Türk Kimliği. Ayvaz Gökdemir

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk Kimliği - Ayvaz Gökdemir страница 8

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Türk Kimliği - Ayvaz Gökdemir

Скачать книгу

şu “üç ağaç”, “beş ağaç”ları, “üç taş”, “beş taş”ları, “ağlayan kaya”ları, “harlayan mağaraları”, şifalı sularla çamurları bir köylü çocuğuna, bulundukları mahalde sıradan bir vatandaşa sorunuz.

      Târihî eserlerimizle, hâlâ mumlar yakılıp çapıtlar bağlanan türbeleri, yatırları gözünüzün önüne getiriniz… Böylece bir toprak nasıl bir milliyetin rengine bürünür, nasıl iman ve şahsiyet kazanır, anlarsınız. Ve kabul edersiniz ki “şanlı”, “kahraman”, “gazi” gibi insan sıfatları verilebilen toprakların şahsiyeti vardır, mânâsı vardır, dîni ve milliyeti vardır…

      Sesimiz, Sözümüz

      Böylece yoğurduğumuz toprağın havasını kılıç ve nal seslerimizle beraber savaş naralarımız, gülbangimiz, heybetli mehterimiz, mehâbetli tekbîrimiz, yerine göre hüzünlü ve yanık, yerine göre neş’eli ve şakrak türkülerimiz, şarkılarımız, saz eserlerimiz, dînî bestelerimiz, ince şiirimiz, güzel dilimiz doldurmuştur.

      Türkçe bizim Avrupa ortalarından Büyük Okyanusa, Yugoslavya’dan Çin’e, Sibirya’dan Arabistan ve Hindistan’a kadar dalgalanan “ses bayrağı”mızdır. VIII. asırda “bengü taş”a kazınmış 1200 senelik edebî dildir o. Çince ile, Hindçe ile, Farsça ile, Arabça ile rekâbet etmiş ve yitmemiş, bitmemiş, dipdiri yaşayıp gelmiş. Sakalar, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Selçuklular, Timurlular, Osmanlılar armağanı kültür beşiğimizdir, mânevî vatanımızdır.

      Aşkımızı, sevdamızı, sevincimizi, yasımızı, kederimizi, hasretimizi söylediğimiz, el açıp Allah’a yalvardığımız, “Adı Güzel Muhammed”e na’tler düzüp koştuğumuz dildir. Anamız bize o dille ninni, ninemiz masal söyler; biz anamıza atamıza o dille Mevlid okuruz…

      Orhun Âbideleri’nde yalın ve kunt devlet dili, Kutadgubilig’de hikmetli, Nevaî’de birlik bayrağı, Bâkî’de Kânuni orduları kadar ihtişamlı ve heybetli, Yunus’ta dervişçe mahviyetli, Fuzulî’de yanık ve yakıcı, Nef’î’de ok gibi delici, Nedim’de şuh ve çapkın, Şeyh Galib’de gurub kadar renkli ve içlidir… Köroğlu’nda, Dadaloğlu’nda yiğit, Karacaoğlan’da sevdâlı, İskân Türküleri’nde dertli, çilelidir… Sevincimize tercüman, acıya kedere tesellidir dilimiz. Onunla över, onunla sever, hattâ onunla söveriz! Dilimizle kardeşiz biz. Dilimiz olmasa bilişemezdik, sevişemezdik, tartışamaz ve kardeş olamazdık.

      Vatan toprağını elimizle olduğu kadar dilimizle de işledik: Hâdriyanos Edirne, Konstantinopolis İstanbul, İkonyum Konya, Kotiaeion Kütahya, Smirna İzmir oldu… Bunların yanına Karahisar’ı, Akhisar’ı, Kızılhisar’ı, Akşehir’i, Alaşehir’i, Beyşehir’i, Kırşehir’i, Eskişehir’i, Yenişehir’i, Çanakkale’yi, Toprakkale’yi, Aladağ’ı, Karadağ’ı, Bozdağ’ı, Uludağ’ı, Elmadağ’ı, Emirdağ’ı, Sultandağ’ı, Çiçekdağ’ı, Ahırdağ’ı kattık; kimi yaylasına Uzun, ovasına Çukur dedik; ırmağının kimini Kızıl gördük, kimini Yeşil; bu toprak Türkiye oldu!

