Türk-Moğol Mitolojisi. Akedil Toyşanulı

Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türk-Moğol Mitolojisi - Akedil Toyşanulı страница 15

Автор:
Жанр:
Серия:
Издательство:
Türk-Moğol Mitolojisi - Akedil Toyşanulı

Скачать книгу

yabani ata, Duutın’ın devesini Gobi Çölü’nde gezen yabani deveye dönüştürmüş (Tserensodnom, 1989: 90; Sampildendev, 1984: 224-225; Hangalov, 1960: 327-328). İşte Kazaklarda ve Kırgızlarda cimriliği ile Tanrı’nın öfkesine maruz kalan Karınbay’ı yer, yutar ve malı da yabani hayvana dönüşür (KF 1972: 49; 15: 512-514; KOEÇ 1973: 82-83). Bazı varyantlarda Karın-bay’ın evine onu sınamak için yoksul kılığında gelen misafirin Cebrail ya da Hızır olduğu söylenir. (KS 1962: 23-24; Kurmangazı 2002: 157-158). Karınbay’ı yerin yutması konusunun Kuran’da var olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır (Kaskabasov, 1972: 34). Kuran’ın 28. suresinin 80. ayetinde Karun hakkında “Sonuçta onu da evini de yere yutturduk.” İfadesi bulunmaktadır (Kuran 394-395). Kısacası vahşi hayvanların (kahverengi hayvanlar: yabani at, deve, geyik, dağ koyunu, dağ keçisi vd.) ortaya çıkış sebebi Kazak ve Moğol mitlerinde zengin adamın malının yabani hayvana dönüşmesi olarak açıklanmaktadır. Yabani hayvana dönüşen sayısız malın sahibi Moğollarda Dönenbay, Kazaklarda Karınbay, onları dönüştüren güç Tanrı’dır. Dönüşümün başlıca sebebi de merhametsiz zenginin cimrilik ederek işlediği günah olarak görülmektedir.

      Kazaklarda ve Moğollarda avcıların hayvana dönüşmesi ile ilgili anlatmalar vardır. Mesela Kazaklarda Tanrı; uçan kuşun, koşan hayvanın canını bağışlamayıp dünyadaki bütün hayvanları yok etmek niyetinde olan avcı Jayık’a “Yeryüzünde doğru düzgün yaşamadın; şimdi yer altında ömür sür, köklerle beslen! diyerek ağır bir ceza vermiş (KF 1972: 48). Attığı ok yere düşmeyen Donduğul ve Duvaysokır adlı cani avcılara öfkelenen Tanrı onların birisini dağ sıçanına, diğerini de kunduza dönüştürmüş derler (KF 1972: 48).

      İşte bu örneklerde tabiat ile insanın arasındaki dengeyi bozan avcıların, mit türünde cezalandırıldıkları görülmektedir. Gerçekte mitin amacı soy-kabilede kalıplaşmış kutsal kuralları bozmaktan sakındırmaktır. Buna karşı gelenleri ağır cezaların beklediğini göstermektir (Yeremina, 1978: 11-12).

      Moğollardaki meşhur keskin nişancı avcı (surmergen) da dağ sıçanına dönüşür. Fakat bu olay Kazaklardaki ile karşılaştırıldığında başka bir şekilde gelişmektedir. Buradaki farklılık; kabilesinin derdi için ant içmiş olan avcının, bu andını yerine getiremediği için parmağını kesip kendi isteğiyle dağ sıçanına dönüşmesidir.

      Moğol, Altay, Tuva halklarında karşılaşılan, attığı ok yere düşmeyen bu keskin nişancı avcının adı Erhiy Mergen’dir. O, gökyüzünde yanan üç güneşi (bazen yedi güneşi) vurmak için ant içen kozmosun yıkıcı avcısıdır. Gökyüzündeki üç güneşi vurmak için iddialaşıp “Eğer okum hedefi bulmazsa temiz su içmeyeyim, artık kök yiyeyim, sıkıntılı bir inde hayat sürecek hayvana döneyim!” diyerek söz verir. Mergen iki güneşi vurup üçüncü güneşi hedef aldığında kırlangıç engel olur ve oku ona isabet ettiği için kuşun kuyruğu çatal olur. Gökyüzünde sağlam kalan son güneş yükselip, dağı aşarak batar gider. Eskiden güneş gökyüzünde parlayıp çok sıcaklık verirmiş. O zamandan beri güneş artık batar hale gelmiş. Andını yerine getiremeyen üzgün avcı başparmağını kesip atarak ine girer ve “temiz su içmeyen, kök yiyen” dağ sıçanına dönüşür. Bu sebeple dağ sıçanına bakacak olursak insana benzer şekildedir fakat onun parmağı dört tanedir (Potanin, 1919: 17; Gaadamba, 1990: 229-233).

