Ömür Tektir. Dinis Bülekov

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ömür Tektir - Dinis Bülekov страница 18

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Ömür Tektir - Dinis Bülekov

Скачать книгу

erkek mi verdi? Batarken samana tutunmaya çalışan biri gibi, acele ederek, endişeyle sordu. Bu kez çocuk, ablaya üzüldü galiba.

      – Bir delikanlı verdi zarfı, yüzünü hatırlamıyorum, dedi.

      – Yanında bir kız yok muydu?

      – Yok. “Ciguli” de oturan da erkekti. Gittiler.

      Feyrüze Hesenovna acele ederek dairesine çıktı ve titreyen elleri ile zarfı yırtıp açtı. Ortası bükülmüş bir defter sayfasında, sol tarafa toplanmış bir şekilde yazılan iki üç cümleydi: “Kızınız değerli ise on beş bin hazırlayınız. Onun bize nasıl verileceğini akşama doğru arayıp söyleriz. Centilmen gibi davranırsanız, kızınızın saçının tek bir teline bile dokunmayız. Baykuş.” Yazıyı okuyunca, Feyrüze Hesenovna’nın birden gözünün önü karardı. Gücü tükendi, havasız kalır gibi oldu. Ama yüreği sezmişti, işte doğru çıktı. Sağ salim olsun da yavrucağı, ay ay, görenler var mı ki bu başı!… Baykuşmuş.

      Feyrüze Hesenovna, duvara tutunarak, telefonun yanındaki koltuğa oturdu ve Üçüncü Hastanenin numarasını çevirmeye başladı. Arıslan’ı oraya gitti, demişlerdi.

      Yedinci bölüm, yani tutsaklığa götüren yol

      Gülşan’ı, şehir boyunca uzun uzun dolaştırdılar. Önce çok tartıştı, tırmaladı, gücü yetmedi, ağladı, ondan sonra yalvarmaya geçti.

      Ama iki tarafında da oturan azman gibi adamlar onun hareket etmesine izin vermedi. Onun gözlerinin önünden bir dakika bile yerde yatan İlğuca’sı gitmedi. Ne oldu ki? Tekerlerin altında kaldı galiba… Allah’ım sağlıklıysa tamamdı… E.. öldüyse? Onun tüm vücudu bir yandı bir soğudu. Ağlamaklı oldu, durdu durdu. Gözlerinden gayriihtiyari yaş aktı. Bunu gören Vadik ile peltek, birbirlerine bakıp gülümsedi.

      – Ne yani, madonna, delikanlını mı özledin de ağlıyorsun? – diye sırıttı Vadik denileni. Bak, hayvan, bir de “madonna” diye isim takıyor. Onun yüzüne bakılmaz, iğrenç, ağzından bira fıçısından geliyor gibi, haşerat bir koku yayıyor. Saçları bahçedeki korkuluk gibi dağılıp alnına yapışmış. Gülşan sadece bir saniye bakışlarını ona yöneltti ve onun yüzünde uzun bir yara izi olduğunu fark etti. Dudağını öne çıkartıp yalanıyor, haşerat! Bu adama Gülşan’ın sağ tarafında oturan peltek de katıldı:

      – Böyle iyi delikanlılay a-asında üzülüp otu-mak kızla-a yakışan biy iş değil!

      Kırık pencereden rüzgâr esiyor, bazen kıza yağmur damlaları da gelip değiyor. Peltek, o pencereye ceket gibi bir şey kapıyor.

      – Alçak, pencereyi kırdı… – diyor Vadik, dostunun hâlini anlamaya çalışarak.

      O da sadece bunu beklemiş, çabucak onun tarafına döndü:

      – Vadik, cebinde kalan yakıyı ve-sene. Ü-şüt-tüü.

      Vadik yeni aklına gelmiş gibi, koynundan şişeyi çıkarıp, lıkırdatatak içti. Ondan sonra biraz tereddüt etti, gülümser gibi yaparak:

      – Madonna, sen de içer misin? – dedi. – Görüyoruz, tir tir titriyorsun, hatta delikanlının gömleği de ısıtmıyor.

      Gülşan konuşmadı. Artık ağlamanın, yalvarmanın fayda getirmeyeceğini anladı o. Nedense yüreği taş gibi sert.

