Gönlün Göklerinde. Gabbas Kabışulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Gönlün Göklerinde - Gabbas Kabışulı страница 11

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Gönlün Göklerinde - Gabbas Kabışulı

Скачать книгу

diplomasını eline alan genç adam Kaskelen Orta Okulu’na öğretmen olarak gönderilir.

      İkinci Dünya Savaşı başlayınca Adeken savaşa gidip Beyaz Rusya topraklarında düşmanla savaşır. 1943 yılının Aralık ayından itibaren Partizan Harekatı Smolensk Merkezi’nde çalışır.

      Adiağabey savaştan sonra Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Eğitim Bakan Yardımcısı; Eğitim Bakanı, Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Bakanlar Başkanı Yardımcısı, Kazak SSC Dışişleri Bakanı; Kazakistan Yazarlar Birliği Başkanlığı Birinci Sekreteri ve SSCB Yazarlar Birliği Başkanlığı Sekreteri, Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Bilimler Akademisi Muhtar Avezov Edebiyat ve Sanat Enstitüsü Müdürü görevlerinde bulundu.

      Devlet ve toplum adamı Adeken, yanılmıyorsam 1962-1965 yılları arasında SSCB Yüksek Kurulu Başkanı Ulus İşleri Yardımcısı da olmuştur. Sovyetler Birliği düzeyindeki, ulusal ve uluslararası meseleleri çözme hususunda kırktan fazla yabancı ülkede bulunmuştur. Son dönemlerde yurt dışına yaptığı ziyaretler “Alıs Jagalavlar (Uzak Sahiller)” kitabında yer aldı.

      Edebî şahsiyetinden söz edecek olursak Adeken’in kaleminden: “Partizan Kızı”, “Ormandagı Ot (Ormandaki Ateş)”, “Ton (Kürk)”, “Kapastagı Juldızdar (Kafesteki Yıldızlar)” adlı hikâyeleri ve “Sahara Kızı (Step Kızı)”, “Dos Sırı (Dost Sırrı)” romanları meydana geldi. Onun “Orman Hikâyesi” senaryosu üzerine çekilen film, Asya ve Afrika ülkelerinin Taşkent’te yapılan film festivalinde ödül kazanıp Almatı’da düzenlenen Sovyetler Birliği Askerî Filmler Yarışması’nda SSCB Savunma Bakanı’nın özel ödülüne layık görüldü.

      Edebiyat alanına çok büyük katkılar sağlamıştır. “Jumagali Sayınnın Ömiri men Şığarmaşılığı (Jumagali Sayın’ın Hayatı ve Eserleri)”, “Sırbay Mavlenovtın Şığarmaşılığı (Sırbay Mavlenov’un Edebî Şahsiyeti)”, “Kazak Adebiyetinde Dastür men Janaşıldık (Kazak Edebiyatında Gelenek ve Yenilik)”, “Kazirgi Davir jane Kazak Adebiyetinin Damu Joldarı (Çağdaş Dönem veKazak Edebiyatı’nın Gelişme Yolları)” adlı monografiler ile önemli meseleleri ele alan pek çok makalenin sahibidir. Bu tür çalışmalarından dolayı filoloji bilimleri doktoru unvanını kazanmıştır.

      Savaşçı, toplum ve devlet adamı, kalem ustası Adeken’in uzun yıllar boyunca verdiği emek Lenin Nişanı, Emek Kızıl Sancak Nişanı (iki kez), Kızıl Yıldız ve Şeref nişanları, SSCB madalyaları, Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Kurulu Şeref belgeleri, Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Emektar Öğretmeni nişan, madalyalarıyla takdir edilmiştir.

      Özetle, sözlerime Almatı Tiflis (kelime anlamı “ılık su”) yolculuğundan başladığım için Tiflis Almatı yolculuğu ile bitirmem şarttır.

      Gürcistan’da bir hafta kaldık. Edebiyat eleştiricilerinin fikir alışverişi dört gün devam etti, geriye kalan günlerde Gori, Kutaisi, Borjomi şehirlerini gezdik. O bir hafta içinde gözlerimle görüp göğüslerimi kabartan, SSCB ülkelerinden, Moskova ile Leningrad’dan gelen nice ünlü edebiyatçı ve eleştirmenlerin Adeken’i görür görmez uzaktan akrabası gelmiş gibi sevinerek “Adeke.”, “Adi Şaripoviç.” diye içtenlik ve memnuniyet sergilemeleri oldu. Ağabeyimizin yüksek itibarı bizi de gerçekten şereflendirdi.

