Karakalpak Halk Masalları. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.
Читать онлайн книгу Karakalpak Halk Masalları - Анонимный автор страница 5
Padişah askerlerine ok atmayı durdurun diye emretmiş. Askerler silahlarını bırakmışlar. Padişah oğluyla gelinini görüp mutlu olmuş. Düğün yapıp oğlunu tahta oturtmuş. Oğlu da Kıran’ı veziri yapmış. Adaletli padişah, adaletli vezir olarak şanları tüm dünyaya yayılmış.
AKKUVBAY PADİŞAH
Akkuvbay padişah Karakuş ile savaşıp üstü başı paramparça olup ölmek üzereyken kuşa dönüşmüş ve uçarak ihtiyar bir karı kocanın evinin çatısına konmuş. İhtiyar kadın:
– Bunu bize Tanrı göndermiştir. Yakalayıp kesip yiyelim, demiş kocasına. O zaman Akkuvbay:
– Beni kesip yerseniz bir kere doyarsınız ama benim yaramı iyileştirirseniz, ben sizin isteklerinizi yerine getiririm, demiş. İhtiyar adam Akkuvbay’ı çatıdan alıp yaralarını iyileştirip birkaç gün evinde bakmış. Akkuvbay yaraları iyileşip kendine geldikten sonra:
– Şimdi beni uçur. Ne zaman ben gözden kaybolursam uçtuğum tarafa doğru beni aramaya çık. Neye ihtiyacın olursa yardımcı olurum, demiş ve Akkuvbay padişah uçup gitmiş.
Akkuvbay gözden kaybolduktan sonra ihtiyar adam eline bastonunu alıp aramaya gitmiş. Ararken bir yerde at sürüsüne rastlamış.
– Bu kimin atı diye sormuş ihtiyar adam, seyise.
– Akkuvbay padişahın atı, diye cevap vermiş adam.
İhtiyar yoluna devam etmiş. Biraz gittikten sonra önüne deve sürüsü çıkmış.
– Bu develer kimin devesi diye sormuş ihtiyar adam.
– Akkuvbay padişahın develeri, demiş deveci. İhtiyar yine yoluna devam etmiş. Bir süre sonra yayılmakta olan koyun sürüsüyle karşılaşmış.
– Kimin koyunları diye sormuş, ihtiyar adam.
– Akkuvbay padişahın koyunları, diye cevap vermiş, çoban. İhtiyar adam Akkuvbay padişahın bu kadar zenginliğini görüp şaşkınlık içinde araya araya padişahın sarayını bulmuş.
Padişah, ihtiyar adamı kabul emiş. Ona çok hürmet etmiş. İhtiyar adam dört beş gün misafir olduktan sonra:
– Karım evde tek başına kaldı, izin verirseniz evime döneyim, diyerek Akkuvbay padişahtan izin istemiş.
– Uzak yerden gelmişken keşke bir iki ay kalsaydınız. Madem öyle beni takip edin, demiş ve ihtiyar adamı hazinenin olduğu yere götürmüş. Altı farklı odanın içinden geçip yedinci odaya girmişler. Padişah büyük bir sandığı açıp içinden küçük bir sandık çıkarmış:
– İster dışarıda yayılan hayvanlarımı al, ister bu sandığı al, kendin bilirsin, demiş.
– Hayvanlara bakacak kimsem yok, alsam sürüp götüremem. Taşıması kolay, bu sandığı alayım, demiş ihtiyar adam. Akkuvbay padişah sandığı vermiş:
– Bu sandığın değeri yayılan hayvanların değeri kadardır. Sakın yolda açma. Evine varınca açarsın, demiş ve helalleşip ihtiyarı yolcu etmiş.
İhtiyar yola çıkıp biraz yol gittikten sonra “O kadar hayvanı verdi almadım da şu küçük sandığı aldım. Bunun içinde ne var acaba, çok da hafif, çok uzaklaşmadan şurada açıp bir bakayım.” diye düşünmüş ve sandığı açmış. İhtiyar sandığı açar açmaz içinden çok sayıda hayvan çıkıp doğru yaylıma gitmiş. İhtiyar şaşkınlıkla bir oraya bir buraya koştursa da hiçbirini yakalayamamış. Bu sırada bir kara kuş uçup gelmiş:
– Ya hayvanlarından ya da çocuğundan vazgeç demiş, ihtiyar adama.
