Gönlün Göklerinde. Gabbas Kabışulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gönlün Göklerinde - Gabbas Kabışulı страница 7

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gönlün Göklerinde - Gabbas Kabışulı

Скачать книгу

adamsın sen.” diye Bavken’e arkasından kızdı ve iç hattan birilerini arayıp sormaya başladı. Konuştuklarını az da olsa duyuyordum. “Allahım ne olur bulunsun.” diye dua ediyordum kendi kendime. Biraz sonra Çekurov:

      “Vah Bavırjan, Bavırjan. Kendisi şanslı, bulundu, bulundu, bakanın biri aldığı sevklerini az önce iade etmiş, gidemeyecekmiş, onu siz alın” diye derin ah çekti.

      Zorlandığım kapı aniden sonuna kadar açılmış gibi sevinerek “ Teşekkürler Petr Romanoviç, Allah uzun ömürler versin.”dedim.

      “Sayenizde” uzun yaşamamak mümkün değil” diye ani bir cevap verdi.

      “Yarın da arayabilirim”dedim ben de geri kalmayıp.

      “Allah korusun.”diye güldü o.

      “Amin.”dedin.

      O ara kapı açıldı ve sarımtırak kıvrım bastonunu tık tık vurarak Bavken giriverdi içeri. Yerimden fırlayıp:

      “Bavırjan Bey buyurun…”demeye başladığım an:

      “Sus.”dedi. Çenesini kaldırıp gözlerini küçülterek baktığı gibi yanıma geldi. Yüzündeki sertlik gitmişti sanki. “Sustum.” diye cevap verdim içimden ve asker gibi dimdik dikildim karşısına. Bavken göğsünü göğsüme değdirecek kadar yaklaşıp durdu ve bu sefer özellikle sert bir bakış atıp yumuşak bir sesle: “Nöbetçi değilsin, bu kadar dikilmene gerek yok, eğil ve alnını getir.” dedi. Bavken uzun boylu biri idi, ben azıcık eğildim. Bavken, dudaklarını alnıma dokundurdu ve:

      “Otur”dedi. Kendisi karşı duvardaki kanepeye oturdu. Gözlerimin önünde babam canlandı ve hemen duygulandım.

      Bavken, acele etmeden odama göz gezdirdikten sonra: “Boyu beş metre, eni üç metrelik bir oda değil mi? Mesane kadar derler bu kadar büyüklükte bir yere. Müdüre yakışmaz.” diye bana bakış attı.

      “Bavke “Zengin, taya da binse yakışır” demezler mi?”

      “Doğrudur. Oğlum seni yorduğumun farkındayım. Kusuruma bakma. Öyle oldu. Şimdi hangi tarihlere vermek istersen ver. Hangi tarihe verirsen o tarihlerde gideriz. Fakat sadece Almatı Tatil Evi olsun…”

      “Belgeleriniz hazır, şimdi aldıracağım, Almatı Tatil Evi’nin Lüks odası için.” diye sevinçle rapor ettim.

      Bavken yerinden kalktı ve:

      “Aferin.” diye sağ elini azıcık kaldırıp hançer gibi dikleştirdikten sonra kapıya doğru yöneldi. Tam da geçirmeye yeltenmiştim ki arkasına dönmeden:

      “Sen iş yerindesin. Hoşça kal.” diye odayı terk etti. Ben de börk ve cepkenli güçlü bedenine hayranlıkla bakıp kalakaldım…

* * *

      Bavken’e edebiyat alanına sağladığı değerli emeklerinden dolayı Kazakistan Abay Devlet Edebî Ödülü takdim edildiğinde hepimiz çok sevindik. Ödül, “Ösken Uya (Büyümüş Yuva)” adını verdiği kitabına, kıymetli edebî şahsiyetine verilen değerdi. Savaş sırasındaki büyük kahramanlıkları Bavken’in kendisi hayattayken gerektiği gibi önemsenmese de yazarlığına böylece kendisine yakışır bir şekilde değer verildi. Ödülle onurlanan Kahraman ağabeyimiz büyük bir kutlama yaptı. Ben de davet edildim.

      Tabii Bavken’in morali çok yüksekti. Büyük küçük herkesle şakalaşıp yaşadığı ilginç anlarından olaylar anlattı. Ağabeyi takdir ederek konuşma yapanlar övgü sözleri yağdırdılar. Hepsi de çok uygundu.

