Gönlün Göklerinde. Gabbas Kabışulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gönlün Göklerinde - Gabbas Kabışulı страница 9

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gönlün Göklerinde - Gabbas Kabışulı

Скачать книгу

geldiğinde: “Ben Almatı Sağlık Evi’ne tedavi için gidiyorum. Belki orada görüşürüz. Acil şifalar diliyorum.” demişti. Aradan yaklaşık üç dört gün geçtikten sonra, saat on bir civarında beklenmedik bir anda odama geliverdi. Selam vermek için kalkmaya çalışıyordum ki:

      “Ya Adi kalkma, senin ayağa kalkman henüz yasak”dedi.

      “Muha siz nasılsınız, sağlık evinde misiniz?” diye sordum. Muhan, sandalyeyi yatağıma iyice yaklaştırarak oturdu ve:

      “Sağlık evine gitmedim, burada yapılan tedavi de yeterli olur. Moskova’ya gitmek üzereyim. Profesör Sayım Balmuhanovora’da tedavi olmamın daha doğru olacağını söyledi.” diye birazcık duraksadıktan sonra: “Ya Adi, ben sana iki şey emanet etmek için geldim. İlki, senin üniversiteyi kazanmasında yardımcı olduğun Murat henüz gençtir, ona göz kulak ol. İkincisi, “Karışık Devir”i tekrar bastırma işini üzerine al, o bir tek senin elinden gelir” dedi hızlı hızlı konuşarak. Kibirli bir şekilde acele etmeden konuşan ağabeyimizin hızlı konuşması ve “sana iki şey emanet etmek için geldim”, “Murat henüz gençtir, ona göz kulak ol” demesi hoşuma gitmedi. İçimden çok tedirgin oldum, ancak belli etmemeye çalışarak:

      “Muha inşallah yolculuğunuz iyi geçecek ve sağ salim ülkeye döneceksiniz, kitabı da yayımlayacağız, Murat da okulunu bitirecek. Böylece sizinle birlikte istişare ederek üç kutlamayı birlikte yapacağız.” dedim.

      “Ya Adi inşallah aynen dediğin gibi olur. Yine de sen emanet ettiklerimi unutma. Sen tamamen iyileş de çık, Allah sağlıkta kavuşmayı nasip etsin.” diyerek eğildi alnımdan öptü ve geniş alnı ay gibi parlayarak ayağa kalkıp yavaşça dönüp odadan çıktı. Güzel kalbi, bir kötülüğü mü hissetmişti? Moskova yolculuğundan dönmedi. Ameliyat masasında ebedî dünyaya intikal etmiş.

      Adeken’in net çıkan sesi boğuk gelmeye başladı. Etkisi altına almaya başlayan derin düşünceden bir an önce kurtulmasına yardımcı olmak amacıyla:

      “Hastaneden çıkar çıkmaz “Karışık Devir’i” elinize aldınız değil mi?” dedim. O, başını hafifçe sallayarak:

