Karakalpak Halk Masalları. Анонимный автор

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Karakalpak Halk Masalları - Анонимный автор страница 6

Жанр:
Серия:
Издательство:
Karakalpak Halk Masalları - Анонимный автор

Скачать книгу

erkenden kalkmış ve köprünün başında padişahı beklemeye koyulmuş. Biraz vakit geçtikten sonra padişah yanında beş altı adamıyla gelmiş. Köprünün bir o tarafına, bir bu tarafına bakmış. Köprünün hiçbir yerinde kusur bulamamış. Yumurta yuvarlatıp denemiş, yumurta köprünün hiçbir yerinde sarsılmadan yuvarlanmış. Karakuş padişah köprüyü beğenmiş. Ancak bu işleri küçük kızının yaptığını anlamış.

      Karakuş padişah ertesi gün çocuğu çağırmış:

      – Benim üç kızım var. Üçünü güvercin yapıp sana göndereceğim. Küçük kızımı yakalarsan hayatta kalırsın ve o kızımı sana veririm. Eğer büyük kızlarımdan birini yakalarsan ölüm cezasına çarptırılacaksın, demiş. Çocuk padişahın küçük kızının yanına gelmiş, babasının şartını söylemiş.

      – Yarın biz güvercin olduğumuzda birbirimizden ayırt etmen zor olacak. Ben diğer iki güvercini gagalayacağım. O zaman beni yakalarsın, demiş. Padişah ertesi gün çocuğu huzuruna çağırmış üç kızını üç güvercine çevirmiş. Ve:

      Küçük kızımı yakala demiş. Küçük kızı yanındaki iki güvercini gagalamaya başlamış. Çocuk gagalayan güvercini yakalamış. Padişah sonra üç kızını üç tavuğa çevirmiş. Küçük kızı yanındaki tavukları gagalamaya başlamış. Çocuk gagalayan tavuğu yakalamış. Padişah küçük kızını orada çocuğa vermiş. Kız çocuğa:

      – Babamın iki tane çok hızlı giden atı var. Ben onları getireyim. İkimiz iki ata binip senin ülkene kaçalım. Burada kalırsan sana bir zarar gelir, demiş. Çocuk da kabul etmiş.

      Bir gece vakti kız babasının iki atını getirmiş. İkisi iki ata binip kaçmışlar. Karakuş padişah onların kaçtıklarını anlayınca, karakuş olup arkalarından kovalamış. Tam yetişeceği sırada ikisi iki güvercin olup kaçmışlar. Karakuş padişah laçin olup kovalamış. Onlar iki ördek olup kaçmışlar. Tam yetiştiğinde ikisi iki eski ev olup orada durmuşlar. Sonra Karakuş padişah:

      – Ben gidiyorum diyerek kıble tarafa doğru uçup gitmiş. Onlar da insana dönüşmüş, atlarına binmişler ve çocuğun evine varmışlar. İhtiyar adamla karısı çocuklarının sağ salim gelinle dönmesine sevinip düğün yapmışlar ve muratlarına ermişler.

      ZOR BİR HAYAT YAŞAYAN DELİKANLI

      İki delikanlı çalışıp para kazanmak için tüccarlarla yola çıkmışlar. Tüccarlarla biraz gittikten sonra birisi oradan ayrılıp başka tarafa gitmiş. Diğeri ise tüccarlarla yoluna devam etmiş. Tek başına giden delikanlı birkaç gün yol gittikten sonra bir köye varmış. Köyde in cin top oynuyormuş. Bütün evler boş, hayvanlar sahipsiz kalmış durumdaymış. Ne olacaksa olsun bir eve gireyim demiş ve büyük bir eve girmiş. Eve girdiğinde, bir kızın başköşede yüklüğün üstünde oturduğunu görüp:

      – Orada ne yapıyorsun, diye sormuş.

      – Soracağına beni indir. Ondan sonra niye oturduğumu söylerim, demiş. Delikanlı kızı yere indirip niçin oturduğunu sormuş:

      – Her zaman ejderha gelip insanları yutuyordu. Ben de o zaman bu yüklüğün üstüne çıkıp kurtuluyordum. Dün halkımızı ejderha yuttu. Ben buraya oturup sağ kaldım. Benim burada oturmamın sebebi bu, demiş kız.

      – Öyleyse sen benimle evlenir misin diye sormuş delikanlı.

      – Evlenirim diye cevap vermiş, kız. Delikanlı bir dizini müftü, bir dizini de kadı edip nikâhını kıymış. Sonra eşi ayağa kalkıp:

      – Senin halkın var mı? Yurdumuzu ejderha yuttu. Tekrar padişahlık yapacak, mala mülke sahip olacak insan lazım. Halkın varsa buraya göçür, demiş.

