Sıcak Taşlar. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Sıcak Taşlar - Анонимный автор страница 5
Bağışla beni, bağışla! Seni tanıyamıyorum. Ve hiç kimseyi tanımıyorum. Ama seni biliyorum. Senden nefret ediyorum. Hepinizden nefret ediyorum. Oysa, seni seviyorum. Hepinizi seviyorum;– senin arkandakini ve herkesin arkasındakini.
Ah, ebedi ve yenilmez gecenin utancı!..
………………………………………………………...........
Arkanda ve önünde, solunda ve sağında yüksek duvarlar. Gökyüzüne kadar. Ve kanlar ile sulanmışlar. Kaçıyorum, Ama çok dar, mezar gibi daracık. Ölüm bu kadar korkunç olamaz! Çocukları uzaklaştırın! Onların sorgulayan bakışlarından beni kurtarın! O, ebedi ve yenilmez utançtan beni kurtarın! Onun içinde yanıyorum, ama yanamıyorum…
Allah’ım gözlerimi kim kapatacak!..
………………………………………………………...........
Kestiler gözlerimin önünde! Bütün köyleri, zincire vurulmuş öğrencileri, kadınları da kestiler…
İsyana kalkışmışlardı… Dağlar ve nehirlerin arkasında göklere kadar yükselen mezarlıklar bırakarak. Gecelerinde ümitsiz… Kalplerinde umutsuz… Yüreklerinde çaresiz…
–Isyana kalkın ey, insanlar! Binler, milyonlar İsyana! Ay çiçeği saplarıyla silahlı olsanız da. İsyana!
–Ha babam, ha…
………………………………………………………...........
Evet, ben anlıyorum, bağlantıyı kaybediyorum, bir şeyler kaçırıyorum gözümden. Katilleri? Hayır, canilerin sürüleri aynıdır; her ülkede ve her zaman!
Ey, Allah’ım! Bu olanlardan acaba hangisi aklımdan çıkıyor! Bu yenilemeyen utancın fışkıran kızgın dalgaları kalbimin hangi köşesinde saklanmaktadır. Çünkü bu utanç aklımı köreltmekte ve göz yaşlarımı da kurutmaktadır…
Bilmiyorum.
Ve de bilemiyorum.
Ama açıktır, ölümcül ağrılar gibi açıktır: kimi şeyler vardır, yaşanmaları gerekmez. Yaşanmamalıdır. Çünkü varoluşumuzun sebebini aşmaktadır. Bütün kanunlar terk edilmekte, inanışlar çiğnenmekte, ışıklar sönmektedir. İntiharın karanlığı!
………………………………………………………...........
Soğudum gökyüzünden. Kendi kendimden de… Gücüm tükendi. Yattım. Senelerden beri.
Her güneşin batışından önce soğuk bir yorgunluk bastırıyor, beni.
–Acaba, yine gelecek mi çığlıklarla dolu o gece?
Her sabahın kızıllığında kalbime kızgın iğneler saplanıyor:
–Nehirler günleri yine kanlı olarak mı karşılayacaklar?
Çünkü onlar yine yürüyecekler. Çaresizler: kesinlikle yürüyeceklerdir! Yine yürüyecekler sürülerle, binlercesi sürülerle; aç, perişan, çıplak ayaklarla… Ama herhalde yine ay çiçeği saplarıyla silâhlı olarak.
Allah’ım, Allah’ım… Ve onlar yine sürüklenecekler; gece ve gündüz, aylar ve senelerce. Yüzleri yanmış analar, kız kardeşler, kadınlar, inleyerek zincirler halinde sürükleneceklerdir. Ve onların ardından evsiz bırakılanlar, bir lokmaya muhtaç olanlar, yetimler bağırıp çağıracaklardır…
Sayısız küçük dilenci, titreyen ellerini bana, size, canilere uzatacaklardır.
E, e! Ve o zaman… Ben yine öfkelenecek miyim acaba? Daha ağlayacak mıyım? Ve bunları tekrar mı yaşayacağım?
………………………………………………………...........
Ey utanç! Beni takip eden ölçüsüz, öldürücü utanç! Beni mezara ve mezarın ötesine kadar takip edecek olan utanç…
ANGEL KARALİYÇEV
Bulgar edebiyatının ünlü yazarı Angel Karaliyçev 1902’de Veliko Tırnovo’nun Strajitsa köyünde doğdu ve 1972’de Sofya’da öldü. Yetişkenlere hitap eden eserlerinden daha çok çocuklar için yazdığı kitaplarıyla ünlendi. Ayrıca onlarca halk hikâyesini bedii bir dille kaleme aldı. Bunu yaparken de sanat ustalığını edebiyat çevrelerine kabul ettirdi. Birçok Rus halk masalını da aynı şekilde Bulgar okuyucularıyla buluşturdu. “Beliyat Gılab-Beyaz Güvercin”, “Nakovalnya ili Çuk-Örs veya Çekiç”, “Trimata Yunatsi-Üç Yiğit”, “Toplata Rıkavitsa- Sıcak Eldiven” ve daha onlarca kitabın yazarıdır.
Bazı eserleri Türkiye’de de yayınlanmıştır.
TEMBEL ADAM
Vaktin birinde tembel bir adam varmış. Hiçbir iş yapmaz bütün gün gölgede yatarmış. Çocukları ise ev ev gezip dilenirler, sefalet içinde yaşarlarmış. Bu tembel adamın yanından geçen köylüler, durup onu azarlarlarmış.
– Çocukların zavallı ve perişan halde gezip dolaşıyor. İnsanlar canla başla çalışırken sen ise yan gelip yatıyorsun. Hiç utanmıyor musun? Kalk da işe git!
Tembel adam ise:
– İş mi dediniz? İşi bana methetmeyin! diyor ve öbür yanına dönüyormuş.
Bir gün bu tembel adam yattığı yerden kalkmış, kiliseye, köy papazının yanına gitmiş.
– Peder demiş, bana bir dua oku, köydeşlerimi de çağır, beni diri diri gömsünler.
Papaz hayretle sormuş:
– Niçin canım?
– Çünkü insanların takazası canıma yetti. Niçin çalışmıyormuşum diye beni bir türlü rahat bırakmıyorlar. Öteki dünyaya gideyim de, orada bari rahat yatayım.
Papaz razı olmuş:
–Pekalâ deyip duasını okumuş. İki kişi daha çağırarak tembeli tabuta koymuşlar ve mezarlığın yolunu tutmuşlar. Papaz elinde kandil önde yürüyor, cemaat da arkadan geliyormuş.
Yolda bunlara İşbaşaran rastlamış:
–Bu adamı nereye götürüyorsunuz böyle? diye sormuş.
– Mezarlığa… Gömeceğiz de…
– Durun canım, adam diri diri mezara gömülür mü? Söyleyin niçin gömeceksiniz adamı?
Tabutu taşıyanlar işin aslını astarını anlatmışlar.