      Yemekle çay arasında ara verildi. Misafirler nefes almak için koridora, dışarıya çıkmaya başladı. O sıralarda kenarda bekleyen bir grup fotoğrafçılardan biri: “Kardeşler, yoldaşlar, Bavkenle bir resim çekilmeye ne dersiniz?” dedi. Böyle bir fırsattan kim yararlanmak istemez, anında gürültü koptu. Bavken’i ortamıza alıp ona yakın durmaya çalıştık. Teklifi yapan fotoğrafçı ayrıntılı olarak kimin nerede durması gerektiğini anlatmaya başladı. Bavken’i ve birkaç büyüğü yan yana sandalyelere oturttu. Üç dört delikanlı onların ön tarafına, yere serilmiş kilime oturtuldu. Fotoğrafçı: “Sizin boyunuz uzun, Bavken’in arka tarafına geçin.”diyerek Hizmet-aka ile (ünlü Uygur yazarı Hizmet Abdullin) ikimizin arkada durmasını istedi. Geriye kalanları sağa sola yerleştirdikten sonra nihayet öne çıkıp makinesinden baktı. Sıraları bir daha düzelterek tekrar makinesinden baktı ve: “Şimdi iyi oldu, makine hepinizi alıyor. Şimdi çekeceğim, hadi bu tarafa bakın. Gülümseyin, neşeli durun. Evet, çektim.” dediği an yan kapıdan: “Arkadaşlar, beklesenize. Ben de çekilmek istiyorum.” diyen bir ses duyuldu. Yazar Kalmukan İsabayev imiş. Memnuniyetle bize doğru koştu. Fotoğrafçı ister istemez durdu. Koşarak gelen Kalmukan yanımıza geldiğinde Hizmet-aka: “Kalmukan buraya gelsene, benim önüme, şu sol tarafıma geç, sonra resmi görenler senin kafanın benim madalyam olduğunu düşünsünler” demez mi. Kahkaha tufanı koptu. Bavken, hızla dönüp Hizmet-aka’ya bakarak: “Aferin.” diye alkış tuttu ve yüksek bir kahkaha attı. Ufak tefek Kalmukan Bey parlak başını sıvazlayıp bizimle birlikte güldü.

* * *

      Bavken fani dünyaya veda ettiğinde Kalavbek’in talimatı üzerine Bakanlar Kurulu İdari İşler Müdürlüğü deposuna gidip tabuta saracak kırmızı renkli pelüş ve üzerini kapatacak siyah kadife aldım. Kumaşları Taşkent Sokağı üzerindeki atölyeye götürüp tabut için kılıf ve örtü yaptırdım ve arabayla Bavken’in evine ulaştırdım. Canımın çok sıkıldığı, çok duygulandığım ve gözlerimin yaşardığı o anları hâlâ hatırlıyorum.

      Daha sonraları Bavken’in yaşadığı evin dış duvarına anı olarak asmak üzere pano hazırlanmakta olduğunu duyarak atölyeye gittiğimde oldukça üzüldüğümü de hiç unutmam. Bavken’in mermer panoda yer alacak portresi hiç hoşuma gitmemişti. Değerli ağabeyimizin oğlu, kardeşim Bakıtjan’la birlikte gitmiştik:

      “Bakıtjancığım, şu sönük resmi nereden buldunuz da verdiniz? Halkımızın tanıdığı Bavırjan’ın kahraman görünüşü yok ki bu resimde. Kendisinin özellikle belirterek söylediği “Muhafız Alay Albayı Bavırjan Momışulı”nın resmi nerede?” dedim.

      “Genç annemizin kendisi bunu seçmiş de vermiş. Bize danışmadı, ne yapalım” dedi.

      Kahraman Bavke. Halkın sana: “Kahramanım.” dedi. Halkın verdiği değer, en yüksek ve kutsal bir değerdir. Halkın sana sonsuz saygı duydu, sen de halkına naz yaptın.Sergilediğin, kendi gözlerimle gördüğüm, hatta duyduğum o “eğri büğrü” davranışlarının hepsi halkına geçirebileceğinden emin olduğun o nazın yansımalarıdır. Yakışıksız bir şey yoktu. Olduğu söylenirse de gerçek değil, asılsız, boş laflardır.

      Evet, bazıları Bavken hakkında iyi konuşmazlar. “Laubaliydi, kabaydı, asabiydi.” derler onunla ilgili. O türden davranışlarını zamanında gözleriyle görmüş, kulaklarıyla duymuş olsalar neyse de merhumun arkasından, onca yıl geçtikten sonra bu şekilde konuşmak Müslümanlığa yakışmayan bir davranış değil mi? O türden huyuna şahit olsalar bile onun o sırada neden kızdığını, orada tam olarak kimin suçlu olduğunu, elini vicdanına koyup söylemek gerekmez mi? Hayır, öyle yapmazlar. Saadece bilgiçlik taslarlar.

      Bavken’le dört defa sohbet ettim. “Başı acı, sonu tatlı”

Скачать книгу