      Buradaki avcı dünyanın birçok milletinde karşılaşılan, gökteki fazla güneşi vurup âlemi düzene sokan eski bir yaratıcı kahramandır. Kazaklarda acımasız avcı Jayık ve Donduğul’u, Duvay ile Kögelday’ı Tanrı cezalandırıp görünüşlerini değiştirmiştir. Moğollarda tam tersine güreşçi usta avcı, kendi isteğiyle dağ sıçanına dönüşmektedir. Fakat bu arkaik mitolojide karşılaşılan, kendi isteğiyle gerçekleştirilecek amacı değiştirmek değil kargışa uğramaktır yani toparlayacak olursak sözün büyüsünün egemenliğidir. Kazaklarda ise kendi isteğiyle hayvana dönüşme yoktur. Bunun sebebi dönüştürme işini sadece Tanrı’nın gerçekleştirebilecek olmasıdır. Bunun özünde de önemli bir özellik vardır. Bu özellik, öncelikle Tanrı inancının sonra da tek tanrıcı dinin sözlü mirasımızdaki ışıltılarıdır.

      Kısacası Kazaklar ve Moğolların hayvanların ortaya çıkışını açıklayan mitlerinde eski bilincin iki aşamasının olduğu ortaya koyulmaktadır. İlk evrede tabiat ile ruh denktir ve birliktedir. Burada hayvanların ilk örneği, ilk kez özel mitik dönemde yaratılmaktadır. Onlar birbirlerinden bazı organları isteyip alırlar, bu şekilde bu davranışların tamamı tabii şekilde görünmektedir. Çünkü dünyanın kaostan henüz düzene geçtiği dönemdir. Hayvanları yaratanlar; Tanrı, zaman zaman yaratıcı kahraman, seyrek de olsa aldatıcı kahramandır. İkinci evre, insan ile tabiatın arasındaki denklik kanununun bozulduğu dönemdir. Burada âlem bir zamanlar yaratılmış, bir başka ifadeyle mitik zamana nokta koyulmuştur. Fakat bu evrede de bazı hayvanlar ortaya çıkmaktadır. Onun baş sebebi etik olarak açıklanmaktadır. Çünkü insanın bilinci gelişip kavmin ruhi ve sosyal kuralları şekillendiği için insan kendisini tabiata karşı koyar. Artık hayvanlar temelde önce kutsal sonra günahkâr olduğu için kargış neticesinde peyda olmuştur, şeklinde tasvir edilmektedir. Kısacası bu evrede hayvanların dönüşme vasıtasıyla bir başka deyişle insanın, insanlığına leke sürdürerek insani özelliklerini kaybettiği dönemde çehresinin değişmesi yoluyla peyda olduğu şeklinde bir açıklama ortaya çıkmaktadır. Mitik zaman bakış açısından değerlendirildiğinde bu evrede âlem bir zamanlar yaratılmış ve bu süreç tamamlanmıştır. Ay-güneş de insan-hayvan da dağ-taş da kısacası gerekli olan her şey var. Fakat bu gibi açık evrede birileri (cezalandırıcı, şekil değiştirici) ya da cezalanan (şekli değişen) tarafından insanlığa leke düşürülmekte ve neticede olay yeni bir boyuta geçip kargış-cezaya varmaktadır. Bunun neticesinde hayvanların yeni bir türü (bazı zamanlarda bitkinin cinsi) dünyaya gelmektedir. İşte bu gibi anlatmalar dünya halklarının hepsinde de bulunmaktadır. Biz Türk-Moğol malzemesi temelinde bazı özellikler üzerinde durduk.

      Bitkilerin tür-görünüşü hakkında: Etiyolojik mitlerin bir başka geniş alanı bitkilerin yaratılışı hakkındaki mitlerdir. Bu mitlerde bozkırımızda yetişen bazı ağaç ve çiçeklerin ortaya çıkışı, dış görünüşü, türü, yetiştiği yerin durumu açıklanmaktadır. İleride söyleyeceğimiz üzere çorak bozkırda hayvancılıkla meşgul olan göçer kavimde bu gibi mitlerin çok fazla olmadığını görmekteyiz.

      Dünya mitolojisinde ağaç ve ota dönüşen kahramanlar var. Örneğin Defne, Smirna, Kiparis ismindekiler ağaca; Adonis, Nergis, Giatsint ismindekiler çiçeğe dönüşür. Bunlar kargışa uğrayıp ya da sürgüne maruz kalıp öldükten sonra bitkiye dönüşür. Örneğin Smirna, babasının kargışı neticesinde ağaca dönüşür. Hayvan avlayıp gezerken yaban domuzunun saldırısına uğrayıp yaralanan Adonis’in kızıl kanından kızıl gül, onun âşığı Afrodit’in gözyaşından düşün çiçeği ortaya çıkmaktadır. Defne, kendisine âşık olan ilah Apollon’un çok arzulayıp kovalaması neticesinde defne ağacına dönüşür. Bunlarda tarım toplumlarına has mevsimlik ölüp-dirilme sembolünün ima edildiğini araştırmacılar yazmaktadır.

      A.N. Veselovskiy bitkiye dönüşmenin üç aşamadan oluştuğunu yazar. İlk aşamada tabiat ile insanın denkliği vardır. İnsan bir hayvan ve bitkiden doğar. Bunun totemik düşüncenin bir görünüşü olduğunu bilim adamları ispat etmiştir. İkinci aşamada insanın kendisi bitkiye dönüşür. Bazen insanın doğrudan kendisi değil kanı ya da bazı uzuvları bitkiye dönüşür. Üçüncü aşamada ise ölenlerin

Скачать книгу