      Yahya Kemal, Türk’ün coğrafyayı vatanlaştırmadaki bu mucizevî başarısını Hayal Beste şiirinde:

      Roma’nın şarkını fethettiğin andan sonra,

      Yüce dağlar gibidir gördüğün iş Türkoğlu!

      Girdiğin yerde asırlarca kalıştan başka,

      Kurduğun devlet asırlarca yürüdü.

      Taliin döndüğü en korkulu yıllarda bile

      Yürüyen düşmanı son hamlede döktün denize!

      Açtığın ülkede yoktan yaratış kudretini

      Azminin kurduğu yüzlerce şehirden fazla

      İri firuzeye benzer nice gök kubbeyle

      Dehre aksettiriyor gerçi büyük mîmârî

      mısralarıyla özetledikten sonra:

      Bu eserler seni göstermeğe kâfî diyemem;

      ……………………

      Gönlüm isterdi ki mâzîni dirilten san’at,

      Sana târihini her lâhza hayal ettirsin.

      diye bitirir.

      Biz bu kırık dökük cümlelerle, merhum üstâdın “her lâhza” hayâl etmemizi istediği mâzîden bir pencere aralamağa ve bu mâzî içinde vatan ve milliyetimizin nasıl tekevvün ettiğini az çok görmeğe, göstermeğe çalışıyoruz.

      III

      ANADOLU MEDENİYETLERİ – TÜRKİYE HALKLARI

      Bayat Hikâye

      Oldukça eski ve bayat bir hikâye vardır: Anadolu medeniyetleri hikâyesi. Zaman zaman canlandırılır. Bazıları derler ki:

      Her ne kadar adımız Türk ve dilimiz Türkçe ise de biz “Anadolu milleti”yiz. Hititlerden itibâren Anadolu’daki gelmiş geçmiş bütün kavimlerin devamıyız. Kültürümüz de onların kültürünün karışımı ve devamıdır.

      Lâfı daha ileriye götürenler de çıkar: Millî şâirimiz Homeros, millî destanımız da İlyada ve Odise’dir derler. Söz, Fâtih’in İstanbul’u fethederken, Mustafa Kemal Paşa’nın Yunan’ı denize dökerken Truva’nın intikamını almak gibi psikolojik bir motifleri olduğuna kadar uzatılır.

      Böylece biz, Avrupalıların hayran oldukları Kadîm Yunan’la Elenlerle soyumuzu ve kültürümüzü sözde birleştirmiş oluruz. Böylece, köksüz ve aşağılık duygusu içinde bulunan bir kısım süper aydınlarımız da kendi “çağdaş ve uygar” kişilikleriyle mütenâsip uygar bir köke, cici bir geçmişe yaslanmak imkânını bulur ve psikolojik bakımdan rahat ederler. Onların dilinde ve dünyasında Türklüğümüz bir târih yanlışlığı, aksi bir tesadüf eseri kötü bir hâtıra gibi görünür.

      Tabiatıyle, bu çocuksu tasavvurlara iddiâcıları ne kadar inanır, bilemem, ama inanmasını istediklerinden bir kişinin bile inanmak ihtimâli düşünülemez. Avrupalıların târih bilgileri sağlamdır. Bu konuların da ıcığını cıcığını çıkarmış durumdalar. Bunlar, bizimkilerin çocuksu saçmalarıdır.

      Bir İdrak Hatâsı, Bir Kompleks

      Böylesine saçma ve çocuksu bir hikâye nereden çıktı, nasıl çıktı? Kanaatimizce kaynakta bir idrak hatâsı ve aşağılık kompleksi yatıyor. Batı karşısında asırlarca süren ağır askerî mağlûbiyetler, Batı kültür ve medeniyetçe yükselirken bizim mütemadiyen düşüşümüz, özellikle aydınlarımızda bir Batı hayranlığı ve aşağılık kompleksi yarattı.

      Bu aydınlar Türk târihini de garazkâr ve düşman Batı kaynaklarından okudular ve zâten kompleksli bir haleti ruhiye içinde soylarından, köklerinden utanır hâle geldiler. Kompleks katmerlendi. Uygun ve utanılmayacak bir kök bulma ihtiyacını hissettiler.

      Son merhalede Batı emperyalizmi geldi Çanakkale’ye dayandı; oradan harben geçemedi, mecburî sulhu takiben işgal ederek İstanbul’a donanma dayadı, bayrak

Скачать книгу