      Dönüşte de Adeken beni yanına oturtup toplantı ve ziyaretimiz hakkındaki düşüncelerimi merak etti. Laf lafı doğurur ya bir defasında Adeken bana keskin gözlerini dikip tebessüm ederek:

      “Gabbas, sen benim kim olduğumu, nereden olduğumu biliyor musun?”diye sordu. Güzel tebessümü rahat olmamı sağlamıştı ve hiç çekinmeden:

      “Yazarlar Birliği’ni yönetirken bize bu konuda bilgi vermemiştiniz. Ancak sizin Semey’den, Abay’ın memleketinden olduğunuzu duymuştum. Öyleyse Argın3 ağabeyin hangi kolundansınız?” dedim.O, başını arkaya atıp yüksek sesle güldü:

      “Sana ilginç bir şey söyleyeyim: Argın’ın aydınları Nayman4 olduğumu, Nayman’ın aydınları ise Argın olduğumu düşünürler. Aslında Nayman ihtiyarın evladıyım, Matayımdır. İliyas Jansügirov ağabeyinin kardeşiyim. Memleketim Ulan İlçesi’ne bağlı Bozanbay Köyü’nden kuzeybatıya doğru on beş kilometre uzakta bulunan Kayranbay Köyü’dür. Ancak… Şimdilerde köyde neredeyse kimse kalmadı. Çoğu geçimini sağlamak için farklı yerlere taşınmış.” Diye kısık sesle konuşan Ad ağabey bir süre sessiz kaldı. Düşünceleriyle yaşamın ta uzaklarında bulunan kırlarını ve tepelerini dolaşmaya geçmiş olmalı. Ben de sessiz kaldım. Biraz sonra sessizliği bozarak: “Semey’in Marinovka Köyü’nde doğmamın nedeni ise iş peşinden giden babamızın orada birkaç yıl yaşamış olmasındandır. Peki sen Nayman’ın hangi kolundansın?”dedi.

      “Kökjarlıyım.”

      O sırada uçakta anons yapılıp: “Dikkat dikkat. Kemerlerinizi bağlayınız, biraz sonra uçağımız Taşkent Havaalanı’na inmiş olacaktır” dendi. Ondan bir buçuk saat sonra da uçağımız havalanıp Almatı’nın yolunu tuttu. O sırada bilim adamı, yazar Hasen Adibayev:

      “Adeke Tiflis’te sizinle birlikte geçirdiğimiz bir hafta bizim için son derece değerli ve verimli oldu. Akşamları sizin odanızda geçirdiğimiz her saat, enstitü ve üniversitelerdeki ders dinlemeye hevesli öğrencilik dönemlerimize götürdü. Teşekkürler Adeke, yüz yıl yaşayın.” dedi. Biz de yarışırcasına onu doğruladık. Adeken:

      “Maşallah söz ustalarına.”diyerek neşeyle güldü.

      Hasan ağabeyle ilgili ilginç bir şey yaşadığımızı da anlatayım. Hasan ağabey Tiflis’ten elinde dışına yarım metre kadar kurdele bağlanmış güzel kâğıt kutu ile döndü. Kutunun üzerindeki yazılar Gürcü harfleri ile tabii ki Gürcüce yazılmış.

      Her zamanki gibi şakalaşarak: “Has ağabey, elinizdeki nedir? Patlayıcı bir şey değildir herhalde.” dedim

      “Yengen için aldığım Gürcü pastasıdır.”dedi. Kahkaha tufanı koptu. Çocuklardan biri, sanıyorum Sayın’dı:

      “Şu sıcak havada pastanız erimeden verin, yiyelim.” dedi. Tekrar kahkaha koptu. Ad ağabey yüksek sesle gülerek:

      “Tabi siz eşlerinize Allah bilir bir şeker bile almamışsınızdır. O yüzden de Hasen’in pastasını kıskanıyorsunuz değil mi?” dedi.

      “Ad ağabey, gelinleriniz için biz kendimiz en değerli hediye sayılırız.”dedi Kabdeş. Kahkahalarımız Taşkent Havaalanı’nın her yerinde yankılanmış olmalı…

1992 yılı.

      İLEKEN

      1973 yılının 20 Eylül günü olmalı ev telefonum gaz sancısından ağlayan bebek gibi yüksek sesle durmadan çalmaya başladı. “Ay Allah canını almayası.”diye derhâl ahizeyi elime alıp kulağıma yapıştırdım:

      “Buyurun.”dedim.

      “Gabbas nasılsın? Ben Anvar.”

      “Tanıdım. Harikayım.”

Скачать книгу


<p>3</p>

Boy adı

<p>4</p>

Boy adı