      – Fakir halkım var. Bu çok iyi oldu, göçüreyim, demiş. Delikanlı yanına yuvarlak bir altın alıp halkını göçürmek için yurduna gitmiş. Halkını göçürüp hepsini yeni ülkeye yerleştirmiş. Halk delikanlıyı padişah olarak seçmiş ve delikanlı padişah olmuş.

      Sonrasını eski yol arkadaşı olan delikanlıdan dinleyelim. O delikanlı da tüccarlarla beraber bir şehre varmış. Orada ekmek satıp para kazanıp geçinmeye başlamış. Sonra biraz para biriktirmiş. Evlenmiş dükkân açmış ve ünlü bir zengin olmuş.

      Bir gün o delikanlının dükkânına bir dilenci gelip dilenmiş. Delikanlı sadaka olsun diye bir şeyler vermiş. Sonra da kendi kendine “Bu dilenci şehir şehir, ülke ülke gezen birisi. Yola beraber çıktığım dostumu sorayım. Belki biliyordur. Bilmiyorsa da bir gün karşılaşabilir.” diye düşünmüş. Delikanlı dilenciye dostunu tarif etmiş. Ancak dilenci öyle birini görmediğini söylemiş. Delikanlı:

      – Sen gezen bir adamsın. Bir gün karşılaşırsan ona benim iyi ve çok zengin olduğumu söylersin. Eğer ekonomik durumu kötüyse yanıma gelsin istediği kadar para verebilirim, demiş.

      Dilenci bir yerde durur mu, hay hak deyip yoluna devam etmiş. Aradan birkaç gün geçtikten sonra dilenci başka bir ülkeye gitmiş. O ülke padişah olan delikanlının ülkesiymiş. Dilenci, padişahın sarayına gidip yatayım diye düşünmüş. Sonra padişahın sarayına gidip o gün orada misafir olmuş. Akşam laf lafı açmış. Dilenci kendisine dostumu bul diyen delikanlının hikâyesini anlatmış. Padişah kendi kendine “Anlattığı kişi benim dostum. Bununla selam göndereyim. Padişah olduğumu ve ülkeme davet ettiğimi söylesin.” diye düşünmüş ve dilenciye söylemiş.

      Aradan günler geçmiş, dilenci dükkân açan delikanlının ülkesine gitmiş. Dostunun haberini ulaştırmış. Maşallah, ben dükkân açıp zengin oldum o ise padişah olmuş ya. Dostumun ülkesini gidip göreyim demiş ve bir gün arkadaşının ülkesine gezmeye gitmiş. İkisi kucaklaşıp öpüşüp, hal hatır sormuşlar. Arkadaşının sarayında bir hafta kaldıktan sonra ülkesine dönmek için izin istemiş. Ayrılırken dostu padişaha şöyle demiş:

      – Evinde bir hafta kaldım. Hürmet gösterdin, teşekkürler. Padişahlığında da sınır yok, ama senin sadece bir eksikliğin var, demiş.

      – Nedir o, söyle, elimizden gelecek bir şeyse düzeltiriz, demiş padişah.

      – Senin karın ejderhaymış. Her zaman şehir dolduğunda yutuyormuş. Karının ejderha olup olmadığını anlamak için akşam olunca keyfim yok, hastayım, gece susadığımda içerim diyerek başucuna bir tabak su koydur. Sonra da uyumuş gibi ses horla. Senin iyice uykuya daldığını düşündüğünde o suyu köpek gibi şapırdatarak içecek. İşte o zaman ejderha olduğunu anlayablirsin. İkinci olarak da yarın ülkenden altmış bir usta topla ve araba yaptır. Karın bunu niye yaptırıyorsun diye soracak. O zaman dün dostum geldiğinde düğününe davet etti. Düğüne ikimiz gideceğiz dersin. O eğlenceyi sever, sevinçten kahkaha da atar. Sonra arabaya oturup yola çıkarsınız. O susuzluğa dayanamaz. Bir yere geldiğinizde susayıp su ister. Az kaldı, işte geldik, işte su diye diye yüksek dağlara kadar varırsın. O zaman fırtına başlar. Arabaya koştuğun atın ipini kesip arabayı devir. Sonra da ata binip kaç. Karın susuzluğa dayanamayıp çatlayıp ölür. Bu şekilde kurtulabilirsin demiş ve padişahın dostu ülkesine dönmüş. Padişah akşam olunca karısına:

      – Biraz rahatsızım, yorgunluk var. Bana döşek ser, başucuma bir

Скачать книгу