Türk-Moğol Mitolojisi. Akedil Toyşanulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk-Moğol Mitolojisi - Akedil Toyşanulı страница 17

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Türk-Moğol Mitolojisi - Akedil Toyşanulı

Скачать книгу

başka mitte ağaçların hayatına Kazak ve Moğolların özel hayatının aynı şekilde aktarıldığını görmekteyiz. Burada dönüşüm yoktur. Sadece ağaçların “Neden öyle?” ömür sürdüğü hakkında söz söylenmektedir. Örneğin “Çam ağacı ile seksevil”5 ve “Kandil çiçeği ve bayalış, ardıç” adlı iki mitte bu konular görülmektedir.

      “Çok eski zamanlarda çam ağacı da seksevil de ovalardaki uçsuz bucaksız yeşilliklerde yetişirmiş. Bunlar yerleşme konusunda dalaşmış ve “Oraya otur, buraya otur!” diye birbirleriyle alay edip en sonunda topuzlarla vuruşmuşlar. Onların arasına girip onları ayırmak hiç kimsenin elinden gelmemiş. İnce yapraklı kavak istişare ederek, bunların asker seçip savaştıkları meydana sel göndermiş. Seksevil selden kaçıp çöle gitmiş. Çam ağacı sudan kaçıp dağa çıkmış. Seksevil avcıymış, çam ağacının vücudunu kaplayan budaklar seksevilin attığı oklarmış. Çam ağacı mızrakçıymış. Seksevilin bütün gövdesindeki yara izleri çam ağacının mızrağından kalmış. O günden beri çam ağaçları seksevil gelip kalmasın diye dağ başında durup gözetlermiş. Çam ağacından korkan seksevil, çöle saklanıp dikenli gezermiş. Yerleşmede anlaşamayıp savaşan iki güçlünün biri korkup dağa çıktıktan diğeri ise barınacak yer arayıp çöle saklandıktan sonra geniş ırmak oradaki ağaçlarla kavağa kalmıştı.”

      Gördüğümüz gibi ağaçların hayatı, yer için çekişen göçer cengâver halkın hayatına biraz benziyor. Bu anlatma N. Mınjanulı’nın Kazaktın Miftik Anızdarı [Kazakların Mitik Efsaneleri] adlı kitabında yayımlanmıştır (Mınjanulı, 1996: 130). Doğrudan böyle bir metin Moğol halkında da bulunmaktadır (Bennigsen, 1912: 23; 45: 84).

      Bu mitte değişim konusu gözlemlenmemektedir. Sadece eski devirde ağaçların da insan gibi hayat sürdüğü anlatılmaktadır. Tabiat ile insanın arası açılıp insan kendisini tanıdıktan sonra toplumsal hayatını tabiatla uyumlulaştırmaya başlar. Bu mit de o dönemde doğup ağaçların neden böyle ömür sürdüğünü yani mitik zamanda yerleşmiş ilk düzenin, tertibin sırrını açıklamaya ayrılmıştır. Çölde yetişen seksevil, dağda yetişen çam ağacı göçer halklar için çok yakın bitkilerdir. İnsanların bundan dolayı atalarının kahramanca hayatlarını dışarıdaki benzer işaretler üzerine temellendirip ağaca da uydurduklarını görmekteyiz.

      Bizim incelediğimiz önceki metinlerde toprak kavgası öne çıkıyorsa da daha sonraki mitlerde dul için kavga merkezde yer alıyor gibidir. İlk kez Dala Valayatının Gazeti’nde yayımlanan “keçi sakalı, bayalış6, ardıç” adlı mit buna örnek gösterilebilir (Dala Val. 1989: 116):

      “Bir iki evli kişi birbirine yakın durmuştu. Biri, Bayalış adında bir oğlu olan Seksevil; diğeri Arşa adında bir kızı olan Karağay imiş. Önceleri onlar komşu olarak iyi yaşamışlar. Bayalış Arşa’ya başlık vermeye hazırsa da Arşa Bayalış’ı çok sevmiyor, rengi kara olduğu için rıza göstermiyordu. O zaman babaları tartışmış. Tobılğı (keçi sakalı) gelip barıştırmaya çalışmışsa da başaramamış. O zaman Seksevil ve Bayalış durumun zor olduğunu görüp Tobılğı’ya katılıp güneye gitmeyi düşünmüşler. Onlar gittikten sonra Karağay kibirlenip başını yukarı kaldırıp çok uzamıştı. Seksevil’in kaygıdan beli bükülmüş; Tobılğı, Seksevil ve Karağay’ı barıştıramadığı için utanıp kızarmıştı. Bir hayli zaman Karağay’ın kızından haber alınamamış. Sonraları Arşa taşa âşık olup annesinden kaçmış o günden beri taşla birlikte yaşıyormuş.”