“Bu kadar hayvandan nasıl vazgeçerim, zaten daha yeni mal sahibi oluyorum. En iyisi evladımdan vazgeçtim diyeyim. Evimde sadece ihtiyar karım var, çocuğum yok. Benim neyimi alacak.” diye düşünmüş, ihtiyar adam. Ve:
– Çocuklarımı verdim, demiş kara kuşa. İhtiyar adam öyle der demez az önce sandıktan çıkıp sağa sola dağılan hayvanların hepsi sandığın içine geri girmiş. İhtiyar sandığı sırtlanıp evine varmış.
İhtiyar evine vardığında on yedi yaşında bir çocuk:
Babamın borcunu ödemeye gidiyorum, deyip evden çıkmış. İhtiyar, karısına:
– Bu kimin çocuğu, diye sormuş.
– Vay, başımıza gelenler, sen hâlâ bilmiyor muydun? Sen giderken ben bu çocuğa aşeriyordum. Sen gideli de bayağı yıl oldu. Allah’ın izniyle doğup delikanlı oldu, demiş karısı. İhtiyar koşarak evden çıkıp oğlunun arkasından bağırmış ama çocuk arkasına bakmadan gitmiş. Karı koca mal sahibi olsun. Sonrasını çocuktan dinleyelim.
Çocuk uzun süre gittikten sonra bir nehrin yanına varmış. Nehre ağ atan bir ihtiyara rastlamış. İhtiyara selam vermiş ve babasından dolayı başından geçenleri anlatıp padişahın ülkesini sormuş.
– Evladım, sen daha gençsin. Kendini ölüme atacağına bundan kurtulmanın yolunu söyleyeyim, demiş ihtiyar.
– Söyle bakalım. Ne yaparsam ölümden kurtulurum, diye sormuş çocuk.
– Karakuş padişah ağzı dualı kişidir. Onun üç kızı var. En küçük kızı babasından fazladan bir dua daha biliyor. Sen o küçük kızını bul. Seni ölümden kurtarırsa o kurtarır, diyerek çocuğa Karakuş padişahın ülkesine nasıl gitmesi gerektiğini tarif etmiş. Çocuk Karakuş padişahın küçük kızını bulup niçin geldiğini anlatmış. Padişahın kızı:
– Babamın üç şartı var. Kapısında bağlı duran kara atı var. Gelen adamları o atı sulatmaya gönderiyor, birinci şartı bu. At önden yaklaşanı ısırıyor, arkasından yaklaşanı tepiyor. Gelen adamların hepsi o at yüzünden ölüyorlar. Senden de o atı sulamaya götürmeni isteyecek. O zaman sen evin sağ tarafında duran büyük baltayı alıp git. At ısırmaya kalkarsa, başına vur. Tepecek olursa ayağına vur. Ondan sonra at sakinleşir. O zaman atın üstüne bin, atı sulayıp getirip yerine bağla demiş. Böylelikle babamın birinci şartını yerine getirmiş olursun. İkinci şartını gelince söyleyeceğim, demiş ve çocuğu babasıyla görüştürmek için içeri aldırmış. Çocuk padişahın huzuruna çıkmış:
– Efendim, babam size bir çocuk borçluymuş. Ben onun çocuğuyum, demiş.
– Geldiğin iyi oldu. Ahırda bağlı kara at duruyor. Onu sulayıp getir ve yerine bağlayıp yem ver, demiş. Çocuk kızın söylediği gibi evin sağ tarafında duran baltayı eline alıp atın yanına varmış. At ısırmaya kalktığında, başına balta ile vurmuş, at tepmeye kalktığında ayağına vurmuş. Sonra at sakinleşmiş. Çocuk ata binip sulamaya götürmüş ve sulayıp geri getirmiş. Getirdikten sonra ata yem verip padişahın huzuruna çıkmış:
– Atı sulayıp getirdim ve yerine bağladım, demiş çocuk. Karakuş padişah şaşırmış.
– Şimdi