      – Yoksa kucaklayıp mı oturayım? Cennetin bile gerekmez… Hi-hi!..

      Peltek sabredemedi, yoldaşının elindeki şişeyi çekip aldı.

      – Geveze! Kendi ısınınca, dostla-ını unuttu. Haydi, ye-le-i değişti-elim!

      – Yok benim için madonnanın sağ tarafında sallanarak gelmek çok iyi. Sonra zamanı gelince, böyle kucaklaşıp uyuruz, tamam mı, güzelim! – O, birden kocaman ıslak elini Gülşan’ın gömleğinin kenarından soktu, ikincisiyle de dizinden tuttu. Kızcağızı elektrik akımı çarptı sanki, kendi bile anlamadan, acı acı bağırdı ve göz açıp kapayana dek Vadik’in boynunu sıktı. Hırıldamaya başlayan dostunu peltek kurtardı.

      – Vadik sen hâlâ kadın kız meselesinde çok safsın. – O şişedeki sıvıyı içip bitirdi ve şişeyi de camdan attı. Şişe çat diye kırıldı. – Onlar nazlanmayı çok severler.

      Gülşan konuşmaya başladı:

      – Siz, katiller, en aşağılık hayvanlar! Sizin, bu yaptıklarınız için kesinlikle hesap vereceğiniz zaman da gelecek. Bilin bunu.

      Yeni sakinleşen Vadik, Gülşan’ı kenara çekip, pencereyi açıp dışarıya tükürdü.

      – Kancık, vay kancık… – Onun başka bir sözü olmadı. Galiba, Gülşan onun boyununa uzun tırnaklarını yarana kadar batırabilmişti.

      Bu zamana kadar önde oturan şef, şapkalı adam, hiçbir şey söylemedi: “Ciguli” sahibi de onları duymuyor. Onlar için arkadaki, ne var ne yok. Ama, Gülşan’ın sözlerinden sonra dönüp bakmadan konuştu.

      – Centilmenler, kızlara kötü muamele etmek iyi değildir. Sabredin… O herhangi birinin kızı değil, profesörünki… Onların çevrelerinde başka türlü konuşurlar, başka türlü severler. E, siz? Sokak serserileri gibi davranıyorsunuz. İçmeyi de bırakın! Duydunuz mu? İş başlıyor artık… E, kim çalışmazsa o, yemek yiyemez.

      İki yiğit birden hareketlenmeye başladı.

      – Oldu şef, senin sözünden çıkmayız.

      Araba şehrin sokaklarında sağa sola dönerek gitti gitti ve Ağizil köprüsüne götüren yola indi.

      – Durdurun! – dedi Gülşan, “şef”in şapkasını yolarak alıp. İndirin beni!..

      Böyle bir yüreklilik beklemeyen “şef” dönüp bakmadan, biraz da keyfi kaçarak, başını çevirmeden konuştu:

      – Her şeyin bir ölçüsü vardır güzelim! Yoksa…

      – Ne “yoksa”? – Gülşan’ın iki elinden de iki yiğit sıkıca tutmuştu, kımıldamak mümkün değil.

      – Yoksa mı? İşte bu iki aslana, – o, arkadaki Vadik ile pelteği işaret etti, – evet, iki aslana yoldurmak için veririm. Burada şimdi arabayı durdururuz da… biz şoför ağabeyin ile çıkarız. Anladın mı? İyiliğe iyilikle cevap verirler, güzelim! – Şefin başına şapkasını taktılar, o, şapkasını düzelterek taktı. Yarım saniye bile dönüp bakmadı. Demek, Gülşan’dan çekiniyor, tanınmamaya çalışıyor. E, çekiniyorsa, korkuyordur. Kız onun demin söylediği sözlerden çok korksa da, ama bunlardan her şey beklenir, kurnazlık yaparak, konuşmaya başladı.

      – E, sizi ağabey, ben bir yerlerde görmüş gibiyim… – Gülşan nefes almadan cevap bekledi. Ne yapabilir ki bu densiz adam? Bu dakikada onun iki tarafında oturan iki yiğit ellerini biraz bırakır gibi oldu. Gülşan daha da hareketlendi. Gözünü bile kırpmadan kandırma zamanı geldi şimdi onu.

      – Gerçekten, nerede gördüm ki sizi? –

Скачать книгу