      Bu mitlerde de Kazakların hayatlarını görmekteyiz. Uzun çam kibirli, eğik seksevil suçsuz yere cefa çeken, kara renkli Bayalış biçimsiz, taşta yetişen ardıç taş yürekli, davulga ağacı utangaç kahramanlar olarak tasvir edilip halkımızın başlık ödeyerek evlenme geleneği şekillendirilmiştir. Ağaçların dış görünüşü, yetiştikleri yerin özelliği anlatının temeli olmuştur.

      Böyle mitik düşünceden ortaya çıkan ağaçların küskünlüğü ile barışması, dünür olması konusu bazı halk şiiri ile bilmeceleri için de sıkça temel oluşturmaktadır (Köktoğay Avdanının, 1992: 29-30; 328-329).

      Örneğin;

      Keçi sakalı akasyanın7 kızını alıp

      Kızıl olmuştu utanıp (Jumbaktar, 1976: 69).

      Keçi sakalı karaağacın kızı imiş,

      Bunun için burulup düzde bitmiş (BS6, 2002: 329).

      Kazaklardaki Ormandaki Okiyga [Ormandaki Olay] olarak adlandırılan bir başka mitte de insanlık meselesinden söz edilmektedir:

      “Şarıldayıp akan bulağın iki yakasında iki ağaç yetişmiş. Biri ak kayın diğeri ise karaağaç. Onlar sessizce sırlaşıp rüzgârlı günlerde budaklarını eğip fısıldaşan dostlarmış. Gece Ak kayının dibine keçi sakalı gelmiş.

      – Bir sorun mu var? Zamansız geldin ya, demiş kayın.

      – Bağırmayın, size bir gerçeği söylemeye geldim, deyip kayının kökünü çekip çıkarırcasına bir şeyler fısıldamış.

      – Siz komşunuzun sırrını bilmiyorsunuz. Onun rengi nasıl karaysa, niyeti de öyledir. Bundan dolayı ona karaağaç demişler. Siz uyukladığınızda işte pınarın suyunu kendi köküne çekiyor, nehirden gelen asil gıdayı da obur gibi yedi. Görmüyor musunuz, siz incesiniz o şişman! Siz kısasınız o uzun!

      Keçi sakalı bunu söyledikten sonra sıvışmış. Kayın, dallarını silkeleyip sinirlenmiş. Komşusuyla çarpışmak için sabahı beklemiş. Keçi sakalı adım adım yaklaşarak karaağaca varmış.

      – Uykumu kaçırdın, niçin geldin? demiş, esnemiş karaağaç.

      – Sebepsiz yere gelmedim! Size gözümle görüp kulağımla işittiklerimi söylemeye geldim.

      – Söyle, demiş.

      – Yakınlarda uyuklamışsınız. Akkayın cılız çocuklarını toplayıp “Kapkara karaağacın filizleriyle dost olmayın. Karakterleri kaba, görünüşleri çirkin. İçse içtiğine yese yediğine doymayan kanaatsız biri. Onlardan uzak durun, kamış kökü gibi güzel ak bebeklerim. Bütün ormana maskara olursunuz.” diye akıl vermiş. Ben onu dinleyip komşunuzun dışının ak içinin kara olduğunu anladım.

      Keçi sakalı bunları söyledikten sonra hızla yürüyüp gitmiş. Karaağaç içinden kızıp öfkelenmiş. Kinlenip sabahı beklemiş. Güneş ufuktan biraz yükselmiş. Komşular birbirlerine kindar gözlerle bakmış. Her zamanki nezaket geride kalmış. Hâl hatır sormamışlar.

      – Suratın bozulup, rengin atmış düşünde korkup uyudun mu? diye sataştı karaağaç.

      – Senin de rengin pek iyi değil. Gece hırsızlığından ganimetle dönmüşsündür, demiş akkayın sert bir dille.

      Kavga başlamış, dilin kilidi açılmış. Dallarını açıp birbirlerine vurmuşlar. Gerçek kavga başlamış. Bunların kavga sesine bütün orman kulak vermiş. İlk önce seksevil gelmiş. “Çiftler arasında sinek de ölür.” denildiği gibi iki güçlünün

Скачать книгу


<p>5</p>

Seksevil, kumlu yerlerde yetişen, fazla büyük olmayan, dalları köküne yakın bir tür ağaç, seksevil.

<p>6</p>

Latince Salsola arbuscula türünden olan ve Kazakistan’da Hazar, Aral gölü çevresi, Mangışlak, Betpakdala, Kızılkum, Moyınkum, Karatav’da bulunan 40-100 cm. uzunluğunda, açık gri bir kabuğa, dengesiz dallı bir gövdeye sahip çalı türü. Temmuz – Eylül aylarında çiçek açar. Çöl bölgelerinde yem ve yakacak olarak kullanılır (aktaranın notu).

<p>7</p>

Kısa boylu çok dallı dikenli bir bitki (Aktaranın notu).