      “Hayır” dedi. “O sıralarda Bakanlar Kurulu Başkan Yardımcısı olmama, Muhan’ın emanetini yerine getirmeyi değerli ağabeyimizin ruhu karşısındaki borcum olarak kabul etmeme rağmen kitabı tekrar bastırma işini beceremedim. Bizim Kazak milleti çok ilginçtir. Yukarıdaki arkadaşlarla konuştum, hepsi de: “O kitap parti siyasetine aykırı olduğu için yasaklanmıştır. Dikkatli ol, yanlış adım atmayasın.” dedi. Ondan sonra kendimize getirecek yolu Moskova üzerinden yapmayı uygun bulup romanı Rusça yayımlama kararı aldım. Kendi milletimizin her taraftan hırpalamaya başladığı Muhtar Avezov ile Kanış Satbayev’i, Gabit Müsirepov’u, Ahmet Jubanov’u koruyan Moskova değil mi? Oradan güç almam gerektiğini düşündüm. “Karışık Devir” romanı 1928 yılında Kızılorda Şehri’nde basıldığında “Feodalite ve milliyetçilik yönde yazılmış bir kitaptır. Sovyet yaşamını çok farklı şekilde yansıtmış, tamamen uydurulmuş” gerekçesiyle hemen kınanıp, dağıtılması ve satılması yasaklanmıştır. Ancak gerçeğine bakılırsa korkulacak bir şey yoktur. Bildiğimiz Karkara Ayaklanması konu olmuş, başka bir deyişle tarihî olayı temel almıştır. Bunun için suçlanır mı bir insan? Hepsini de yapan bizim kendi milletimiz, ne diyebilirsin? O dönemlerde “zenginin evladı, hocanın soyu” gibi iftiralarla ben de takibe alınmıştım. Pedagoji Enstitüsü’nden, Komsomol Birliği’nden atıldım, başımın tehlikede olduğunu anlayınca Türkmenistan’a kaçtım. Öyle sağ kalabildim. Bende “Karışık Devir”in bir nüshası vardı, onu en değerli hazinem gibi koruyup insanlardan gizlerdim. Bir zamanlar annemin diktiği keten torbama koyup yanıma götürdüm. Neyse, sonra 1966 yılında Bakanlar Kurulu’ndanYazarlar Birliği Başkanlığı’na Birinci Sekreteri olarak gönderilince daha rahat hareket etme imkânına kavuştum. Kitabı daktiloda yazdırıp Rusçaya satır arası tercüme yaptırarak 1969 yılında Moskova’daki SSCB Yazarlar Birliği’ne gittiğimde yanımda götürdüm. Öylece zamanında Muhan’ın dostu olan Aleksey Naumoviç Pantiyelev’e götürüp gösterdim ve edebî çevirisini yapmasını rica ettim. Merhum Muhan’ın ruhunu memnun etmemiz gerektiğini söyledim. İtiraz niteliğinde bir tek laf bile etmedi, hatta sevine sevine kabul etti. Döneminde Muhan’la çok iyi ilişkileri olan Moskovalı kalem ustalarından biriydi. Çeviriyi dört ay gibi kısa bir sürede bitirip bana Almatı’ya telefon etti. Ben de iki üç gün sonra Moskova’ya, Yazarlar Birliği Olağan Genel Kurulu’na gitmek üzereydim, çok güzel bir tesadüf oldu. Gittim. Aleksey Pantiyelev sevinçten uçuyordu: “Harika bir eser. Değerli Muhtar. Değerli Muhtar.” dedi kalbi sızlayarak. Çeviri hizmetinin karşılığını hesap ederek fazlasıyla yanımda para götürmüştüm, kesinlikle almayacağını söyleyip beni epey uğraştırdı. “Muhtar’ın ruhu için çalıştım, onun için para isteyecek değilim.”dedi. Ben de: “Kimin olursa olsun, ne kadar olursa olsun emeğinin karşılığını ödememek İslam dininde günah sayılır, böyle şeyleri ölmüşler de affetmezler.” diyerek zar zor almasını sağladım. Neyse, sonra çeviriyi “Novıy Mir” dergisinin Yazı İşleri Müdürü Aleksandr Tvardovskiy’e götürerek zamanında yazar ile kitabın uğradığı haksızlığı ona da anlattım ve yakın tanıdık olmasından istifa ederek “Saşa, derginde bir an önce yayımla” diye üsteledim. Allah razı olsun, o da Muhan’ın dostlarından, arkadaşlarından ya, hemen: “Çok iyi olmuş, doğrusunu yapmışsın. En kısa sürede yayımlayacağım, ancak Rus okuyucular için ön söz gerekir, ön söz olmadan olmaz. Kime yazdırabileceğimizi bir düşünelim.”dedi. İkimiz üzerinde düşündük, şunun, bunun adlarını sıraladık. Bizim taraftan hızlıca yazacak kimseyi bulamayacağımızı hissettim. 1951 – 1953 yıllarında Muhan’ın peşine düşenlerin, dil uzatanların çoğu hâlâ hayatta idi. Onlar yaptığımız iyi ameli duyacak olurlarsa karşı çıkıp aynı işlerine tekrar başlamaktan çekinmezlerdi. Kimin kafasında kaç tilki dolaştığını kim bilebilir.. En iyisi beladan uzak durmaktır. Böyle şeyleri düşünürken aklıma Cengiz geliverdi, Cengiz Aytmatov. “Ona yazdırayım. Muhan’ın hayır duasını almış genç kalem ustası Cengiz dururken bu işi başkasına devretmem doğru olmaz. Böyle bir şeyden Muhan’ın ruhu da razı olacaktır” kararını aldım ve hemen: “Saşa, Muhtar Avezov’un edebiyata attığı ilk adımına çok sevinerek hayır dua ettiği Cengiz Aytmatov var ya. Ön sözü ona, Cengiz’e yazdıralım. Ondan daha ünlü kimseleri arayıp da ne yapacağız? Buralarda olduğunu duymuştum. Bulayım da söyleyeyim, kabul edeceğinden hiçbir şüphem yok. dedim. Tvardovskiy hemen uygun bularak: “Evet, Cengiz Aytmatov burada. Geleli bir hafta kadar oldu galiba. Ben onu yarın… hayır bugün buldurup kendim konuşayım.” dedi. “Ancak onun da başı belaya girmiş, siyasetçilerden sıkıntı çekeli uzun bir süre olmuştu. Konuşmamızdan sonra fazla geçmeden görevinden alındı. Tabiki dergisinde çok cesurca, gerçeği yansıtan eserleri yayımladığı için. Ancak kendisi tarafından teşekkül edilen dergi personeli onun çalıştığı yönde çalışmaya devam etti. “Karışık Devir”, nihayet konuşmanın üçüncü yılında Aleksandr Tvardovskiy’nin Aytmatov’a yazdırdığı ön söz ile yayımlandı. İşte Gabbas yoldaş, eserin böyle bir hikâyesi vardır.” dedi Ade-ken.

      “Ad ağabeyciğim “Karışık Devir”in aramıza dönmesi sizin emekleriniz sayesinde olmuş. Rusçaya tercüme ettirmeniz, büyük hocası olarak Muhan’la gurur duyan Cengiz Aytmatov’un kitabın Rusça nüshasına ön söz yazmasını sağlamanız ne kadar örnek bir davranış.” dedim kalem ustası ağabeyimizin gösterdiği cesaretten dolayı son derece mutluluk ve gurur duyarak.

      “Muhan’ın

Скачать книгу