”

      “Bugün bayram yok, lakin fabrikaya hakikaten de çok mühim mısafirler geliyor.Nasıl anladın?”

      “Etrafta çok büyük bir temizlik var. Her yer silip süpürülmüş.”

      “Bizim memlekette olduğu gibi yani?”

      “Evet. Ziyarete kimler gelecekmiş?”

      “Bulgaristandan iki şahıs.”

      “Öyle mi?! Adlarını biliyor musun?”

      “Hasan ve Aydın. Fabrika bugün onları karşılıyor!”

      Mümün bunu öyle ciddi bir sesle söyledi ki, alayı ilk anda ikisi de sezemediler. Nihayet Aydın yerinde mıhlandı kaldı:

      “Yabancı yerde acemi ve korkak korkak davrandığımızı gördün ve bizimle her adımda alay etmeye başladın değil mi?”

      Mümün gülümseyerek izah etti: ”Burada temizliğe her zaman dikkat edilir, yani fabrika içi daima temiz tutulur… Karşımızdaki kişi bizim ustabaşı. Buyurun, onun yanına gidelim.”

      Gittiler.

      “Guten morgen! Sie sind die neuen Arbeitern!”1 dedi Mümün.

Скачать книгу


<p>1</p>

Günaydın. İşte yeni işçiler